1. HABERLER

  2. ETKİNLİK-EYLEM

  3. Eynesil’de Hadislerin Değeri ve Bağlayıcılığı Konuşuldu
Eynesil’de Hadislerin Değeri ve Bağlayıcılığı Konuşuldu

Eynesil’de Hadislerin Değeri ve Bağlayıcılığı Konuşuldu

Eynesil Özgür-Der’de Hak söz Dergisi Yazarı Oktay Altın’ın sunumuyla ‘Hadislerin Haber Değeri ve Bağlayıcılığı’ konuşuldu.

19 Şubat 2014 Çarşamba 01:35A+A-

Özgür-Der Eynesil Temsilciliğinin düzenlediği ‘Muhammedi Sünnet Dersleri ‘ana başlıklı seminerler serisinin beşincisi olan “Hadislerin Haber Değeri ve Bağlayıcılığı” konulu semineri Haksöz Dergisi Yazarı Oktay Altın sundu. Beytullah Güdük’ün sunuculuğunu yaptığı programda Oktay Altın şunları şöyledi;

Kur’an-ı Kerim’de “Allah ve Rasul’ü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Rasulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.” (Ahzab, 36), “Kim Rasul’e itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur.” (Nisa, 80) “Ey iman edenler! Allah'a itaat edin. Peygamber'e ve sizden olan ulülemre de itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz -Allah'a ve ahirete gerçekten inanıyorsanız- onu Allah'a ve Rasul'e götürün; bu hem hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir.” (Nisa, 59), “Andolsun ki, Rasulullah, sizin için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok zikredenler için güzel bir örnektir.” (Ahzab, 21), “…İnsanlara, kendilerine indirileni açıklaman için ve düşünüp anlasınlar diye sana da bu Kur'an'ı indirdik.” (Nahl, 44) benzeri onlarca ayetin olduğunu hatırlatan Altın, Peygamber’e imanın ve O’na itaatin farz olduğuna değindi ve özetle şunları aktardı:

Mutlak şari’, hüküm koyucu Allah’tır, ancak vahyin temas etmediği konularda Kur’an’ı en iyi anlayan ve “tebyin”den sorumlu olarak Rasul’ün karar vermesi son derece doğaldır. Rasul’ün sözleri hem kendi döneminde hem de sonraki dönemlerde eğer zaman, mekan veya muayyen şartlarla mukayyed değilse Müslümanlar için bağlayıcıdır. Aksi taktirde Rasul’ün hükmüne vurgu yapan, O’nu örnek gösteren ayetler bugün için bir anlam taşımazdı. 

Sahabeler, dini anlama ve yaşama hususunda Rasul’e mutlak anlamda itaat etmiş, sadece bazı dünyevi meselelerde kendi görüşlerini savunmuşlardı. Rasul’ün sağlığında Rasul’e itaat hiçbir zaman sorun olmamıştı. Ancak vefatından kısa bir müddet sonra başlayan tartışmalar bugüne kadar süregelmiştir. İslam dünyasında, hicri 1. asırda başlayıp 2. ve 3. yüzyıllarda tedvin ve tasnif edilen rivayetlere uymanın, Kur’an’da belirtilen “Rasul’e itaat olduğunu söyleyen, “O, kendi hevasından konuşmaz. O, ancak vahyedilen bir vahiydir.” (Necm, 3-4) ya da  Kitap’la birlikte Rasul’e verilen “hikmet”in “sünnet” olduğunu iddia ederek Kur’an’la rivayetleri eşitleyen güçlü bir akım her zaman olagelmiştir. Bunun karşısında “Kur’an’da her şeyin olduğunu”, Rasul’ün vahyin kaleme alınmasına son derece önem verdiğini ama kendi sözlerini yazdırmadığını dolayısıyla Rasul’ün kendi döneminde görevini tamamlayıp ahirete intikal ettiğini ve Kur’an dışında her hangi bir kaynağa ihtiyaç olmadığını iddia eden akımlar da vardır.

Tasnifi yaklaşık üç asır süren ve takdir edilmesi gereken beşeri bir gayret ürünü rivayet külliyatını yüzde yüz doğru kabul etmek, beşeri içtihadı ilahileştirmek demektir. Buhari dahil olmak üzere bütün musannıflar, kendi koydukları ölçülere göre rivayetleri derecelendirmişler ve sağlıklarında birçok da eleştiri almışlardı. Ama zamanla Buhari gibi bazı kaynaklar neredeyse hatadan ari, kutsal kitaplar seviyesine yükseltilmişlerdir.

Manayla rivayetin caiz görülmesi, ameli sünnet dışındaki külliyatın neredeyse tamamının ahad haber olması ve de tasnif döneminin siyasi, kültürel, sosyal şartlarından doğrudan etkilenmesi dolayısıyla rivayetlerin “yakin” gerektiren akaideye temel olması mümkün değildir.

Barındırdıkları zannilik dolayısıyla rivayetlerin Kur’an’a arzı kaçınılmazdır. Çünkü “Ben ancak bana vahyolunana uyarım.” diyen bir Rasul’ün Kur’an’la çelişmesi mümkün değildir.

Kur’an’a arz gerçekleştirildiğinde vahiyle çelişen bazı rivayetler görülebileceği gibi vahyi daha doğru anlamamızı sağlayacak ve ufkumuzu açacak birçok rivayetin varlığı da görülecektir.

Rivayetlerin aktarımı, özellikle de sened sistemi; tarih, felsefe, edebiyat gibi disiplinlerin hiçbiriyle kıyaslanamayacak kadar mevsuk ve sağlamdır. Ancak sözü edilen disiplinlerdeki görüşleri kabul ya da reddetmek “din” değildir. Oysa rivayetler tamamen Rasul’le, dinle ilgidir. Dolayısıyla bu hususta son derece titiz davranmak elzemdir.

oktayiatin-20140219-02.jpg

oktayiatin-20140219-03.jpg

HABERE YORUM KAT