Evdeki hesabın, savaş çarşısına uymadığının resmidir
Geçen hafta, Rusya Başkan Vladimir Putin, Karadeniz kıyısındaki sayfiye şehri Soçi’de Türkiye Başkanı Tayyib Erdoğan’la yaptığı görüşme sonunda, Birilerinin, Rusya- Ukrayna Savaşı’nın bitmemesini, uzamasını istedikleri yönünde bir kısa açıklama yapınca..
‘Nihayet, Putin de anladı, savaşı bitirmenin başlatmaktan daha zor ve çetin olduğunu..’ dedim, içimden...
Elimde, Talât Paşa’nın ‘hâtıralar’ı vardı.. Birinci Dünya Savaşı’na nasıl girdiğimizi anlatıyordu: ‘(Savaşın ilk aylarında yaşanan Sarıkamış Faciası’na rağmen), ‘Çanakkale ve Kut-ül Ammâre zaferleri herkesi heyecanlandırmıştı. Hattâ, savaşa girilmesine karşı olanları bile.. Müttefikimiz Almanya’nın, özellikle Mareşal Hindenburg’un Mazur Gölleri çevresindeki zaferleri de öyle.. Bütün Osmanlılar, yenilmeyen bir Almanya ve Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’yla müttefik olmak sâyesinde istiklalin korunacağına ve kaybedilen vatan coğrafyalarının kurtarılacağına inanıyorlardı. Hiç kimse savaşa girildiğinden dolayı pişmanlık duymuyordu. Padişah, Veliahd (Vahideddin), Âyan ve Mebusân Meclisleri, subaylar, halk ve memurlar ülkenin kurtarılmakta olduğuna inanmaktaydı. Savaşın birinci ve ikinci yıllarında halk, bütün külfetleri memnuniyetle taşıdı; malını ve canını severek verdi.. Hiç bir yerden bir yakınma işitilmedi.
Ama, savaşın üçüncü ve dördüncü yıllarında bu istek ve heyecan azalmaya başladı.. Avrupa cephelerindeki bozgunları, Filistin, Erzurum ve Bağdad’dan geri çekilişler ve o yerlerin halklarının Anadolu’ya kaçışı… Halk arasında hoşnutsuzluk uyanmasına yol açtı. ve… (…)’
Evet, Talât Paşa -özetle- böyle diyordu. Tarih, ders almak isteyen herkese, çok şeyler anlatır.
*
İmdiii..
Rusya- Ukrayna Savaşı da, 5 gün sonra, bu -üstelik de fevkalâde- eşitliksiz savaş, 6’ncı ayını da doldurup 7’nci ayına girecek..
Halbuki, Rusya’nın muazzam askerî gücü ve silah teknolojisi ile, ‘Ukrayna’nın işini 7 günde bitirir’ sanılıyordu..
Saddam Huseyn de, Şah’ın devrilmesiyle, ordusunun yüksek komuta kademeleri büyük çapta kaçmış veya cezalandırılmış olan bir İran’a 22 Eylûl 1980’de gün ortasında, âniden saldırıp, İran Donanma ve Hava Kuvvetleri’ni büyük çapta savaş dışına atan Saddam Irakı.. Tam bir ‘Yıldırım Savaşı’ veriyordu.
Ama, İran, o ilk şoku atlattıktan bir-kaç gün sonra, o ‘Yıldırım Savaşı’nı 8 yıl sürecek bir ‘Yıpratma Savaşı’na dönüştürmeye muvaffak olmuştu. Fransa Başkanı olan Jacque Chirac, ‘Saddam bana, İran’a başlatacağı Yıldırım Savaşı’nın sadece 7 gün süreceğini söylemişti..’ şeklindeki açıklamasını, o savaşın 7’nci yılında yapmıştı.
*
Ve Amerika ile başını çektiği kapitalist emperyalizm dünyası, Rusya’nın karşısına asker göndererek çıkmak yerine, Ukrayna’ya silah, teçhizat ve mâlî imkan desteği vererek, Ukrayna’ya direnme duygusu vermeyi tercih etti. Ve, Rusya’nın başlattığı ‘Yıldırım Savaşı’nın hızı kesildi ve Batı dünyasının, Rusya’yı uzun vâdeli ve uzun soluklu bir ‘Yıpratma Savaşı’na sürükleme hesabının tutmaya başladığı görülüyor.. Şimdi ve hele de bundan sonrasında, savaşın sonu her ne ve nasıl olursa olsun, Ukrayna ve Rusya arasında artık kapanması daha bir mümkün olmayacak bir çıkmaz yola saplanmıştır, Rusya..
