"Esed İsrail'e düşmandı" diyenler neyin kafasını yaşıyor?
"Biraz kuşkusu olanların İsrail’in daha Şam’ın Suriye’nin sahiplerinin eline geçtiği saatlerde ilk yaptığı şeyin Suriye İstihbarat merkezini bombalamasından bir şeyler anlaması gerekmez mi?"
Devrim’in rüzgârları nereden esti, nereyi vuruyor?
Yasin Aktay / Yenişafak
Suriye’de gerçekleşen devrimin bir anda sadece Suriye’de değil hatta Ortadoğu’da değil, bütün dünyada çok güçlü rüzgârlar estirdiğini görüyoruz ve öyle görünüyor ki, bundan sonra da her gün biraz daha fazla göreceğiz. Ancak daha baştan hiç unutmayalım, bu rüzgârı harekete geçiren en önemli faktörlerden biri Aksa Tufanı’dır. Kelebek etkisiyle dünyada harekete geçen rüzgarları biliyoruz. Burada bir tufanın çok daha büyük değişimlere yol açacağını takdir edebiliriz. Aksa Tufanı ABD, İsrail, İran, Rusya, Avrupa, Körfez ülkeleri ve Suriye rejiminin kendisinde çok önemli etkiler yaptı, güçlerini harekete geçirdi, düşmanları yordu, dostlar nezdinde büyük heyecanlar ve direniş ruhunun canlanmasına yol açtı.
Suriye’nin evlatları Kassam Tugayları’nın evlatlarından uzak bir atmosferde yaşamadılar. Onların neler çektiğini, neyin mücadelesini en iyi bilecek durumdaydılar. Ancak bu süreç içinde şimdiye kadar bir şekilde stabil bir hal almış olan Suriye-İsrail-Rusya-İran-Hizbullah ilişkilerinin süreç içinde yerinden oynamasıyla birlikte Suriye devrimi için çok büyük imkanlar oluştu.
Birileri bu boşlukları hemen Suriye devriminin tam da bu boşluklar dolayısıyla olağan komplocular tarafından desteklendiğini utanmadan söylemeye devam etsin. Siyonist İsrail’in Suriye’de Esad’ın düşmesiyle birlikte düştüğü panikle Suriye topraklarına saldırmaya başlaması da mı uyandırmaz onları?
Baas rejimi baştan beri İsrail açısından her zaman tercih edilen bir yönetimdi. İsrail ve ABD’nin Esad’dan vazgeçmesi için hiçbir sebebi yoktu. İsrail’in güvenliğini tehdit edecek bir gürültü bile çıkaracak iradesi yoktu. Tam ABD ve İsrail’in istediği kukla bir yönetimdi. İran’la olan ilişkisinde bile İsrail istihbaratına gereken bütün bilgileri satacak kadar da oynaktı.
Hizbullah’a karşı yapılan bütün operasyonların istihbaratı sadece MOSSAD’ın kendi marifetleriyle mi sağlanıyordu sanıyorsunuz? Biraz kuşkusu olanların İsrail’in daha Şam’ın Suriye’nin sahiplerinin eline geçtiği saatlerde ilk yaptığı şeyin Suriye İstihbarat merkezini bombalamasından bir şeyler anlaması gerekmez mi? Bu istihbarat merkezinde hangi bilgilerin ortaya çıkmasından çekindi İsrail?
Esed’in Rusya’ya Suriye halkının milyarlarca dolarını alıp kaçtığı saatlerde İsrail’e uşaklık adına yaptığı son hizmet de Golan eteklerindeki tampon bölgedeki silahları İsrail’e teslim etmesi oldu. Ardından İsrail’in muhaliflerin eline geçmesin diye o tampon bölgeye girişi şimdiye kadar o bölgenin kendileri açısından yeterince emin, tehlikesiz olduğunu göstermez mi? Ardından Tartus ve Lazkiye’de bilgisine ulaştığı bazı ağır silahları ve kimyasal üretim merkezlerini hedef alan saldırıları oldu. Şimdiye kadar İran ile iş birliği içindeki Baas rejiminin elinde vardı zaten bu silahlar. Neden şimdiye kadar kendisine karşı kullanılabileceğinden hiç korkmadı da tam da muhaliflerin eline geçtiği anda bu paniğe kapılıp imha etmeye girişti? Baas rejimi ile İsrail arasında hiçbir gerçek düşmanlık yoktu çünkü ve Esed’in devrilmiş olması zannedildiği gibi Gazze halkına karşı soykırım uygulayan İsrail’i asla sevindirmiş değil, bilakis büyük bir endişeye sevk etmiş durumda.
