Fas Seyahatnamesi-12
Bir şehir hayal edin... Etrafı surlarla çevrili, mahalleleri iç içe geçmiş kıvrımlı sokaklarla dolu, her köşe başında okyanustan gelen dalgaların hışırtılarını duyabileceğiniz, taze balık kokularını hissedebileceğiniz bir şehir. Akşamüstü keyifle gün batımını seyredebileceğiniz, Fas’ın en güzel kasbahlarından* birine sahip Asilah’dan bahsediyorum. Kuruluş sürecini Fas’daki ilk İslam hanedanlığı olan İdrisi Hanedanlığı ve Endülüs Emevi Devleti’nin yönetimi altında tamamlayan Asilah, 1471’de Portekiz ordularının işgaline uğramıştır. Portekizlilerden sonra bu sefer de İspanyollar tarafından işgal edilen Asilah, 1692 yılında Maulay İsmail önderliğindeki bir isyanla tekrar Müslümanların eline geçer. Daha sonraki yıllar İspanyollarla Faslı İslam emirlikleri arasında birçok kez el değiştiren Asilah, 1956 yılından itibaren resmi olarak da Fas toprağı kabul edilmiştir.
Tanca’dan sonra geldiğim Asilah’da ortalık serinler serinlemez kaldığım otelden dışarı çıkıp şehri keşfe başlıyorum. Bir süre otelin etrafındaki sokaklarda dolaştıktan sonra Hasan Caddesi’ne doğru yol boyunca yürüyorum. Bu cadde ve etrafı şehrin en canlı bölgeleri. Yan yana dizilmiş balıkçılar bir taraftan taptaze balıkları kızartırken diğer taraftan da müşteri kapmak için birbirleriyle yarışıyorlar. Ben de kısa zaman içinde kendimi bu yarışın içinde buluyorum ve genç bir balıkçı tüm balıkçıları arkada bırakarak beni avlıyor. Güzel bir balık ziyafeti çektikten sonra Babul Kasbah’dan Medina’ya giriyorum. Medina’da ilk dikkatimi çekenler beyaz duvarlara çizilen birbirinden güzel resimler oluyor. Bu resimler her yaz düzenlenen uluslararası festivalden kalmaymış. Yıllardır süren bu festival öncesi Medina’nın duvarları beyaza boyanıp şehir adeta bembeyaz bir tuval gibi oluyormuş. Daha sonra dünyanın dört bir yanında Asilah’a gelen ressamlar şehrin çocuklarıyla duvarlara resimler çiziyor, Medina bir resim atölyesine dönüşüyormuş. Hatta dünyanın ünlü ressamlarına yardım ederken resim sanatına ilgi duymaya başlayan çocukların arasından zamanla İbrahim Cibari, Abdullah Bouod gibi birçok Faslı ünlü ressam da çıkmış.
Asilah’ı gezmeye devam ediyor, iki katlı, beyaz badanalı, pencerelerinden rengârenk çiçeklerin sarktığı evleri seyredip Medina’nın sokaklarında ağır ağır ilerliyorum. Kemerli kapılardan geçip suglara (çarşılara) uğruyor; suglarda halı satıcılarıyla, seramikçi ve dericilerle sohbet ediyorum. Arada şehre ritim veren berberi müzisyenlerle karşılaşıyor, etraflarında biriken kalabalığın arasına ben de usulca sokuluyorum. Evlerin rengi göğün laciverdine dönüp okyanustan gelen dalgalar daha sert bir şekilde şehrin surlarına vururken ben de Magha Medine’de yıllarca Asilah’a hâkim olan meşhur korsan Rasul’ü düşünüyorum. Rasul İspanyollar ve Portekizlilerin canlarını öyle yakmış ki işgalciler sırf Rasul’ü etkisiz hale getirmek için günlerce Asilah’ı bombalamışlar. Fakat Rasul hem Asilah ve Tanca’da hem de Rif Dağları’nda barınmaya, Fas’a ayak basan İspanyol ve Portekizli yabancıları kaçırmaya devam etmiş. Rasul’ün sarayı bugün Asilah’da kültür merkezi olarak kullanılıyor. Fakat bu merkez sadece festival döneminde gezilebiliyor.
Müslüman kadın denizci
Korsan meselesi açılmışken Fas tarihine damgasını vuran ünlü Müslüman kadın denizci Seyyide Hurra’dan yani “Hür Kadın”dan bahsetmemek olmaz. Rasul nasıl ki Asilah ve Tanca ile anılırsa Seyyide Hurra da Fas’da Titvan ve Şafşafan şehirleriyle anılır. İspanyol ve Portekizler kendilerine yaşattığı acılar nedeniyle Seyyide Hurra’ya “Müslüman Kadın Korsan” deseler de o Faslıların nezdinde bir İslam kahramanıdır. Özellikle Endülüslü Müslümanlara yapılanların hesabını sormak için emrindeki Müslüman askerlerle İspanyollara denizleri dar eden Seyyide Hurra İslam tarihinin özgün şahsiyetlerinden biridir.