Bu neticeyi Rusya hesab edemez miydi? Edebilirdi, ama, edemediği anlaşılıyor.
Halbuki, dünyanın en büyük iki askerî gücünden birisi olan Sovyet Rusya komünist İmparatorluğu döneminde, dünyanın en fakir ve en az gelişmiş ülkelerinden birisi olan Afganistan’ı, 1978 Nisanı’nda bir yerli komünist’e yaptırdığı kanlı darbeyle ele geçirip, işgal ettikten sonra 13-14 seneye yakın bir süre sonunda perişan bir şekilde geri çekilmek zorunda kalmış ve o ricat’ın, geri çekilişin sosyo-psikolojik etkilerinin de neticesinde Sovyet Rusya Komunist İmparatorluğu 1991’de çökmüş, parça parça olmuştu. Putin, o dönemleri bilmiyor değildi ve kendileri açısından çok acı olan o sonucu hatırlayabilirdi; ama, hatırlayamadı.
*
Dün dünya medyalarına düşen bir haber, işte o Yıpratma Savaşından yükselen feryad ile, gündeme oturdu. Pavel Filatyev isimli ve Kırım’daki bir hava birliğinde paraşütçü olan bir rus askeri, birkaç ay boyunca savaş hatlarında ve Herson gibi şehirlerin ele geçirilişini yaşamış..
Filatyev, zayıf ve donanımsız bir Ukrayna’ya Şubat ayı sonlarında saldırmalarını anlamaya çalışırken, ‘Neden çıktı bu savaş? Topraklarımıza bir saldırı yokken..’ demeye ve bu savaşta adâlet olmadığını düşünmeye başlamış..
Pavel, Rus propagandasında gösterilenden farklı olarak ‘ orduda, bir öfke ve kızgınlığın hâkim olduğunu’ yazmış.. ’Bu aptalca savaşı biz başlattık ve askerleri kahramanca işler yapmaya, kendilerini fedâ etmeye çağırıyoruz.’ diyor.
*
Şimdi anlaşılıyor ki, Putin, kendisine, ‘Kazanamayacaksın!.’ diyen karşıtlarının, şimdi artık ‘Kaybedeceksin!’ merhalesine geldiğini hissediyor. Çünkü, savaşın durdurulmasının istenmediğinden yakınıyor.. Bu metodu kendileri de her yerde tatbik etmiyormuş mu, hem..
Putin, savaşın iki tarafına da eşit mesafede duran Erdoğan’la arası iyi gözüküyor gibi, amma, Rusya medyasının Erdoğan karşısındaki tavrı da, AB medyalarının, Erdoğan için, ‘sevimsiz, ama, vazgeçilemez müttefik..’ deyişlerinden farklı değil.. Çünkü, dünya tahıl üretiminin yüzde 25’ini elinde tutan Ukrayna ve Rusya, bugün, dünyayı tehdit eden açlık tehlikesini bertaraf etmek için, Karadeniz ve Türkiye Boğazları üzerinden dünyaya ihraç olunmaya başlanmasının Erdoğan’ın çabalarıyla gerçekleştiğini ve onu, ‘en sevimsiz ve amma vazgeçilemez müttefik’ diye niteleyenler sadece AB ve NATO ülkeleri değil, bütün dünya..
Ve nihayet, dün de, Erdoğan, Ukrayna’ya gitti ve BM Genel Sekreteri Antonio Guteress’le birlikte ve Ukrayna Devlet Başkanı Volodomir Zelensky’yle görüştüler. Bu görüşmelerden elde ettikleri muhtemel yaklaşımları Putin’le paylaşıp, Rusya ve Ukrayna liderlerini bir araya getirmek ve savaşı bu eşitsiz savaşı durdurmak yolunda harcadıkları çabalar Erdoğan’ı uluslararası âdilâne bir barış çabasının sembol ismi haline getirmiş bulunuyor; içerdeki birileri çatlayıp patlasa da..
*
YAZIYA YORUM KAT