"Esed Rejiminin Önüne Yatmak"
Akın Özçer, Esed rejiminin IŞİD’le işbirliğini özetlediği yazısında Kemal Kılıçdaroğlu'nun Kilis’e atılan roketler üzerinden Türkiye’nin IŞİD’e yardım ettiği yalanını dillendirmeye devam etmesine dair bir yazı kaleme almış.
Akın Özçer / Serbestiyet
İtiraf etmem gerekirse, CHP Genel Başkanı söyleyene kadar “önüne yatmak” sözcüğünü mecazî anlamda hiç duymamıştım. Sayın Kemal Kılıçdaroğlu ve bazı milletvekilleri, başka bir tartışma çerçevesinde, deyimler sözlüğünde “bir kişi veya kurumu korumak amacıyla elindeki imkânları kullanmak” ya da daha genel olarak “korumak”, “kollamak” anlamına geldiğini açıklamışlardı. Ben de başlıkta bu deyimi başka bir konuyla ilgili olarak aynen bu anlamıyla kullanıyorum. Yanıtlamaya çalıştığım soru şu: Suriye’de milyonlarca vatandaşını evlerinden barklarından etmiş, mülteci konumuna düşürmüş, yüz binlercesini katletmiş Beşar Esat rejimini kollayıp korumak nasıl bir söylemle mümkün olabilir, Esat rejiminin önüne nasıl yatılabilir?
İngiliz The Telegraph’ın 25 Nisan tarihli nüshasında, “IŞİD nasıl Esat’la işbirliği içinde petrol işinden ayda 40 milyon dolar kazandı” (How Isil colluded with Assad to make $40m a month in oil deals) başlıklı bir haber yayımlandı. Gazetenin Beyrut temsilcisi Josie Ensor’un imzasını taşıyan haber, ortaya atıldığından beri doğru olmadığını savunduğum Türkiye’nin IŞİD ile işbirliği yaptığı, terör örgütüne silah ve mühimmat gönderdiği ve örgütün petrolünü piyasaya sürdüğü iddialarını çürütüyor. (http://www.telegraph.co.uk/news/2016/04/25/isils-deal-with-bashar-al-assad-and-the-40m-a-month-oil-profits/)
Bu iddianın sahibi, daha önce de konuyla ilgili haberler yayımlamış olan İngiliz gazetesinin haberi medyamıza “ Daeş Şam işbirliği kanıtlandı” (Sabah), “Esat’tan Daeş’e milyon dolar” (Milliyet) , “ Esed'den DAEŞ'e her ay 40 milyon” (Akşam), “IŞİD'e ayda 40 milyon dolar kazandırmış” (Vatan) başlıklarıyla yansıdı. The Telegraph’ın bu haberinde, Amerikan Özel Kuvvetleri’nin bir operasyonu sonucu ele geçirilen IŞİD’in petrol işlerini düzenleyen Ebu Sayyaf’a ait belgelere göre, iki taraf aradaki petrol ticaretinin (IŞİD’in Esat’a petrol satışının) terör örgütüne ayda 40,7 milyon dolar gelir sağladığı bildiriliyor.
Ebu Sayaf, Saddam düşürüldükten sonra Amerikan işgali altındaki Irak’a yerleşen ve terör örgütünün kurucusu Al Bagdadi ile yakınlaşan Tunuslu bir işadamı. Belgeler, Sayaf’ın terör örgütünün ele geçirdiği Der ez-Zor’da Shell tarafından işletilmekte olan petrol rafinerisinde 152 çalışanın yüksek maaşlarla üretime devam etmelerini sağladığını, ayrıca Esat ile Daesh’in kontrol ettiği alanlar arasında kamyon geçişi ve mevcut petrol hatlarının kullanımı ile ilgili anlaşmalar yapılmış olduğunu ortaya koyuyor. Ebu Sayaf’ın ölümünden sonra işlerini Fransız uyruklu cihatçı Abu Mohammad al-Fransi’nin devralmış olduğu da belirtiliyor.
