Farkındalık farkı
26 Kasım 2008 Çarşamba 11:41A+A-
Size bir soru:
-Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nin kapısından kovulan başörtülü kız öğrenci yakasına CHP rozeti taktırır mıydı? Bir soru daha:
-CHP, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'ne alınmayan ve bu okulda okuma talebinden vazgeçmeyen kız öğrencinin yakasına altı oklu rozet takar mıydı?
Bunlar, "Merve Kavakçı CHP'ye girer miydi?" ya da "CHP Merve Kavakçı'ya rozet takar mıydı?" sorusunun biraz hafifletilmiş şeklidir. Bence bu iki sorunun cevabı da "Hayır" şeklinde olacaktır. Ve bu iki soru, "Başörtüsü" meselesinde derin bir "Farkındalık farkı" bulunduğunun göstergesidir. Bu sebeple şu soru da çok önemlidir:
-Baykal'ın rozet katığı çarşaflılar, Türkiye'deki başörtüsü sorunu ile ne kadar alakalıdır? Bu soruya benim cevabım şu olur: -Şayet rozet takılanların kendisi veya kızı, başörtüsü yasağına çarpmış değilse, yani bedenine bir yasak darbesi almamışsa, belki de Türkiye'deki başörtüsü sorunundan haberi bile yoktur. Başörtüsü sorunu, onun başörtüsünün çok dışındadır.
Rozet takma işinde heyecan doğuran hadise şu soru ile alakalıdır: -Bu olay, başörtülü veya çarşaflıların, yani muhafazakar oy kitlesinin CHP'ye yöneldiğinin göstergesi midir, değil midir?
CHP cenahında bu hadiseye olumlu bakanlar, genelde mahalli seçimlerde buradan bir "oy akımı" olacağı umuduna kapılanlardır. Onlar, göstermelik bir kırılma var olsa bile, siyasette "oy hatırı"na böyle şeyler olabileceği esnekliği içindedirler. Karşı çıkanlar ise, buradan spesifik durumlar dışında "oy gelmeyeceği"ni, ideolojik kırılmanın da partinin günah hanesine yazılacağını düşünmektedirler.
Türkiye'de başörtüsü sorununu yaşayanlar, bir, eğitim için okul kapısına gelen genç kızlar, çocuklarının eğitim hakkı elinden alınan anne - babalar, kamu görevi yapmasına izin verilmeyen başörtülü bayanlar ve bir de... 40 yaşın altında olup da, asker oğlunun yemin törenini, tel örgüler dışından izlemek zorunda kalan anneler, bacılar...
Belki bir de, başörtülü kızın okuyamamış olmasına tanık olan hısım akraba, konu komşu bu çerçeveye girer. Yakasına 6 ok rozeti taktıran Ercan Karabayır'ın çarşaflı - başörtülü yakınlarının bu noktada "farkındalık"ları ne durumdadır? Şu soruya bakın:
-Onlardan birisi, İstanbul Üniversitesi'nin kapısına varıp, "başörtüsüne karşı verdikleri amansız devrimci mücadele" den dolayı CHP'den ve kontenjandan milletvekilliği ile ödüllendirilen Prof. Dr. Necla Arat ya da Prof. Dr. Nur Serter tarafından karşılanıp, "İçeriye böyle almıyoruz bayan, isterseniz sizi önce şu ikna odasına alalım" muamelesine maruz kalmış olsalardı, yine de CHP'ye üye olup, yakalarına rozet taktırırlar mıydı?
Oradaki başörtülü - çarşaflı bayanları motive eden tek etken var; O da, oğulları, yeğenleri, dayıları, amcaları her neyse onun, yani Ercan Karabayır'ın CHP'den muhtemel belediye başkan adayı olması ve ondan sonraki hayallerdir. Ne de olsa bizim memlekette böyle bir belediye başkanlığı çok şeydir. Sultangazi'de olan aslında "Çarşaflıya CHP'ye üye olma ve oy verme lütfu" nda bulunmaktır!
"Meşruiyyet" bunun meşruiyyetidir. Çarşaflı, CHP'ye kabul buyruluyor.! Henüz seçilme gibi bir "hak" yok. Çarşaflı'nın "CHP'li çağdaş kadın ya da erkeğe" oy vermesi bile, ona tanınmış bir lütuf niteliğinde! Bu arada, "Akraba Ercan"a iltimas geçilmiş olacak.
Ne yazık ki "Akraba Ercan", burada, başörtülü yakınlarının bu ölçüde kullanılmış olmasının da farkında değil. "Erkek egemen" falan der, CHP ile birlikte topa tutar, "başörtülünün kullanıldığı" ndan dem vururuz ya, işte bu tam "Erkek egemen" ve "Başörtülünün kullanıldığı" bir hadise...
1940'lı yıllarda, Kenan Seyithanoğlu'nun çarşaflı anası, İstanbul'da polis tarafından yakalanıp, mahkemeye çıkarılmış ve üzerindeki çarşaf "suç aleti" sayılıp, müsadere edilmiş. Acaba o ana, yakasına altı oklu rozet taktırır mıydı? Farkındalık dediğim işte bu. 12 Eylül'de işkenceden geçen adamın, Evren tarafından postal rozeti ile ödüllendirilmesine benzer bir durum yaşıyoruz, çarşaf üzerine CHP rozeti ile vesselam.
