Ev sahibi olmak "güven" duygusuyla yakından ilgili...
M. Fatih Karakaya, ev ve sahiplik üzerine tartışılması gereken bir takım fikirler öne sürüyor.
M. Fatih Karakaya / Nihayet
Evim gibisi yok
Evi olan insan çok şanslı. Peki ya evi olmayanlar? Konut satın alma, ev sahibi olma, haneyi yuva kılma birbiri içerisine geçmiş süreçler aynı zamanda. Tam da bu yüzden konut finansmanı ve ev sahibi olmaya dair yapılacak sosyal bilimsel bir soruşturmada edebiyat ile kültür bilimlerinin, sosyolojik çözümlemelerle finansal enstrümanların, dilbilim ile psikolojinin bir araya gelmesi kaçınılmaz bir hâl alıyor. Konutun yuva ve yatırım gibi iki uç arasında salınmayı bırakıp bu iki ucu bir noktaya büktüğü bir zamanda kaleme alınan işbu yazıyı önce evin duygusal ekonomisini yaparak başlatacağız. Bu duygusal ekonomide evin yuva ile yatırım arasında aldığı anlamları ve bu anlamları kuşanan duygu ve söylem tarzlarını çözümlemeye çalışacağız. Hemen peşinden duygu ve söylem yüklü bir meta olarak konutun piyasa hâllerine odaklanacağımız evin finansal ekonomisi alt başlığı yer alacak. Son olarak nesiller arası servet ve borç yükü aktarımına işaret edileceği bir alt başlıkta evin sosyo-ekonomisini ele almaya çalışacağız.
Duygusal ekonomi
Konut hem kişinin “ontolojik güvenlik ihtiyacını” (Giddens, 1999) gideren hem ona bir şahsiyet ve kimlik kazandıran bir şey olması hasebiyle klasik ekonomi politiğin diliyle ifade edilirse bir kullanım değerine sahiptir. Ayrıca konut, bir servet (kimi zaman da borç) aktarımı aracı olmak ve bir tür yatırım enstrümanı gibi değerlendirilmekle de değişim değerini haizdir. Nitekim onu beton, ahşap, demir, taş vb. malzemelerinden ve tüm fiziki, hendesî veçhelerinden sıyırıp soyut bir anlatının nesnesi kılan da bu ikiliğin tanıdığı imkândır. Öte yandan konuta atfedilen bu soyut anlamların onun fiziki gerçekliğini değiştirip dönüştürdüğü ve yine konutun fiziki gerçekliğinin bu anlamın inşasında pay sahibi olduğu hatırda tutulmalıdır. Dolayısıyla söz konusu olan birinin diğerini belirlediği bir durumdan ziyade etkileşimli bir karmaşadır. Bu bağlamda konutu daha çok çevrenin bir parçası olan bir nesne ve fakat evi kişinin çevresi ile kurduğu ilişkinin bir öznesi gibi gören tanımlamaların (bkz. Claphan, 2005, s. 118) iyi bir başlangıç olacağı söylenebilir.
Evin içinin döşenmesi, eşyaların seçimi, hatta duvar boyalarının renk seçimi de bu fiziki nesneye bir ruh katma, kişiliğini yansıtma girişimleri olarak düşünülebilir. Öte yandan konutu yuva kılan bu ufak dokunuşların ölçeği ve niteliği konutun mülkiyetinin kime ait olduğu sorusunun cevabına göre de değişecektir. Bir konutun mülkiyetini elinde bulunduran kişinin, onu “yaşanabilir” bir ev yahut yuva kılarkenki tasarrufu, o konutta kiracı olarak bulunan kişiye göre çok daha fazla olacaktır. Zira konut, tüm bu yaşanabilir mekân ve/ya kişiliğin bir yansıması niteliklerinin yanında mülkiyetin ve servetin konusu olan bir yatırım aracıdır. Piyasaların vazettiği aklın ve finansallaşma sürecinin hayatın tüm kılcallarına yayılmasının bir neticesi olarak hane, ev, yuva, konut ne dersek diyelim esaslı bir finans başlığının konusudur artık. Bu nedenle konut satın alımlarda yapılacak bir üstünkörü soruşturmada dahi finansal gündemlerin, sosyo-kültürel unsurlarla el ele gittiği anlaşılacaktır. Nitekim bugün finansal piyasalara yahut genel olarak ekonomiye dair yapılan çözümlemelerde bir zamanlar irrasyonel birer sapma olarak nitelenen duygular artık denkleme dâhil edilmeye başlanmıştır (bkz. Christie, Smith & Munro, 2008).
