Esed Zulmünden Kaçamayan Ailenin Hikâyesi
Suriye'de ateş düştüğü yeri yakıyor… İşte Esed zulmünden kaçamayıp can veren ailenin göz yaşartan hikâyesi…
Serkan Sağlam’ın haberi:
Suriye'deki bütün şehirler bombardıman altında. İdlib'den kaçarak Halep'e sığınan 4 kişilik ailenin dramı ülkedeki vahşeti resmediyor. Enkaza dönmüş bir ev, cansız bedenler ve çocukların oyuncakları... Baba Ammar Zera'nın saldırıdan bir gün önce yazdığı şiir yürekleri dağlıyor: "Ah keşke dünya yeniden yaratılsaydı da ben de yeniden dünyaya gelseydim!"
Beşşar Esed'in kendi halkına yönelik saldırılarının ardı arkası kesilmiyor. Sadece ülke ekonomisinin kalbi konumundaki Halep değil, Suriye'nin bütün şehirleri aynı kaderi yaşıyor. Dünya medyası artık saldırıları rutin gelişme olarak görüyor. Bombaların hedefindeki siviller ise her gün yeni bir korku dalgası yaşıyor ve hedef gözetilmeksizin yapılan saldırılar sebebiyle ölü sayısı on binlerle ifade ediliyor.
Halep sokaklarında dolaşırken her an yürek parçalayıcı bir sahneyle karşılaşmak mümkün. Merkez mahallelerden Şebabiye'de uçak saldırısına uğrayan bir evden 4 kişilik ailenin cansız bedenlerinin çıkarılışına şahit oluyoruz. Baba Ammar Zera, anne Fatıma Derviş, 2 yaşındaki kızları Rızer ve 6 yaşındaki erkek çocukları Muhammed... Annenin yıkıntılar arasında kalan ayağı tüm uğraşlara rağmen çıkarılamıyor. Muhalif askerler önce ayağı kesmeyi düşünüyor. Ardından çabalar sonuç veriyor, buna gerek kalmadan annenin bedeni dışarı alınıyor.
Komşuları ailenin aylar önce İdlib'in Cebel Ez Zaviye ilçesindeki bombardımandan kaçarak Halep'e sığındığını anlatıyor. Enkaza dönen evdeki eşyalar arasında 2 ve 6 yaşındaki çocukların fotoğrafsız nüfus cüzdanları gözümüze çarpıyor. Oyuncaklara bakarken yüreğimiz burkuluyor. Nüfus cüzdanlarının bulunduğu dosyanın içinden baba Ammar Zera'nın yazdığı bir mektup çıkıyor. Zera, "Ah keşke dünya yeniden yaratılsaydı da ben de yeniden dünyaya gelseydim!" mısralarıyla başlayan şiirinde yaşadıkları acıya karşı tek çıkış yolu olarak ölümü gördüğünü anlatıyor.
İki çocuğu ve eşiyle birlikte enkaz altından çıkartılan Suriyeli çaresiz baba, belki de yaşadıkları tüm acıya karşı tek çıkış yolu olarak gördüğü ölüme duyduğu özlemi şu şiiriyle kağıda dökmüş:
"Ah keşke dünya yeniden yaratılsaydı da ben de yeniden dünyaya gelseydim
Dalgalı bir deniz gibiydi yaşadığımız ızdırap dolu zamanlar
Ansızın ve yokluktan dünyaya geliriz
Gökyüzünde parlak bir yıldızın doğusu gibi
Zengini, fakiri herkes kendi kaderine gider
Yine ansızın bu dünyadan bir ölümle çıkıp gideriz
Bütün yaratıklar dönüşü olmayan mukadder ölümlerine yol alır
Belli bir süre karanlıkta yanan ateş gibi
Kelebek ateşe aşkından dolayı tutuşmakta
Hayat acı bir aldatmaca
Bazı günlerde mutlu olsan da çoğu zaman nefsin şefkate muhtaç halde
Her akıl sahibi bir gün kendi hakikatini idrak eder
Ayırıcı ve bölücü ölüm anı geldiğinde
Sonra kıyamet kopar ve adil bir mahkeme kurulur
Zalim de mazlum da hakkını bulur."
Dört kişilik ailenin cenazelerine katılacak hiçbir yakınları yok. Hayatlarında hiç tanımadıkları insanlar tarafından, doğup büyüdükleri memleketlerinden uzakta, Halep'te bir mezarlıkta bir akşam vakti son yolculuklarına sessizce uğurlanıyorlar. Bütün hayalleri, özlemleri dünyanın gözü önünde sessizce son buluyor. Haberlerde sadece birer rakam olarak yer alıyorlar.
Biraz cesareti olanlar ise bombardımanların durduğu anları fırsat bilerek saklandıkları evlerden çıkarak güvenli olacağını düşündükleri kırsal kesimlere ya da Türkiye'ye ve Ürdün'e kaçmaya çalışıyor. Savaş uçakları ve helikopter saldırıları altında yol boyunca taksiler, kamyonlar sınıra savaştan kaçan insanları taşıyor. Arabalardaki mermi izleri gözümüze çarpıyor.
Türkiye’ye sığınan Suriyeliler hakkında yapılan karalama kampanyalarını düşününce içimizi derin bir hüzün kaplıyor. "Acaba bu kampanyaları yürütenler sadece bir an Suriye şehirlerinde bu insanların neler yaşıyor olabileceğini düşünüp hissedebiliyor mu?" diye düşünmemek mümkün değil.
Gece bir kez daha yakınlarımıza düşen top mermilerinin sesiyle irkiliyoruz. 50 metre ötemizde bir ev yıkılıyor. Gidince yine bir başka trajik tablo ile karşılaşıyoruz. Bir süre sonra haberciler için bütün yıkıntılar birbirine benzemeye başlıyor. Yıkıntıların altında kalanlar içinse her şeyin sonu oluyor. Suriye'de ateş düştüğü yeri yakıyor.
ZAMAN
HABERE YORUM KAT