Asıl ismi “Aişe” olan Seyyide Hurra’nın ailesi on binlerce Müslüman gibi Endülüs’den sürülen Granadalı bir ailedir. Endülüs’den sürüldükten sonra Fas’ın Şafşavan şehrine gelen Seyyide Hurra’nın babası Ali Bin Musa Bin Raşid kısa zamanda buranın saygın isimlerinden biri olur. Endülüs düştükten bir yıl sonra 1493’de Fas’ın Şafşavan şehrinde doğan Seyyide Hurra çocukluğundan itibaren ailesinden İspanyolların Endülüslü Müslümanlara yaptıkları zulüm ve işkenceleri dinleyerek büyür. Seyyide Hurra hem zeki hem de ailesinin eğitimine büyük önem verdiği bir genç kızdır. Arapçanın yanında İspanyolca ve Portekizceyi de öğrenen Seyyide Hurra İslami ilimlerde de kendini bir hayli geliştirir. Hatta hocaları arasında ünlü Faslı âlim Abdullah el Gazvani de vardır. Fas 15. Yüzyılın başlarında Saadiler tarafından yönetilmektedir. Merkezi otorite çok güçlü olmadığı için şehirlerin başında bağımsız emirler vardır. Seyyide Hurra 17 yaşındayken Titvan Emiri Muhammed El Mandari ile evlenir. Evlilik sonrası eşinin en büyük destekçisi ve yardımcısı olan Seyyide Hurra öncelikle Titvan ve Şafşavan şehirlerinin İspanyollara ve Portekizlilere karşı ortak hareket etmelerini, güçlerini birleştirmelerini sağlar. Bu ittifak bölgede Müslümanların denizlerde bir hayli güçlü haline getirirken 1518 yılında Titvan Emiri Muhammed El Mandari vefat eder. Bunun üzerine Seyyide Hurra 25 yaşında denizlerde İspanyollara ve Portekizlere karşı cihad eden ve birçoğu Endülüslü olan Müslüman savaşçıların başına geçer. “Aişe” işte bu dönemlerde Seyyide Hurra’ya dönüşür ve kısa zaman içinde bölge halkı tarafından bir kahraman olarak görülür.
Endülüslü Müslümanlar için savaşan kadın
Seyyide Hurra özellikle İspanyollara karşı denizlerde etkili saldırılar düzenler. Gırana’da, Kurtuba’da, İşbiliye’de zulüm altında olan Müslümanların intikamları Müslüman bir kadın denizcinin komutasındaki İslam orduları tarafından alınmaktadır. Seyyide Hurra bu arada Barbaros Hayreddin Paşa ile de ittifak kurar ve birlikte İspanyolların zulmü altındaki Müslümanların Endülüs’den Fas, Tunus ve Cezayir’e götürülmeleri için ortak faaliyetler yürütürler. Seyyide Hurra 1541 yılında Fas Sultanı Mulay Ahmet El Vattasi ile evlenir ve “Hanım Sultan” konumuna yükselir. Bu evlilik iki taraf için de daha çok siyasi bir evliliktir. Vattasi Sultanı bu evlilik vasıtasıyla Fas topraklarındaki bir başka emirlik olan Saadilere karşı yeni bir ittifak kazanmak isterken Seyyide Hurra da donanmasını daha da güçlendirip Endülüslü Müslümanlara yönelik yardımlarını arttırmayı düşünüyordur. Bu evlilikle birlikte Vattasi'lerin artan gücünden rahatsızlık duyan Seyyide Hurra’nın üvey oğlu Mulay Ahmed Hasan el Mandari, Vattasi'lerin düşmanı olan Saadiler ile işbirliği yapar. Vattasiler tarafından desteklenen bir orduyla Titvan’a giren el Mandari annesinin yönetimine son verir. Seyyide Hurra Müslüman kanı akmasın diye Titvan’ı terk ederek Şafşavan’a geçer. Hayatı denizlerde sürdürdüğü Allah yolunda cihadla geçen Seyyide Hurra son dönemlerinde doğduğu şehir olan Şafşafan’da yaşamış ve 1561 yılında 68 yaşında vefat etmiştir. Bu büyük İslam kahramanının kabri bugün de Şafşafan şehrinde bulunmaktadır.
Fas Seyahatnamesi’nin bu bölümünü bir kaç noktaya dikkat çekerek bitirmek istiyorum. İslam dünyasının her tarafı, Müslümanların tarihi yeterince bilinmeyen kahramanlarla dolu. Bu kahramanları yakından tanımak yeni Müslüman nesillere güçlü bir tarih bilinci ve yepyeni ufuklar kazandıracaktır. Ayrıca Batılılar tarafından kaleme alınmış kitaplarda gaddar ve cani olarak anlatılan, isimleri korsana çıkmış birçok Müslüman şahsiyete de ihtiyatla yaklaşmak, bunların gerçek kimliklerini araştırıp gün yüzüne çıkarmak gerekiyor. Çünkü bizlere korsan olarak tanıtılan birçok isim aslında dinleri, işgal edilmiş toprakları için kâfirlerle cihad eden bir mücahid ve İslam kahramanı olabilir.
Kasbah: bir kasabanın veya kalenin merkezi kısmını oluşturan tarihi yapılar
YAZIYA YORUM KAT