Esed Canisi Lehine Lobicilik Yapanların Bayatlaşmış ÖSO Tezviratı
Merve Şebnem Oruç, Yeni Şafak’taki köşesinde yayınlanan bugünkü yazısında Türkiye’de belirli medya ve siyaset çevrelerinin direnişin başladığı günden bu yana Esed lehine üstlendiği lobicilik faaliyetine dair bilgiler vermiş.
Merve Şebnem Oruç’un “Türkiye’de Muhalefetin ÖSO’ya Verdiği Zarar, Rejime Verdiği Destek” başlıklı yazısını (birkaç cümlesini tartışmalı bulduğumuzu belirtmekle birlikte) ilginize sunuyoruz:
2012 senesinin bahar-yaz ayları… Cumhuriyet, (eski) Radikal, Hürriyet, Evrensel, Bianet gibi muhalif medya organlarının başını çektiği basının manşetleri “Apaydın Kampı’nda neler oluyor?” sorularıyla yıkılıyordu.
Ufak ufak başlatılıp kademe kademe artırılan Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) karşıtı medya kampanyası, CHP’li milletvekili Hurşit Güneş’in Apaydın kampını hedef göstererek “Hatay’da garip şeyler oluyor” demesiyle doruğa çıktı. TBMM İnsan Hakları Komisyonu kampı ziyaret edip kamuoyunu bilgilendirdi ama o süreçte ÖSO’ya darbe vurma sürecinin psikolojik harp tarafının Türkiye ayağı başarıyla uygulanmıştı.
“Kapıya çıkan bir ‘sakallı’nın Arapça bir şeyler söylediğini” haber yapanlar mı dersiniz? İzinsiz fotoğrafı çekilen kişilerin “Çekmeyin lütfen” ricalarını “Üzerimize yürüdüler” diye yazanlar mı ararsınız? “Yoksa el Kaide mi?” şeklinde, içi boş ama türlü manipülasyon barındıran paragrafların haber diye kamuoyuna sunulmasını mı istersiniz? Suriye’deki savaşta yaralanıp Hatay ve Kilis’teki hastanelerde tedavi gören her sakalı olan Suriyeliyi ‘terörist, cihatçı, radikal’ vs. diye yaftalayan haberlerle birleşince, bu medya kampanyası ÖSO karşıtı kampanyanın en kritik ayaklarından birini oluşturdu.
Apaydın Kampı’nda ÖSO askerleri ve bazılarının aileleri kalıyordu. Kampa zorla girmeye, gördükleri kişilerin fotoğraflarını çekmeye çalışan gazeteci ve CHP milletvekillerine ailelerinin Suriye’de yaşadığını ve onların güvenliği için fotoğraf çektirmek istemediklerini anlatmaya çalışıyorlardı.
Bu endişelerinde çok da haklılardı. ÖSO, Ağustos 2011’de Şam rejiminin kendi halkını öldürme emirlerine daha fazla dayanamayarak Suriye ordusundan ayrılan askerlerce kurulmuştu. Esad rejiminde dışarıdan bakınca devletmiş gibi görünen yapının sadece bir poster olduğunu, ülkelerinin başlı başına bir Muhaberat rejimi olduğunu en iyi onlar biliyorlardı. Ordunun, yargının, belediyelerin, şehirlerin, sokakların bir istihbarat ağı tarafından yönetildiğini; Muhaberat’ın ailelerinin içinde bile olduğunu yaşayarak tecrübe etmişlerdi. Vatandaşlarını öldürmek istemedikleri için ordudan ayrılmışlardı ama ‘emre itaatsizlik’ gerekçesiyle cezalandırılacaklarını, rejimin kendilerini bulamazsa Suriye’deki eşlerine, çocuklarına, ana-babalarına yöneleceğini çok iyi biliyorlardı. Öyle de oldu. Rejim çoğunun ailesinden intikam aldı. Şebbihalar evlerine daldı, kadınlara tecavüz edildi, çocuklar yataklarında, beşiklerinde, kundaklarında hunharca katledildi.