Bir zamanlar (finansal) piyasaları ekonomistlere terk eden sosyal bilimler bu alanı yeniden keşfetmiş ve piyasanın verili değil inşa edilmiş bir olgu olduğu üzerinde durmaya başlamışlardır (bkz. Callon, 1998; MacKenzie, 2004). Bundan da öte davranışsal ekonomi,sosyo-ekonomi gibi ekol ve alt alanlar da ekonomi disiplini içerisinde hayli çalışılmaya başlanmıştır. Piyasalarda cari hayvani güdülere (Akerloff & Shiller, 2010), irrasyonel taşkınlıklara (Schiller, 2005) gönderme yapan çalışmalarıyla tanınan Robert J. Schiller’in 2013’te Ekonomi Nobel’i alması meselenin ana akım tarafından da önemsendiğine delalet etmektedir. Konut piyasaları söz konusu olduğunda hemen sıralanan güven, balon, beklenti, iyimserlik, açgözlülük gibi kavramların da piyasaların bu duygusal ekonomisine gönderme yaptığı açıktır. Öte yandan konut piyasasına içkin bu duygusal boyutun yanı sıra, konut alımında “eve bayılan”, “ilk görüşte aşık olan”, “orada bir aile kuracağına inanan” kişilerin satın alım işlemini finansal bir işlemden öte bir noktaya taşıyan açıklamaları da (Jørgensen, 2016) başka bir duygusal ekonomi boyutudur. Öyle ki kişiler, konut piyasasının dışında kalmaktan, ev sahibi olamamaktan korkmakta ve bunu yukarıda da işaret edildiği üzere Giddens’ın modern hayatta ontolojik bir güvenlik arayışı yahut Ekmel Bey’in rahim arayışı ile ilintilendirmektedirler. Bu anlamda konut sahipliğini normalleştiren ve kira ödemeyi ise “boşa harcanan para” olarak hor gören söylemlerin kamu eliyle de (yeniden) üretildiğine dikkat çekmek gerekir (bkz. Gurney, 1999). Elbette bütün bunlar finansallaşan dünyada bir konut piyasası olgusuna kapı aralamaktadır. Öyleyse bu piyasanın bugün ne durumda olduğuna bakmak hem eve dair bu duygusal ekonominin boca ettiği duyguları ayakları üzerine oturtacak hem de bir sonraki başlıkta özetlenecek sosyo-ekonomik vaziyetin vahametini ortaya serecektir.
Finansal ekonomi
Öncelikle konut piyasasının finansal ekonomisinin yukarıda özetlenen duygusal ekonomiden ve bu ikisinin de konut piyasasının sosyo-ekonomisinden bağımsız olmadığını söylemekte fayda var. Piyasalar edimsel bir olgu olmakla duygulanımları ve sosyo-ekonomik hiyerarşileri (yeniden) üreten, şekillendirmekte ve bu duygulanımlar ve sosyo-ekonomik hiyerarşilerce de (yeniden) üretilip şekillendirilmektedir. Öyle ki finansal piyasaların işleyişine dair algı, arz ve talep arasındaki dengeye gönderme yapan neoklasik ekonomik bakış kişilerin konut piyasasındaki hareketlere dair duyguları üzerinde de belirleyici olmaktadır. Aynı şekilde kendinde bir gerçeklik, kişilerin vs. dışında bir şey olarak piyasa fikri de yine neoklasik aklın vaz ettiği bir önerme olarak örneğin artan fiyatların sorumlusu gibi düşünülmektedir (bkz. Smith, Munro, Christie, 2006; Munro & Smith, 2008). Bugün emlak sitelerinde biraz vakit geçiren, emlakçılarla birazcık hukuku olan kişiler “piyasanın ne yöne gideceği” noktasında bir fikre sahip olduğunu düşünmektedir. Aynı şekilde emlakçılar, gayrimenkul spekülatörleri ve konut değerleme uzmanları da çeşitli verileri kullanmakla birlikte piyasanın bir sonraki hareketine dair sezilerine başvurduklarını söylemektedirler (Munro & Smith, 2008). Peki, konut piyasası nereden geldi? Nereye gidiyor?
- 19. yüzyılın son çeyreğinden 20. yüzyılın ortalarına dek gelişmiş ekonomilerde konut fiyatlarının neredeyse sabit kaldığı, 1960’larda başlayan yukarı yönlü hareketin 2000’li yıllarla birlikte iyice ivmelendiği ve bahsi geçen bu yaklaşık 150 yıllık dönemde konut fiyatlarının üç katına çıktığı görülmektedir (Knoll, Schularick & Steger, 2014, ss. 5-6).
- Türkiye’de ise TCMB’nin Nisan 2022’de yayınladığı Konut Fiyat Endeksi raporuna göre son beş yılda kalite etkisinden arındırılmış konut fiyatları yaklaşık dört katına çıkmıştır.
