1. HABERLER

  2. ETKİNLİK-EYLEM

  3. Eynesil ve Trabzon'un Yardımları Suriye'de (FOTO)
Eynesil ve Trabzonun Yardımları Suriyede (FOTO)

Eynesil ve Trabzon'un Yardımları Suriye'de (FOTO)

Özgür-Der Eynesil Temsilciliği ve İHH Trabzon’un Suriyeli kardeşlerimiz için topladığı yardım malzemeleri ihtiyaç sahiplerine ulaştırıldı.

02 Şubat 2013 Cumartesi 11:26A+A-

 

Doğu Karadeniz Dernekler toplantısı çerçevesinde Suriye için toplanan yardımlar Özgür-der Eynesil Temsilciliği Başkanı Şükrü Uzun ve İHH Trabzon üyesi Zafer Özkan’ın katılımıyla kardeşlerimize ulaştırılmak üzere Kilis İHH Bürosundaki yetkililere ulaştırıldı. İHH yetkililerinin de aracılığıyla yardımlar bizzat Suriyeli savaş mağduru halka ulaştırmamız sağlandı.

Kilis İHH gönüllüsü olarak bölgeye gelen Marmara İlahiyat öğrencisi Abdulvahhab Kösesoy’un kaleminden Suriyeli kardeşlerimize ulaştırılan yardımlar ve izlenimlerimiz şöyledir;

FOTO GALERİ  İÇİN TIKLAYINIZ

İşte o Gün Yaşadıklarımız?

Kilis İHH Genel Merkez Bürosunda Suriye halkı yanlısı duyarlı ve bu duyarlılığını amele döken, canla başla gayret sarf eden kardeşlerimizle güzel bir gece geçirdikten sonra Öncüpınar sınır kapısına doğru yol aldık. O ân tarif edilemeyecek kadar güzel ve yoğundu. Bir yetimi bir çift ayakkabıyla sevindirmek ne kadar güzel! Bir anneden “Allah sizden razı olsun” duasını işitmek dünyalara değişilmeyecek kadar değerlidir. Sınır kapısında tırımız Suriye’ye sokulmadı bunun üzerine Suriye tarafından gelen kamyonetler sayesinde mallar karşı tarafa geçirildi. Bizler de çadırların bulunduğu Suriye sığınmacı kampını görmek için bir kamyonetle karşı tarafa geçtik. Gerek Türkiye gerekse Suriye tarafında pasaport kontrolü yapılmıyor. Yalnız İHH gibi bir yardım kuruluşundan izin belgesi alınması gerekiyor.

Yaklaşık olarak 9-10 bin kişinin kaldığı Suriye Muhacir kampına geldik. Durum içler acısı, yoksulluk, fakirlik insanların yüzlerinden okunuyor. Vardığımız gün hava biraz açıktı. Fakat buna rağmen ayakkabısız çocukları görmeye dayanamadık. Gerek İHH’daki gönüllüler gerekse Suriyeli vatandaşlar el ele vermiş canla başla mücadele ediyorlar, eksiklikleri gidermeye çalışıyorlardı. Fakat bu kadar sıkıntıya rağmen insanların gözlerindeki özgürlük aşkı görülebiliniyor. Kendisiyle röportaj yaptığımız kişiler -ki bu bazen kadın, bazen erkek, bazen de ufacık çocuklardı- kesinlikle bu durumdan şikâyetçi değillerdi. Ve kesinlikle içinde oldukları bu durumdan pişmanlık duymamışlardı. Çünkü bizlere “Biz özgürlük nedir, onu tattık” diyorlardı. Özgürlüğü elde ettikleri için mutlulardı fakat ekmeksiz, evsiz kaldıkları içinde kederli ve hüzünlüydüler. Lâkin hiçbir zaman umut verici sözleri dillerinden düşürmüyorlardı ve Beşşar Esed’in düzenin çok yakın bir zamanda devrileceğini dile getiriyorlardı. Dualar dillerde, Kur’an ellerde ve gönüllerde. Rabbim yardımcınız ve yardımcımız olsun.