Esed’i Filistin davasına verdiği destekle ananlara insanlık tarihinin en kara insanlık suçlarının işlendiği Sednaya zindanlarından çıkmış olan Kassam Tugayları mücahitleri de gereken cevabı vermiş olmalı. Kassam Tugayları’na mensup mücahitlere sergilenen insanlık dışı muameleden yana hiçbir ayırım da yapılmamış. Rejimin varil bombalarıyla, Rus savaş uçaklarıyla İran ve kendi şebbihalarıyla hunharca katlettiği insanlar meğer bu hapishanede işlenen cinayetlerin yanında çok basit kalıyormuş.
Suriye’de gerçekleşen değişimin devrim boyutu önünü açtığı yeni güç dengeleri açısından da kendini hemen hissettiriyor. Daha önce de söyledik. 12 gün gibi bir süre içinde hem ülkeyle ilgili hem de bütün bölgeyle ilgili bütün projeksiyonlar değişmiş durumda. Suriye’nin toprak bütünlüğü bir ihtimal bile olmaktan çıkmıştı, şimdi gerçekleşme yolunda. ABD Suriye’de çalışmaya devam edeceğini söyledi, ama bu konuda sadece silahlandırdığı PKK’ya güvenemeyeceğini, yaşanan devrimden cesaret ve ufuk bulan sokaklardaki hareketlilikler kısa süre içinde gösterecektir. Başta Münbiç’e karşı yaptığı uyarıların hiçbir değerinin sahada kalmadığı gibi Deyr el-Zor’da da bizzat yörenin sakinleri, sahipleri olan aşiretlerin hareketlenmesiyle görmeye başlayacaktır. Bu saatten sonra Suriye’de kontrolü eline alan Suriye halkına rağmen hiçbir projenin veya aktörün var olma şansı olmayacaktır.
Sednaya hapishanesinde ortaya çıkan görüntüler ABD’nin yüzüne çok temel ve insani bir soruyu çarpacaktır: Bunca insanlık dışı cürümler işlenirken senin derdin mevhum DEAŞ ile mücadele adına terör örgütleriyle yeni bir alan oluşturmaktı. Kendi ürettiği DEAŞ bir gerçek sorun olsa bile Esed’in kendi yarattığı cehennemden daha korkunç bir tehlike oluşturabilir miydi? Bir terör örgütü olarak DEAŞ’a karşı verdiğin mücadele hangi insani değer üretti ve kimi kime karşı korudu?
DEAŞ mevhum bir sorundu ama Esed’in işlediği bunca cürümler gerçekti, kanları akıyordu, dumanları tütüyordu, nefesleri kesiyordu ve insanlığı öldürüyordu ve bunlar sıradan insanlar için bile bir sır değildi. En az 10 yıldır Suriye’de bütün güçleriyle bulunan ABD’nin terörle veya insanlık dışı suçlarla mücadele gibi bir değeri olsaydı bu olanlara sessiz kalmazdı, ama kaldı. Bu saatten sonra terörle mücadele adına Haseke ve Rakka’da bulunmasını kime nasıl açıklayacak. Kaldı ki onlar açısından daha kötü haber, Suriye’nin gerçek evlatları vaziyete el koymuş durumda ve onu orada istemiyorlar. PKK’sını da alıp gidecektir.
Suriye’deki durum herkesin hesaplarını yeniden gözden geçirmesini gerektirecek bir durumdur. Suriye artık denklemde önemli ve atmosferi değiştirici bir aktör olarak var olacaktır ve bu aktörün varlığı her şeyden önce Türkiye’ye çok önemli bir alan açmaktadır. Hatırlayalım, 12 gün öncesine kadar Türkiye’nin gerek terör sorunu gerek göç sorunu ve gerek Ortadoğu’daki etkinlik açısından karşı karşıya olduğu zorluklar ve sıkıntılar bir Devrim eliyle sonucunda sadece haklıların, Suriye ve Türkiye’nin halklarının kazandığı bir durum ortaya çıkarmıştır. Kaderin üstündeki kader, hesapların üstündeki hesap bu değilse nedir?
HABERE YORUM KAT