Yine GYODER’in 2022 yılı 1. çeyreğinde konut piyasasına dair yayınladığı rapora göre Türkiye genelinde konut birim fiyatları 8.640 TL/m2 ’ye ulaşmıştır. Buna göre konut birim fiyatları İstanbul’da 13.836 TL/m2 ’yi bulmuştur. Dünya gazetesinin 6 Haziran 2022 tarihli haberinde bahse konu raporu değerlendiren GYODER Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Neşecan Çekici, Türkiye’de ortalama gelire sahip bireylerin artık yalnızca 120 ay vadeli konut kredisi kullanarak konut sahibi olup olamayacağına dikkat çekmiştir. Konut alım gücü endeksine göre endekste referans noktası olarak görülen 100 değerinin altındaki değerler mevcut finansal koşullarda konut kredisi kullanarak konut sahibi olunamayacağına işaret eder. Türkiye için 2022 yılında bu değer yüzde 68 olarak açıklanmıştır (Dünya, 6 Haziran 2022). Nitekim bu fiyat artışları ve konut alım gücünde yaşanan düşmenin sonucu olarak gayrimenkul piyasasını istikrara kavuşmaktan alıkoyacak spekülatif hareketleri ve fiyatlandırmaları engellemek amacıyla 31 Mayıs 2022 tarihli Resmî Gazete’de yayınlanan bir tebliğ ile çevrimiçi konut satış portallarına bilgi verme zorunluluğu getirildi. Yasa kısmen beklenen etkiyi yaptı ve konut piyasasına getirilen bu “dijital denetim ilan sildirdi” (Dünya, 3 Haziran 2022).
Kamunun düzenleyici ve denetleyici bir refleks gösterdiği konut piyasasında bir kişinin geliri ile ev sahibi olabilmesi neredeyse imkânsız hâle gelmiş durumda. Bu özellikle hayata yeni atılmış yahut atılma arifesindeki gençler için geleceğe dair önemli bir karamsarlık nedeni. Zira konut sahibi olabilmek için gençlerin önünde tutabileceği iki yol var: “ebeveyn bankasına” başvurmak, ticari bankalara başvurmak. Kişinin mensup olduğu sosyo-ekonomik tabakanın sağladığı imkân(sızlık) lar, kişinin konut piyasasında nasıl yol alabileceğine de işaret etmektedir. Kimi “şanslı” kişiler ebeveynlerinin sahip oldukları servet dolayısıyla konut satın alım sürecinde birkaç adım önden başlayabilmekte ve böylece var olan servetin yeniden üretimi ve aktarımı söz konusu olabilmektedir. Benzer biçimde ebeveynlerinin sahip olmadığı servet dolayısıyla bir konut edinemeyen yahut elde ettiği konut kredilerini “şanslı” kişilerden daha ağır şartlarda ödeme mecburiyetindekiler için de var olan eşitsizliğin çoğunlukla borç adı altında nesiller arası aktarımının gerçekleşeceğini söyleyebiliriz. O hâlde konut piyasasına dair başvurulacak sosyo-ekonomik okuma, var olan sosyal ve ekonomik hiyerarşiler bağlamında ve bahsi geçen duygular, söylemler ve piyasanın sağladığı kavramsal araçların işe koşulduğu bir anlama sürecine de el verecektir.
Sosyo-ekonomi
Gençler “ev-lenme” arifesinde veya hemen sonrasında kelimenin işaret ettiği vaziyete tam manasıyla erişebilmek için konut satın alma yoluna gitmek isterler. Elbette burada birçoğunun bunu salt bir tasarı olarak kendine sakladığı ve fakat icraata dökmediği de bir gerçektir. Nitekim bu durum, yalnızca Türkiye’ye has bir patoloji olmayıp neoliberal ekonomi anlayışının kurumsallaşması ve refah devleti anlayışının gerilemesi ve dahi istikrarsız emek piyasası şartları neticesi küresel bir vakadır.
Bu bağlamda savaş sonrası refah ekonomisinin kaymağını yiyen baby-boomer kuşağı büyük ölçüde konut sahibiyken bugün x, y, z nesillerinin konut mülkiyetine erişimleri kısıtlıdır. Bu noktada imdada yetişen iki enstrüman bulunmaktadır: ebeveynlerin yardımı veya konut kredisi.
Bunlardan ilki, ailenin sahip olduğu zenginliğin yarattığı asimetrinin yeniden üretilmesi anlamında bir tür servet transferidir. İkincisi ise kişinin sosyo-ekonomik durumunun onu ittiği eşitsiz hâlin yeniden üretimi ve var olan asimetrinin daha da açılması olarak bir geleceğin ipotek edilmesi olarak düşünülebilir.