Kampın içerisinde, her gün yaklaşık olarak 10 bin kişiye yemek yapan bir mutfak, mültecilerin çadırları ve gerekli elbiseleri sahiplerine ulaştıran iki depo var. Aynı zamanda bu depolarda elbiselerin kadın, erkek, çocuk olarak ayrıştırılması yapılıyor. İyilik ve takvada yardımlaşan bir millet var orda. Bizler bu durumu gördükten sonra keşke bir tır değil de iki tır ile gelseydik diye söylendik. Suriye’de Halep’e yakın bir köyde kalan Suriye’li bir abimiz bu ziyaretimizde aracı ile bizlere eşlik edeceğini söyledi. Kamyonet tarzı aracına tırımızla getirdiğimiz bazı yardım eşyalarını koyduktan sonra yola çıktık ve Türkiye sınırına en yakın mevki olan “Azez” bölgesine geldik. Şehre girer girmez ilk dikkatimizi çeken yıkılmış camiler ve evler, devrilmiş tanklar ve patlamış mermiler oldu. Her ne kadar Özgür Suriye Ordusu burayı ele geçirmiş olsa da Beşşar Esed’in askerleri aralıklı olarak bu şehre hava saldırılarında bulunuyorlar. Zira bizlere eşlik eden abimiz oraya çok yakın bir tarihte hava saldırı sonucu şehit olan 40 kişinin varlığından ve şehrin içerisine doğru gittiğimizde kabirlerini görebileceğimizden bahsetti. Şehrin içerisinde dolaşırken caddenin sağında ve solunda çok şiddetli saldırılar sonucu yıkılan evler, camiler, işyerleri gördük. Fakat her şeye rağmen şehir halkı hayatlarına kaldığı yerden devam etmeye çalışıyorlardı. İçerilere doğru gittiğimizde abimizin bizlere dediği gibi şehitler kabristanını gördük. Orada dikkatimizi çeken mezar taşlarının üzerinde yazılan ölüm tarihleri oldu. Zira hepsinde aynı gün, aynı ay ve aynı yıl yazıyordu.

Yollara düşen füzeler daha önce buralarda çok şiddetli operasyonların olduğunu bize gösteriyordu. Kamyonetle beraber eşyaları teslim edeceğimiz “Erşaf” köyüne vardığımızda köyde bir sevinç havası estiğini hisseder olduk. Yüzlerde bir tebessüm belirdi bir ân. Dışarıdan gelen yardım eşyaları camide toplanıp dağıtımı caminin imamı tarafından yapılıyordu. Amacımız yardım eşyalarını teslim edip tekrar sınıra dönmekti fakat ısrarlara dayanamayarak köyde bir gece kalmayı kabul ettik. Her türlü sıkıntıya rağmen köylülerde yüksek moralin olduğunu gözlemledik. Her şeye rağmen şaka yapabiliyor, çocukları sevindiriyorlardı. Köyün nüfusunun az olmasına rağmen her vakit caminin dolduğunu köyün imamından duyduğumuzda bir hayli sevindik. Hatta sabah namazında bile en az iki saf cemaatin varlığından söz ediliyordu. Köylülerin namaza bu kadar önem vermesinin sebebini ise bir köylü çok veciz bir ifadeyle bizlere haber veriyordu: “Bizler hayata dalmış, dinimizden, Kur’an’ımızdan uzaklaşmıştık. Bu olaylar bizim için bir dönüm noktası oldu. Bizler tekrar yüce dinimize döndük, yüzlerimizi Rabbimize çevirdik çünkü zafer ondandır, O’nun dinine sarılmakladır.”

Yatsı namazını da camide kıldıktan sonra köyü ve bölgeyi korumakla sorumlu Özgür Suriye Ordusu’na bağlı “Muhammed’in Torunları Tugayları”nın bulunduğu karargâhı ziyaret etme şansı bulduk ve orada bulunan komutan ve mücahitlerle sohbet ettik. Motivasyonları oldukça yüksekti. Bizlere bu düzenin tek adamı kalıncaya kadar savaşacaklarını, mücadele edeceklerini söylüyorlardı. Hiçbir şekilde dışarıdan kaçak silahların gelmediğini, kendi imkânlarını kullanarak silahları yaptıklarını bazen de ganimet olarak elde ettiklerini söylediler. “Bizlerden isteğiniz nedir?” Diye sorduğumuzda ise aldığımız cevap bizleri çok şaşırttı. Onlar bizlerden yaralı sivil halk için ilaç talebinde bulunuyorlardı. Bu halde dahi kendilerini düşünmüyor halklarını düşünüyorlardı. Akşam olunca da kaldığımız eve Nusret cephesinden bazı komutanlar geldi. Onlarla Orta Doğu’yu değerlendirdik, Suriye’yi bir de onlardan dinledik. Anladık ki Suriye içerisinde örgütlenmeleri bazı emperyalist devletleri –Amerika gibi- rahatsız etmiş olmalı ki onları karalama siyaseti gütmüşlerdi. Tek amaçlarının sünnetullahın hükmettiği bir devlet modeli olduğunu bizlere anlattılar. Aynı zamanda da Beşşar elEsed’in düşmesinden sonra yönetim için siyaset meydanını yalnız bırakmayacaklarını, İslami devlet için mücadelelerine devam edeceklerini söylediler. Bizler de “Allah’ın izniyle İslamî devletimizi, emperyalistlere rağmen hep beraber kuracağız” dedik.

 

HABERE YORUM KAT

2 Yorum