Esed rejimi ve uyuşturucu belası!
Ekrem Bunni, Esed rejiminin uyuşturucu ticaretinde yerinin artık kanıtlandığı ancak bu duruma karşı sert önlemler alınmadığını ifade ediyor.
Ekrem Bunni / Independent Türkçe
Suriye ve uyuşturucu meselesi!
Suriye rejimi yanlısı görünmemek için sorular akıllıca ve tarafsız bir şekilde sorulmaya çalışıldı...
Bütünüyle bir siyasi rejimin uyuşturucu üretimi ve ticareti için bir araç haline gelmesi mümkün mü?
Batılı ülkeler tarafından Şam hükümetinin üzerindeki baskıyı artırmak ve onu ekonomik ve siyasi olarak bir kıskaca almak için bundan sorumlu tutulmasında kasıtlı bir abartı yok mu?
Uyuşturucu sorununu, yıllarca süren iç savaş ile ortaya çıkan ve devlet kurumlarının etkinliğinin azalması ve denetim gücünün düşmesini fırsat bilerek uyuşturucu üretiminde dizginleri eline alan asi çetelere -sadık ya da muhalif- bağlamak daha doğru değil mi?
Ayrıca neden asıl sorumlu Lübnan Hizbullahı olmasın? Zira uyuşturucu üretimindeki eski rolünü ve bir finansman kaynağı olarak uyuşturucu pazarlamasını unutmadık.
Peki, ya Lübnan Hizbullahı'nın kontrol ettiği bölgelerde 2007 yılında keşfedilen ve Levant bölgesinde Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi'nde (UNODC) resmi olarak kayıtlara geçen 'Captagon' laboratuvarı?
Bu sorularda mantıklı ve tarafsız görünen noktaların karşısında, uyuşturucu mevzusu ile Suriye rejiminin çıkarları arasındaki organik örtüşmeyi doğrulayan ve rejimin bu uyuşturucuların üretimi, pazarlanması ve tanıtılmasındaki payını ve sistematik rolünü gösteren kimsenin göz ardı edemeyeceği gerçekler var.
Birincisi; Suriye rejiminin uyuşturucu ticaretinde parmağı olduğu yönündeki suçlamaların artmasıyla birlikte kontrolü altındaki bölgelerde bu belayı üreten tesis ve fabrikaların sayısı da artıyor.
Son veriler, 15'i büyük fabrika olmak üzere 60'tan fazla üretim yeri olduğunu gösteriyor. Bunların çoğu, ulaşım kolaylığı olması adına sınır kapıları, Lazkiye Limanı, yasal kara sınırları ve kaçakçıların çeşitli komşu ülkelere ulaşmak için oluşturdukları yasa dışı koridorların yakınlarında kurulmuş durumda.
İşin dikkat çekici tarafı, bu bölgelerde yaşayanların büyük çoğunluğu işin iç yüzünün farkında ve bu tesislerin Suriye otoritesinin oluşumunda önemli bir temel sayılan askeri ve güvenlik birimleri tarafından korunduğunu da biliyor.
Dördüncü Tümen, Hava Kuvvetleri İstihbaratı, Cumhuriyet Muhafızları ve Askeri İstihbarat gibi birimler uyuşturucuların üretimi, depolanması ve sevkiyatların sorunsuz geçmesi için aralarında görev paylaşımı yapıyorlar.
Uyuşturucu kaçakçılığı ve pazarlama işlerini kolaylaştırmak için Ulusal Savunma Kuvvetleri, Sukuru's-Sahra ve Seraya el-Arin milisleri gibi savaş ağaları olarak bilinen bazı kişilerin liderliğindeki asi bir milisle ve bazı Türk, Lübnanlı ve Iraklı 'mafyalarla' iş birliği yapıyorlar.
Hizbullah kontrolündeki bölgelerde, Humus kırsalındaki Kuseyr'de, Şam kırsalındaki El-Kalemun'da ve Suriye'nin güneyindeki bazı kasabalarda bir dizi fabrikanın varlığı bu hakikati değiştirmeyip bilakis öne çıkarıyor.
İkincisi; bugüne kadar farklı ülkelere kaçırılma girişimi sırasında ele geçirilen 'Captagon' hapları, esrar paketleri ve son zamanlarda zehirli kristal meth gibi uyuşturuculara bolca rastlanmaktadır.
Bunların rejimin parmağını bile oynatmasına gerek kalmadan Suriye'den getirildiği biliniyor. Suriye-Ürdün sınırında ve Lübnan, Irak, Türkiye ve Arap Körfez ülkelerinde bunun tekrarına pek çok kez şahit olundu.
Lazkiye Limanı'na demirlemiş gemilerle gizlice taşınan ve Suriye makamlarıyla bağlantılı şahsiyetler ve iş insanlarının parmağının olduğu anlaşılan Yunanistan ve İtalya'da ele geçirilen büyük miktarlardaki Captagon haplarını unutmuyoruz.
