Esnaf Ağzıyla Konuşma Bana!
Eskinin saygın ismi esnafın bugün içine düştüğü kötü durum gibi. Adam, karşısındakinin beğenmediği sözlerine karşı; “Esnaf ağzıyla konuşma bana” diyor. Ne demek bu. Yalancı üçkağıtçı ağzı.
Yeni Şafak gazetesinden Yaşar Süngü, Sakarya’daki havai fişek fabrikasında medyana gelen patlama özelinden ticaret ahlakının geldiği noktayı sorguluyor:
“İzm”ler idrakimize giydirilen deli gömlekleri diyordu Cemil Meriç.
Toplumsal menfaatlerden kişisel menfaatlere hizmet etmeye dönüştürülen zihniyetin de “izm”den farkı yok.
Öyle bir elbise ve örtü ki, beynimizi, ruhumuzu, aklımızı boşaltıp içine yerleşiyor, esir alıyor.
Bakış açısından, anlayışa, yeme içmeden, davranışa, giyim kuşamdan yürüyüşe kadar her şeyi değiştiriyor.
İyi bir tarafı var; Kendisini gizleyemiyor.
Sırıtıyor.
Yani bir insanla karşılaştığınızda onun zihni iç elbisesini, giyiminden duruşundan, gülüşünden, konuşmasından anlıyorsunuz.
Kısa vadeye odaklı, herşeyi kirleten ve zehirleyen zihniyet, kelimelerin içini, kavramları, değerleri bile değiştiriyor.
Mesela kâr kelimesi herhangi bir çalışma sonucu elde edilen şeyler için kullanılırken, zihniyet değişikliği, iş yeri, kazanç yeri anlamına gelen ‘Kârhaneyi’ evirip çevirerek sonunda “kerhaneye” çevirebiliyor.
Ticari hayatı Ahiliğin yönlendirdiği Osmanlı’nın yükselme devirlerinde sanat ehline ’Harif’ denilirken gerileme devirlerinde zihniyet değişince ‘Harif’ kabalaşarak, sokak ağzına dönmüş ve ‘Herif’ olmuş.
Tıpkı eskinin saygın ismi esnafın bugün içine düştüğü kötü durum gibi.
Adam, karşısındakinin beğenmediği sözlerine karşı; “Esnaf ağzıyla konuşma bana” diyor.
Ne demek bu.
Yalancı üçkağıtçı ağzı.
Kelimede ne saygınlık var ne saygı artık.
Esnaf tabiri hakaret anlamında kullanılıyor.
Faizin, kredi ile yumuşatılarak yenildiği, yedirildiği bir ortamda bunlar normal mi diyorsun?
Ee sen de haklısın.
**
Adam çok tehlikeli bir üretim yapıyor.
Sakarya Hendek’te havai fişek üretiyor.
Ve muhtemelen ülkenin en büyük havai fişek deposuna sahip olmakla da övünüyordur eş dost arasında.
Fabrikasında defalarca patlama oluyor ama o her defasında isim değiştirerek yoluna devam ediyor.
Bu güne kadar bu fabrika sahiplerine, “Ya sen n’apıyorsun, nasıl üretim yapıyorsun. Önlemlerin yeterli mi” diyen, kontrol eden olmamış mı?
Bu kadar tehlikeli üretim yapan bir fabrikada defalarca yaşanan patlamaya, iş kazası denir mi?
**
Mikrofonda ağzı kulaklarına vararak konuşuyor; Ben 150 kişiye istihdam sağlıyorum. Aileleriyle beraber 600 kişiye ekmek veriyorum.
Beden 2020’de, kafa hala Ortaçağ’da.
150 iş arkadaşım var diyemiyor.
Ben onlara ekmek onlar bana pasta veriyor da demiyor.
Onlar olmasa ben nasıl kazanırım da demiyor.
Biliyor ki piyasada 150 çalışanın yerine talip olan çok.
Daha ucuza çalışmaya talip insan sayısı arttıkça işletme sahiplerinin kafaları, köleci Ortaçağ zihniyeti ile çalışmaya devam edecek.
Ne diyordu ünlü yazar John Steinbeck; Eğer yoksulsan ve ekmeğe muhtaçsan sakın zenginin kapısını çalma, çünkü gönülden vermez; git, yoksulun kapısını çal ki elindeki son ekmeği bölüp gönülden vermek nasıl olurmuş, onu gör.
HABERE YORUM KAT