Rejim ÖSO kurucularından Albay Mustafa Hüseyin Harmuş’un başına 100 bin $ ödül koymuştu. Albay Harmuş ve muhaliflerden Mustafa Kassum, Ağustos 2011’de Hatay’da 3 MİT görevlisinin de aralarında olduğu 7 kişi tarafından kaçırılmış, bir ay sonra rejime teslim edilmişti. Harmuş’un Esad’ın zindanlarında işkenceyle öldürülmüş fotoğraflarını, bir kaç yıl sonra, ‘Sezar’ kod adlı Suriyeli bir polisin, gördüklerine daha fazla dayanamayarak, bir mezbahaya dönen Esad hapishanelerini dünyaya göstermek için kaçırıp medya organlarıyla paylaştığı 50 bin işkence ve vahşet fotoğrafının arasında görecektik.
Kaçırma olayını planlayıp yardım için diğerlerine teklif götürdüğünü itiraf eden ve bunu ‘insanlık adına’ (!) yaptığını söyleyen eski MİT mensubu Önder Sığırcıklıoğlu tutuklu olduğu cezaevinden 2014 yılında izin alarak çıktı ve bir daha geri dönmedi. Sığırcıklıoğlu Hatay’dan Suriye’ye kaçtı. Bugün hala Lazkiye’de yaşadığı biliniyor.
Sakallılar, teröristler, radikaller diye Türkiye’nin sözüm ona muhalif Esadcıları tarafından lekelenen, yaftalanan ÖSO mensupları, ne acıdır ki, Suriye muhalefeti içinde görüp görebileceğiniz en ılımlı, hatta seküler dahi diyebileceğiniz insanlardı. Nizami harp bilgileri vardı; eski askerlerdi. ÖSO’yu karalama kampanyaları başarıya ulaşana kadar Suriye’de rejim karşısında muhaliflerin en önemli ilerleyişleri onlar sağlamıştı. Öyle ki, bazı yerlerde rejim askerleri “Biz kardeşiz, daha fazla birbirimizin kanını dökmeyelim,” diyerek telefon açıp bulundukları noktaları onlara teslim ediyordu. ÖSO kurucularından Riyad el Esad’ı Hatay’a bulabilirsiniz; Arapça konuşuyor diye yaftalamayacaksanız o yıllarda neler olduğunu tane tane anlatır size. İnanmayacaksınız belki, ama sakallı bile değil kendisi.
Esad ailesi de olan biteni görüyor, biliyordu. Şam’da bombalar patlayıp da İran “Bu saldırıların arkasında Türkiye var,” diye kulağına fısıldayıp “Gel bizim yardım teklifimizi kabul et,” deyince Suriye’nin kapıları İranlı milislere, Hizbullah’a açıldı. Suriye muhalefetini destekleyen her ülke kendi meşrebine uygun sivil muhalif yapılanmaları bulup onları desteklemeye başlayınca Suriye’de ortaya binlerce muhalif silahlı grup çıktı. ÖSO zayıfladı; en güçlü önderleri Muhaberat tarafından hedef alındı... Harmuş gibi hunharca öldürüldü, Riyad el Esad gibi sakat bırakıldı. Salim İdris gibi bazıları ABD safına yaklaştı, diğerleri mesafeli kaldı. ÖSO’nun da ‘aşırılar’ diye betimlediği gruplar, DAEŞ, el Nusra vs. mevcut kaos ortamında güç kazanmaya başladığında ibre rejim tarafına kaymaya başladı. Esad, dışarıdaki gönüllü destekçilerinin yardımıyla tabloyu tam da istediği yere getirmişti.
Bugün Türkiye desteklediği, eğittiği, sahada beraber hareket ettiği ÖSO güçleriyle Afrin harekatını gerçekleştirirken CHP’nin ve bazı muhalif gazetecilerin ÖSO’ya terörist yaftası yapıştırmaya kalkması, Türkiye’yi Nusra’ya destek verir gibi lanse etmeye kalkışması, dünü hatırlamayanlar için alışılagelmiş laf ebelikleri gibi gelebilir. Ama yapbozun eski parçaları daha ötesini anlatıyor. Güya “Hükümetin Suriye politikasına muhalefet ediyorum,” diyerek, gazetecilik yaptığını iddia ederek Suriye Muhaberatı’na malzeme sağlayanların dökülen her masumun kanında parmağı var. ÖSO’ya sözlü saldırılarını bilinçli, planlı şekilde sürdürenler bugün yataklarında rahat uyuyor olabilir. Belki tetiği çekmemiş olabilirler, ama hedefe koydukları yüzlerce masum öteki dünyada onların da yakasına yapışacak; Allah var...
HABERE YORUM KAT