Eski hal muhal
Son zamanlarda iki önemli gelişme oldu: Biri yakın tarihin en büyük gerilla örgütü olan Tamil gerillaları silahı bıraktı; diğeri Honduras'ta bir askerî darbe oldu, Amerika başta olmak üzere dünya bu darbeyi kabul etmedi.
Amerika ve Avrupa (Batı) hâlâ uluslararası düzenin tayininde birinci derecede rol oynuyorlar. Ancak eskisi kadar her şeye güçlerinin yetmediği de ortada. Batı açısından iki önemli sorun var: Çin, Rusya ve Hindistan büyük güçler olarak sahneye giriş yapıyorlar. Her üç gücün temel yönelimi Ortadoğu ve Avrasya hattıdır. Diğeri derin krizlerin yaşandığı söz konusu bölgede henüz istikrar ufukta gözükmüyor.
Orta vadede, Batı büyük ölçüde inisiyatifini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya bulunuyor. İslam dünyası eninde sonunda kendi içinde gevşek markaj bir entegrasyona doğru gidecek. Bu, ya ABD ve Avrupa'nın kabul etmesiyle veya Batı'yla çatışarak olacak. İslam dünyası sürgit Batı'nın güdümünde varlığını devam ettiremez; bu dünyanın buna itirazı olmasa bile Çin, Rusya ve Hindistan'ın itirazı var.
Amerika bunun farkında. 2011'e kadar Irak'tan tamamen çekilmeyi düşünüyor. Amerika için hayati sorun, bölgede jeostratejik varlığının sürmesi, İsrail'e büyük bir zararın gelmemesi ve elbette enerji kaynakları ile enerji nakil hatlarının kontrolünün kendisi dışında birilerinin eline geçmemesi. Amerika, 1979 İran İslam devriminden, İran'da denediği sayısız karşı-devrim teşebbüslerinde uğradığı başarısızlıklardan, iki Körfez savaşından ve Irak ile Afganistan'ı işgalden şunu anlamış bulunuyor: Bu bölgeyi askerî güç kullanarak stabilize edemez; diktatörlükleri koruyarak meşruiyetini devam ettiremez, İslam'a ve Müslümanlara karşı husumet besleyerek Amerikan aleyhtarlığının önüne geçemez.
Amerika, Afganistan'da hâlâ büyük hatalar işliyor. Fakat Ortadoğu'da Obama'nın yeni yüzüyle yeni bir düzen kurmaya çalışıyor. Bu düzenin parametreleri, Türkiye'nin bölgede aktif rol oynamasına dayanıyor. ABD açısından Irak'tan çekilirken, siyasallaşan Şii nüfuzun, Lübnan'ın tümüne, Körfez ülkelerine, Kuzey Arabistan'a ve Yemen'e yayılması; İran'ın tek başına bölgenin patronajlığına soyunması tehlikesi var. Tedrici olarak siyasi rejimlerin demokratikleşmesi ve kaynakların daha verimli kullanımı diğer önemli bir sorundur. Kuzey Irak'ta kurulan Bölgesel Kürt Yönetimi'nin korunması üçüncü önemli noktadır.
Bütün bunlar için bölgesel büyük bir gücün doğacak boşluğu doldurması, nazım rol oynaması gerekir. Bu, Türkiye'dir. Türkiye'nin üç önemli sorunu var: a) Devlet hâlâ kayıt-dışı siyasetin, yani cunta ve çetelerin etkisinden kurtulmuş değil. Ergenekon davası devleti bunlardan temizleme işlemidir. b) Ekonomik olarak çok daha büyük bir güç olabilir. Bunun için hem kamu hem özel sektörün daha verimli ve etkin işlemesi lazım. Bir darbe daha olsa -28 Şubat gibi- kamu kaynakları bir kere daha hortumlanacak. c) Ve tabii Kürt sorunu bir hal yoluna girmelidir. Amerika ve Batı'yı bölge, bölgeyi Türkiye, Türkiye'yi sorunları tıkamış durumda.
ABD'ye göre bundan sonra askerî darbe dönemleri sona ermiştir. Şiddet ve terörle sorunlarını çözmeye çalışan örgütlerin de miadı dolmuştur. Herkes sorunlarını siyasi zeminlerde, diyalog ve müzakere ile çözme yolunu seçmelidir. Tamil gerillaları gibi PKK da yol ayrımına gelmiş bulunmaktadır.
Öngörü böyle. Burada bizler külahımızı önümüze koyup düşünmeliyiz:
Sünniler ve Şiiler-Aleviler; Türkler ve Kürtler, Araplar ve Türkmenler; İranlılar ve Mısırlılar; 19 ve 20. yüzyıllardaki gibi ulus devlet peşinde koşmanın boş olduğunu anlamış bulunan Yahudiler, Ermeniler, Süryaniler, Kıptiler, Maruniler... Eski halin muhal olduğu besbelli. Bugüne kadar izmihlal içinde yaşadık. Bizim için hangisi daha iyi? Bize dayatılan değişim projelerine zorla dahil olmak mı; yoksa kendimiz bir araya gelmek, aramızda diyalog kurmak ve kendi iç dinamiklerimizle değişme iradesini ve azmini göstermek mi?
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT