1. YAZARLAR

  2. Hilal Kaplan

  3. 'Eyvah, İsrail'e meydan okuduk' diyenler nerde?
Hilal Kaplan

Hilal Kaplan

Yazarın Tüm Yazıları >

'Eyvah, İsrail'e meydan okuduk' diyenler nerde?

03 Aralık 2012 Pazartesi 00:49A+A-

Siyaset literatüründe uzunca bir süredir sadece "Filistin halkı" olarak geçen Filistin artık devlet niteliğini de kazanmış oldu. Robert Fisk'in deyimiyle artık Filistin, tırnak içinde yazılmayacak.

Filistin'in Birleşmiş Milletler'deki statüsünün "üye olmayan gözlemci varlık"tan "üye olmayan gözlemci devlet"e yükselmesi, ateşkes anlaşmasından sonra diplomatik alanda kazanılan ikinci zaferdir. Gazze ateşkesi vesilesiyle Hamas siyasî alanda meşruiyet, BM oylaması sonrasındaysa Filistin uluslararası alanda tanınırlık kazanmıştır.

Başbakan Erdoğan'ın İsrail Başkanı Şimon Perez'e yönelik'one minute' çıkışı ve ertesi yıl gerçekleşen Mavi Marmara saldırısı sonrasında, Filistin davasına verilen destekten ötürü "Eyvah, İsrail'e meydan okuduk, yalnız kaldık" diye ağlaşan köşe yazarlarını hatırlayın. Ve bir de BM'deki oylamanın sonuçlarına bakın.

Amerika Birleşik Devletleri ve İsrail'in yanında yer alan ülkeler Kanada ve Çek Cumhuriyeti hariç, zaten bir nevi ABD kolonisi olan Pasifik ada ülkelerinden ibaret. Filistin'i ise nerdeyse baştan sona tüm Avrupa ülkeleri dahil 138 devlet tanımış durumda. Dolayısıyla yalnız kalan Filistin ve onu destekleyenler değil; ABD ve İsrail olmuştur. Bu yalnızlık, artık İsrail işgallerini ve hak ihlallerini Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne taşıma hakkına sahip hale gelen bir Filistin Devleti'nin olmasının yanı sıra, Filistin'i destekleyen Avrupalı futbol starlarının ve 'İsrail Savunma Güçleri' yararına konser vermeyi reddeden Stevie Wonder gibi sanatçıların da çoğalmasıyla gittikçe pekişecek; böylelikle İsrail'in bir apartheid rejimini sürdürdüğü daha net ortaya çıkacaktır.

Türkiye, BM oylamasında Arap Birliği ülkelerinden bile daha üst seviyede, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu tarafından temsil edildi. İlk tebrik eden ülke başkanı Tayyip Erdoğan oldu. Oylama gecesini takip ederken, artık tarihin aktığı mecrayı okuyamayan, özgüvensiz 'kolonyal özneler'in yönettiği ve köşe başlarını tuttuğu bir ülkede yaşamadığımıza bir daha şükrettim.

Türkiye, çevrenin merkezine yürüyüşünün nasıl bir vakıa olduğunu Ak Parti vesilesiyle tecrübe etti, ediyor. Dünya ise Arap Baharı ve Filistin meselesi özelinde bu yürüyüşe tanıklık ediyor ve müdahil oluyor. Dönüşümün istikameti, tek kutubun hükmettiği, tek aktörlü ve tek değişkenli bir düzenden çok aktörlü ve çok değişkenli, gücün tek merkezden yayılmadığı bir dünyaya doğru seyrediyor.

Hamas-İsrail ateşkesinin ardından şöyle yazmıştık:

"Ateşkes, İsrail tarafından bozulmaz ve muhafaza edilebilirse, direnişin bundan sonraki ilk hedefi ayrılıklarını bir yana koyarak BM nezdinde Filistin devletinin tanınması olmalıdır (...) İki devletli çözümden yana olduğunu söylese de ikircikli tavrını sürdüren ve Filistin'i BM Güvenlik Konseyi'ndeki veto kartını kullanarak tanımayı reddeden Amerika Birleşik Devletleri'nin de bu süreç içerisinde diplomatik yollarla sıkıştırılması sağlanmalıdır. Ancak iki devletli çözüme destek, nihai çözüm olan apartheid rejimin yıkılması ve çok uluslu/dinli tek bir devletin kurulması yolundaki adımlardan birisi ama şu an için en önemlisidir."

Hamas Genel Sekreteri Halid Meşal'in oylama sonrası Mahmud Abbas'ı arayarak tebrik etmesi direnişin gerektiğinde farklılıklarını bir yana koyabildiğinin göstergesi oldu. BM'nin ABD hegemonyasındaki yapısı değişmedikçe "üye devlet" statüsünü kazanmak zor görünse de bundan sonra İsrail'in illegal yerleşimlerine devam etmesi gibi Oslo Anlaşması'nı bile delen tavırları daha fazla tepki toplayacaktır. Bu minvaldeki itirazları, Filistin'in devlet olarak bizzat BM zeminine taşıması imkânına kavuşması İsrail'in işini zorlaştıracaktır.

Davutoğlu'nun da belirttiği gibi mevcut statüko sürdürülemez; Kudüs-ü Şerif özgürlüğüne kavuşana dek mücadele devam edecek.

YENİ ŞAFAK 

YAZIYA YORUM KAT