Evet, Bu Sorumluluk, Herkesten Önce Bize Düşüyor!
Hele de Haleb’in, 4 seneden fazla zamandır kontrolünden çıktığı Suriye Baas rejiminin ve Esed güçlerinin eline, Rusya ve İran’ın da yardımıyla yeniden düşmesi ihtimali karşısında yaşanacak bir felâketten kurtulmak için; yüzbinlerce insanın sığınacak yer olarak Türkiye’ye doğru yollara düşmesinin ortaya çıkardığı çetin ve trajik şartların göğüsleneceğini söylemek yerine; bir Başbakan Yardımcısı’nın, Y. A’ın, 8 Şubat günü yaptığı konuşmada, ’Türkiye enayi mi?’ gibi cümleler kurmasını elemle izledim.
Elbette o, Türkiye’den, ‘Avrupa’ya doğru yeni bir göç dalgasına izin vermeyin..’ diye zâlimce taleblerde bulunan AB ülkelerine karşılık verirken söylüyordu bu sözleri; ama, o sözleri, sanırım, maksadı aşan bir durumdu.
Elbette, o, bir siyasetçi olarak, dilediği gibi konuşabilir, ama, Tayyîb Erdoğan’ın ‘Kapılarımızı asla kapatmıyacağız.’ şeklindeki açık beyanları ortadayken; çaresiz insanların perişanlıklarının, bir insanlık faciasından öteye, devletlerarası bir güç yarıştırması olarak ele alınması, evet, hiç de vicdanî değildir.
*
Mezkur Başbakan Yardımcısı’nın, 'Suriye'nin bir bataklığa dönüştüğü, dirayetsiz yönetimlerin yanlış politikalarıyla kangren olmuş bir sorun yaşandığı’, ya da, ‘Bombardıman yapanlara 'bombardımanı durdurun' diyemeyenler, 'göç dalgasını durdurun' diyorlar. Peki onlar durmadan göç dalgası durur mu? (...) Orada ölen insanlar, siviller, masumlar. Hastaneler, okullar vuruluyor.. Cenevre'de güya müzakereler yapılacak. Peki katliâmlar sürerken nasıl masa kurulacak, silahlar susmadan nasıl müzakere yapılacak?’ şeklindeki sözleri de konuşulabilir, elbette..
*
Ama, 'Sınırları açıp herkesi alacağız, sınırları kapatıp kimseyi geçirmeyeceğiz. (denilemez). Türkiye enayi mi? Dünyanın akıllısı sizsiniz, Türkiye de, ne kadar yük varsa, çekecek. (...) Türkiye'ye akıl veriyorlar. 'Aman bunları alın bu insanlığın gereğidir vicdanlı olmanın gereğidir. (diyorlar). Peki, vicdan sadece bizde mi var? Vicdanlı ve insan olmak sadece bizim üzerimize mi yükümlülük? Sizin böyle bir sorumluluğunuz yok mu? Siz niye almıyorsunuz?’ gibi sözleri nereye koymalı ve nasıl izah etmeli?
Evet, vicdanlı ve insan olmak özelliğinin başkalarında olup olmadığı bizi ilgilendirmeyecek şekilde, herkesden önce biz kendimizi sorumlu bilmek zorundayız..
Çünkü, o çaresiz insanlar, o perişanlık içinde, herkesten önce sana sığınıyorsa, bu, sen sığınılacak özelliklere sahib olduğun içindir. O vicdanı en çok da, bu halkın inanç hayatında ve kültüründe hissettikleri için o insanlar bize sığınıyorlar. Bunu enayilik gibi değerlendirmek büyük talihsizliktir..
*
Bir büyük buhran ve belânın def’edilmesi için, savaşa girelim gibi hamâsî sözler söyleyecek bir noktada bulunulmadığı ortada.. Ama, bir perişanlığın, bir facianın savaşla kıyaslanmayacak derecedeki yükünü omuzlamaya çalışmak, evet, başkalarının da sorumluluğunun olup olmadığını düşünmeden, bir de iftihar edilecek bir insanî sorumluluktur.. Böyleyken, o perişan insanların duygularıyla oynarcasına, ‘Bundan sadece biz mi yükümlüyüz?’ gibi ilafların söylenmesi, kabul edilemez..
*
Bakınız, Putin geçenlerde, Rusya Ortodoks Kilisesi Başpatriği Kirill’den, ‘Suriye’deki hristiyanlara yardımcı olmak için’ diye izin alıyordu. Papa Françesko’nun da, Kirill ile Suriye’deki hristiyanların korunması üzerinde görüş alışverişinde bulunduğu açıklanıyor.
*
Biz bütün Suriye halkı içinde yüzde 10’u bile bulmayan hristiyanlara da, sığınmak istediklerinde kucak açmalıyız, ama, dünyanın mâlum şerr güçlerinin, sadece hristiyanların kurtarılması gibi hedefleri dile getirmelerindeki zâlim anlayışa paralel bir şekilde, sorumluluktan kaçınılması asla kabullenilemez. Çünkü biz müslümanlarız ve çaresiz insanlarla, ekmeğimizi, imkanlarımızı son lokmasına varıncaya kadar paylaşmakla mükellefiz.
Umulur ki, bu gibi talihsiz açıklamalar, bir daha tekrarlanmaz. Çünkü, hiç kimse olmasa bile, bu sorumluluk bize düşüyor.
YAZIYA YORUM KAT