Muhtemelen şu tabloyu daha da netleştirecektir ki rejimin, uyuşturucu meselesinden zarar gören Arap ülkelerine şantaj yapmak için bu zararlı maddelerin vatandaşlar arasında bırakacağı etkiye rağmen gözünü bile kırpmadan uyuşturucu kozunu kullanmaya çalıştığı yönünde sızıntılar geliyor.
Rejim, varlığını dayatmak için kötülük ve eziyeti araç olarak kullanmadaki gücünü gösterircesine İran ile ilişkilerini, terör mevzusunu ve radikal grupları faaliyete geçirme ya da engelleme konusundaki etkisini de şantaj yapmak için kullandı.
Üçüncüsü; kaçakçılarla ilgili yaygın bir şekilde kullanılan denklem doğruysa, yani her beş kaçakçılıktan yalnızca biri tespit edilip mallara el konuluyorsa ve son iki yılda ele geçirilen uyuşturucuların değerinin milyarlarca doları bulduğuna ilişkin veriler doğruysa, bu yasa dışı ticareti yürütenlerin cebine giren ve girecek olan para miktarı tahmin edilebilir.
Ayrıca Suriye rejiminin bu meblağlardan vazgeçmesinin ve bunları gönüllü olarak asi çetelere bırakmasının imkansız olduğu sonucuna da varılabilir.
Zira Suriye rejimi, hayatın her köşesini kontrol etmeye alışmış güvenlik ve askeri kurumlarla yoğrulmuş bir rejimdir.
'Kendi malı' olarak gördüğü şeyi paylaşmaya çalışan herhangi bir rakibi ortadan kaldırma konusunda ustadır.
Bunun en güzel örneği, rejimin köşe taşlarından biri olan Rami Mahluf'a yaptıklarıdır. Uyuşturucu üretimi tek başına bir ekonomi haline gelmişken ve ihracatının değeri bir bütün olarak ülkenin ihracatını aşmışken bundan nasıl vazgeçsin ki?!.
Devlet ekonomisinin kaybını telafi etmek ve kontrolü sağlamak amacıyla mali kaynakları güvence altına almak için acil bir döviz ihtiyacı varken bunu nasıl yapsın?!.
Dördüncüsü; mevcut otoritenin halen haklarını talep etme ruhuna sahip olan veya zorlu yaşam koşullarından bıkmış olan bölgelerde Suriye toplumunu itaatkar hale getirmek için uyuşturucu yayılımının sistematik zararlarını genelleştirmede çıkarı var.
Suveyda ve Dera kentlerinin sakinlerinin "Uyuşturucuya hayır!" çığlığı atması yeni bir durum değil.
Burada, söz konusu musibetin, özellikle de zehirli kristal meth maddesinin gençlerin hayatını tehdit etmede ve yoksunluk krizi sebebiyle birçoğunun uyuşturucu depolama ve kaçakçılığında yetkililere yardım eden çetelerin kucağına itilmesinde oynadığı role açık bir şekilde karşı çıkılmaktadır.
Şunu eklemek yerinde olacaktır ki rejimin, milislerini ve yakın çevresinden vahşilik derecesinde şiddet uygulayanları gerçeklikten koparmak ve işlemeye başladıkları suçlara devam etmelerini sağlamak için Captagon haplarının dolaşıma sokulmasına ön ayak olduğu biliniyor.
ABD yönetimi haftalar önce, Şam rejimi tarafından gerçekleştirilen uyuşturucu kaçakçılığıyla mücadele etmek ve ABD federal kurumları ile zarar gören taraflar arasında Suriye merkezli uyuşturucu üretim ve kaçakçılığı ağlarını bozmak için koordineli bir strateji geliştirmek amacıyla Captagon Yasası'nı çıkardı.
Birkaç gün önce, Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü (OPCW), Suriye rejiminin Duma ve Doğu Guta'daki vatandaşlarına karşı zehirli klor gazı kullandığını kanıtlayan bir de rapor yayımladı.
Bu iki gelişmeden önce, hapishanelerde ve sorgu mahzenlerinde işkence gören binlerce kurbanın korkunç resimlerinin sızdırılmasının ve medyada büyük ses getiren unutmadığımız Şam'daki Et-Tedamun Mahallesi Katliamı'nın ardından Şam hükümetine uygulanan yaptırımları sıkılaştırmak için Sezar Yasası kabul edildi.
Suriyeliler, her ne kadar önemli olsa da Suriye rejiminin suçlarının bu şekilde afişe edilmesinin ciddi bir fark yaratmadığının ve yaratmayacağının farkındalar.
Ancak belki de bunun, rejime yönelik açılım girişimlerine bir engel teşkil edeceğini, siyasi değişime ve kurtuluş kapısı olarak Birleşmiş Milletler'in (BM) 2254 sayılı kararına bağlılığa teşvik edeceğini umuyorlar!
HABERE YORUM KAT