Kişiye evlenme hususunda ailesi yardım etmek istediğinde kişinin önünde birkaç güzergâh belirecektir. Konut satın alımını ancak, o da oldukça uzun süreli, tasarruf ile gerçekleştirebileceğine inanan kişiler için verilen yardım bu tasarruf süresini kısaltan veya tamamen ortadan kaldıran bir destek olabilir. Yine yapılan yardım peşinat olarak yatırılabilir ve sırtlanılacak finansal yükün ağırlığını azaltabilir (Guiso & Jappelli, 2002, s. 320). Yine ailenin yardımı da geleneksellikten, diğerkamlıktan veya çocuk-ebeveyn arasındaki ilişkide stratejik bir mevzi kazanmaktan mütevellit olabilir (Lennartz & Helbrecht, 2018, s. 320). Ebeveynin sahip olduğu serveti bir tür pazarlık mekanizması olarak kullandırdığı, kişinin aile kurması, aile olması, yakın bir yere oturması, kendilerine bakması gibi beklentiler üzerinden iletildiği de vurgulanmalıdır (Druta & Ronald, 2018). Bu bağlamda ebeveyn yardımının servet eşitsizliğini yeniden üreten bir aktarım olması yanı sıra kişinin gençlikten yetişkinliğe geçişini ertelediği, engellediği, bağımsız bir sosyo-ekonomik birim olarak hanenin bağımsızlığına halel getirdiği ve bir tür mikro ölçekli bağımlılık ekonomisi oluşturduğu eleştirileri yapılmaktadır (Manzo, Druta & Ronald, 2019).
Bugün konut edinmenin bir diğer sancılı yoluysa mortgage olarak da bilinen ipotekli konut kredisidir. Türkiye’de 2002 yılı itibariyle 266 milyon liranın üzerindeki konut kredisi hacmi, 2022 yılı Mart ayı sonunda 311 milyar lira seviyesini aşmıştır. Bourdieu’nün tabiriyle “küçük burjuva çilesi” (Bourdieu, 2005) olan konut kredisi orta sınıflar için geleceğin belirsizliğinin yönetilme çabası olarak da düşünülmektedir. Kişinin kendi benliğini kurduğu ve bu inşayı yönetimsel bir süreç olarak niteleyen neoliberal akıl, kişinin kendi kimliğini yansıtıp kurduğu konut/ev/hane için de “özelleştirilmiş Keynesyenizm” (Crouch, 2009) olgusuna işaret etmektedir. Buna göre kişinin, kendi benliğini kurmak, yeniden üretmek ve ontolojik güvenlik açlığını gidermek üzere başvuracağı merci ailesi yahut kamu değilse ticari bankalardan başkası değildir. Konut kredisinin örneğin Macaristan örneğinde evlilik ve çocuk yapma şartı ile verilmesi, kredi kullanıcılarının kredi ve konut sayesinde evliliklerinin daha sağlam hâle geldiğini itiraf etmesi ve hatta evlilikleri sona eren çiftlerin ortak konut kredisi ödemelerini sürdürmeleri hayli ilginç birer örnek olarak konut, ev, yuva olgularının iç içe geçen doğasını gözler önüne sermektedir (Pellandini-Simányi, Hammer & Vargha, 2015).
Sonuç yerine
Toparlayacak olursak konut piyasası eve, haneye ve onu yuva kılan sembolik şeylere dair duygulanımlar ve piyasayı kurup harekete geçiren sosyo-kültürel olgular ile iç içe geçmiş vaziyettedir. Bugün konut piyasasına dair yapılacak çözümleme duygusal, finansal ve sosyo-ekonominin sağlayacağı bakış açılarıyla zenginleşerek gerçekleştirilmelidir. Mevcut eşitsizliklerin yeniden üretilmesi, korku ve panik hâlinin körüklenmesi, geleceğin ipotek altına alınmasının engellenmesi ancak bu çeşitli cephelerden gerçekleştirilecek bir çözümleme sayesinde mümkün olacaktır. Burada oldukça yüzeysel bir şekilde işaret edilen konut piyasasının fiziki, duygusal, sembolik, finansal ve toplumsal gerçekliği derinlemesine çalışmalarla yeniden yorumlanmalı ve barınma hakkının demokratik dağılımı yapılmalıdır. Kamu bugün elindeki enstrümanlarla piyasayı düzenleme ve denetleme adına önemli adımlar atarken, bu adımların duygusal ve düşünsel ayağı da tahkim edilmelidir.
- Konut sahiplerinin portföyüne yeni konutlar eklediği ve büyük bir kesiminse konut edinemediği modern dünyada Ebu Davud’un Hz. Enes’ten aktardığı şu hadis-i şerif yol gösterici olacaktır: “Bilin ki zaruri olmayan her bina, sahibine bir vebaldir.”
HABERE YORUM KAT