Esat ile Daesh arasındaki bu işbirliği yeni bir bilgi değil kuşkusuz. Hatırlanacağı gibi, geçen Kasım ayında ABD Hazine Bakanlığı, Esat- Daesh petrol işbirliği ilişkisini ortaya koymakla kalmamış ayrıca çifte uyruklu (Suriye ve Rusya) George Haswani’nin bu ticarette aracılık yaptığını açıklamıştı. Ceren Kenar da geçen Aralıkta “IŞİD petrolünün hikâyesi” başlıklı yazısıyla gelinen son noktayı değerlendirmişti. (http://www.serbestiyet.com/yazarlar/ceren-kenar/isid-petrolunun-hikayesi-646840) Özetlemek gerekirse, bir süredir bilinen bir konuda, şimdi ABD Özel Kuvvetleri’nden bir yetkilinin The Telegraph’a açıkladığı gibi, “IŞİD’in nasıl iş yaptığı, iletişimde bulunduğu ve para kazandığına” ilişkin birçok veri de ele geçirilmiş oldu.
Bütün bunları anımsatmamın nedeni, baştan beri doğru olmadığını savunduğum Türkiye’nin IŞİD’e yardım ettiğine ilişkin iddiaların tümünün artık geçersiz olduğunu vurgulamak. Bu iddiaları Türkiye’nin Suriye politikasından rahatsızlık duyan Esat rejiminin psikolojik savaş unsuru olarak kullanmış olmasını anlamak mümkün. Rejimin yerinde kalması için imkânsız bir mücadele veren Rusya ve İran’ın, Türkiye ile ilişkilerinin artık eskisi gibi olmamasına aldırış etmeyerek bu iddiaların arkasında durmuş olmalarını da belki bir ölçüde. Ama buna karşılık ülkesini uluslararası arenada zora sokan bu tür iddiaları kanıtlanmadıkça sahiplenmek, hangi siyasi görüşten olursa olsun, Türkiye’de siyaset yapan partilere yakışmıyor. Çünkü bu şekilde Sayın Kılıçdaroğlu’nun tanımıyla Esat rejiminin önüne yatmış oluyorlar.
Aslında bu tanımın sahibi CHP Genel Başkanı, The Telegraph’ın yukarıda özetle verdiğim konuyla ilgili son haberinden bir gün sonra (26 Nisan) bile Kilis’e atılan roketler üzerinden aynı söyleme devam etmeyi yeğledi. Kılıçdaroğlu’nun Meclis Başkanı Sayın Kahraman’ın katılmadığım ve ayrıca bulunduğu konum itibariyle açıklamasını gereksiz bulduğum laiklik hakkındaki şahsi fikrinin gölgesinde kaldığı için gözden kaçan konumuzla ilgili sözlerine dikkat çekmek istiyorum. CHP Genel Başkanı diyor ki “Top düştü roket düştü diyorlar, roket atıldı demiyorlar. Sanki tesadüfen olmuş gibi. Doğrudan hedef alındığını söylemiyorlar.” Bu noktada haklı olduğunu kabul etmek gerek ama ardından şunu ekliyor: “Kilis doğrudan hedef alınıyor, bunların sesi çıkıyor mu? Neden sesleri çıkmıyor? Çünkü karşıda IŞİD var". İma etmekle yetinmiyor, artık miadını çoktan doldurmuş bu tartışmayı körüklüyor da : “IŞİD'e ses çıkarmamalarının nedeni onlara silah göndermeleri. Tükmenlere gönderdiği silahlar vardı, vallahi de billahi de o silahlar Türkmenlere gitmedi.”
Ana muhalefet partisi Türkiye’nin IŞİD’e yardım ettiği yalanının puan kazandıracağını hâlâ düşünüyor olmalı ki konuyla ilgili gerçeklerin birer, birer ortaya çıkmasına aldırdığı bile yok. CHP İstanbul milletvekili Gamze Akkuş İlgezdi, Genel Başkanı’nın Esat rejiminin -kendi deyimiyle söyleyeyim- önüne yatmasına destek olmak için şu soru önergesini veriyor: “Kilis’e düşen roketlerle Türkiye’den Suriye’ye giden TIR’lardaki roketlerin seri numarası aynı mı?”
Girişte yönelttiğim sorunun yanıtı bu soru önergesinde saklı. Esat rejiminin IŞİD’le işbirliği saklanır ya da yokmuş farz edilirse, terör örgütüyle işbirliği yapanın asıl bu rejimin düşmanı Türkiye olduğu yalanı yayılırsa, Esat rejiminin önüne yatılmış olunuyor. Dediğim gibi Esat’ın ve müttefiklerinin, hatta Türkiyelileşemeyen HDP’nin bunu yapmasını anlıyorum ama şu sorunun yanıtını bulamıyorum: CHP, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Atatürk’ün partisi, AK Parti üzerinden Türkiye’nin uluslararası arenada haksız yere suçlanmasına neden böyle katkı yapıyor?
HABERE YORUM KAT