-CHP, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'ne alınmayan ve bu okulda okuma talebinden vazgeçmeyen kız öğrencinin yakasına altı oklu rozet takar mıydı?
Bunlar, "Merve Kavakçı CHP'ye girer miydi?" ya da "CHP Merve Kavakçı'ya rozet takar mıydı?" sorusunun biraz hafifletilmiş şeklidir. Bence bu iki sorunun cevabı da "Hayır" şeklinde olacaktır. Ve bu iki soru, "Başörtüsü" meselesinde derin bir "Farkındalık farkı" bulunduğunun göstergesidir. Bu sebeple şu soru da çok önemlidir:
-Baykal'ın rozet katığı çarşaflılar, Türkiye'deki başörtüsü sorunu ile ne kadar alakalıdır? Bu soruya benim cevabım şu olur: -Şayet rozet takılanların kendisi veya kızı, başörtüsü yasağına çarpmış değilse, yani bedenine bir yasak darbesi almamışsa, belki de Türkiye'deki başörtüsü sorunundan haberi bile yoktur. Başörtüsü sorunu, onun başörtüsünün çok dışındadır.
Rozet takma işinde heyecan doğuran hadise şu soru ile alakalıdır: -Bu olay, başörtülü veya çarşaflıların, yani muhafazakar oy kitlesinin CHP'ye yöneldiğinin göstergesi midir, değil midir?
CHP cenahında bu hadiseye olumlu bakanlar, genelde mahalli seçimlerde buradan bir "oy akımı" olacağı umuduna kapılanlardır. Onlar, göstermelik bir kırılma var olsa bile, siyasette "oy hatırı"na böyle şeyler olabileceği esnekliği içindedirler. Karşı çıkanlar ise, buradan spesifik durumlar dışında "oy gelmeyeceği"ni, ideolojik kırılmanın da partinin günah hanesine yazılacağını düşünmektedirler.
Türkiye'de başörtüsü sorununu yaşayanlar, bir, eğitim için okul kapısına gelen genç kızlar, çocuklarının eğitim hakkı elinden alınan anne - babalar, kamu görevi yapmasına izin verilmeyen başörtülü bayanlar ve bir de... 40 yaşın altında olup da, asker oğlunun yemin törenini, tel örgüler dışından izlemek zorunda kalan anneler, bacılar...
Belki bir de, başörtülü kızın okuyamamış olmasına tanık olan hısım akraba, konu komşu bu çerçeveye girer. Yakasına 6 ok rozeti taktıran Ercan Karabayır'ın çarşaflı - başörtülü yakınlarının bu noktada "farkındalık"ları ne durumdadır? Şu soruya bakın:
-Onlardan birisi, İstanbul Üniversitesi'nin kapısına varıp, "başörtüsüne karşı verdikleri amansız devrimci mücadele" den dolayı CHP'den ve kontenjandan milletvekilliği ile ödüllendirilen Prof. Dr. Necla Arat ya da Prof. Dr. Nur Serter tarafından karşılanıp, "İçeriye böyle almıyoruz bayan, isterseniz sizi önce şu ikna odasına alalım" muamelesine maruz kalmış olsalardı, yine de CHP'ye üye olup, yakalarına rozet taktırırlar mıydı?
Oradaki başörtülü - çarşaflı bayanları motive eden tek etken var; O da, oğulları, yeğenleri, dayıları, amcaları her neyse onun, yani Ercan Karabayır'ın CHP'den muhtemel belediye başkan adayı olması ve ondan sonraki hayallerdir. Ne de olsa bizim memlekette böyle bir belediye başkanlığı çok şeydir. Sultangazi'de olan aslında "Çarşaflıya CHP'ye üye olma ve oy verme lütfu" nda bulunmaktır!
"Meşruiyyet" bunun meşruiyyetidir. Çarşaflı, CHP'ye kabul buyruluyor.! Henüz seçilme gibi bir "hak" yok. Çarşaflı'nın "CHP'li çağdaş kadın ya da erkeğe" oy vermesi bile, ona tanınmış bir lütuf niteliğinde! Bu arada, "Akraba Ercan"a iltimas geçilmiş olacak.
Ne yazık ki "Akraba Ercan", burada, başörtülü yakınlarının bu ölçüde kullanılmış olmasının da farkında değil. "Erkek egemen" falan der, CHP ile birlikte topa tutar, "başörtülünün kullanıldığı" ndan dem vururuz ya, işte bu tam "Erkek egemen" ve "Başörtülünün kullanıldığı" bir hadise...
1940'lı yıllarda, Kenan Seyithanoğlu'nun çarşaflı anası, İstanbul'da polis tarafından yakalanıp, mahkemeye çıkarılmış ve üzerindeki çarşaf "suç aleti" sayılıp, müsadere edilmiş. Acaba o ana, yakasına altı oklu rozet taktırır mıydı? Farkındalık dediğim işte bu. 12 Eylül'de işkenceden geçen adamın, Evren tarafından postal rozeti ile ödüllendirilmesine benzer bir durum yaşıyoruz, çarşaf üzerine CHP rozeti ile vesselam.
BUGÜN
YAZIYA YORUM KAT