1. YAZARLAR

  2. Merve Şebnem Oruç

  3. Esad Destekçilerinin ‘Değerli Yalnizliği’
Merve Şebnem Oruç

Merve Şebnem Oruç

Yazarın Tüm Yazıları >

Esad Destekçilerinin ‘Değerli Yalnizliği’

31 Mayıs 2015 Pazar 07:43A+A-

Cumhuriyet Gazetesi Perşembe akşamı, 29 Mayıs Cuma günü “sadece Türkiye'yi değil dünyayı da sarsacak” görüntüler yayınlayacağını iddia edince tahmin etmiştik neyin peşinde olduklarını. Bilmem kaçıncı kez ısıtıp servis ettikleri çamur kıvamındaki yemeği ilk kez pişirip önümüze koyduklarında da beğenmemiştik. Maalesef söz konusu gazete ve iş ortağı Gülen örgütündeki irrasyonel inat sayesinde, 'adanmışlık' diyorlar onlar buna, tekrar tekrar aynı ihanet, yeni bir sosa bulanıp halkın önüne sunuluyor. 

17-25 Aralık'la beraber baş koydukları darbe şöleninde sunmayı planladıkları en iddialı ana yemekti MİT TIR'larının Adana ve Hatay'da durdurulması. Gezi kalkışmasında aniden 'diktatör' ilan edilen Recep Tayyip Erdoğan'a indirecekleri darbenin ilk aşamasını yolsuzluk suçlamalarıyla vurmak oluştururken, baskın düzenlenen TIR'lar 'IŞİD'e silah yardımı götürülüyor' diye pazarlanmaya çalışılmıştı. Hemen ardından gerçekleştirmeyi planladıkları 'Selam Tevhid Örgütü' operasyonuna bağlayacakları bu ayak, kuşkusuz, darbe planının en önemli parçasıydı. Bu ülkenin yerel yönetiminin, bu ülkenin MİT mensuplarına silah doğrultan bu ülkenin jandarmasına direnmesi sonucu, istedikleri gibi gitmedi işler. Beceremediler.

Ama vazgeçmedikleri de açık. Ve fakat, Cuma günü yayınlanan o görüntülere eşlik eden haber ilk bakışınızda bile anlıyorsunuz ki, tezgahın en önemli parçası eksik. Ocak 2014'te TIR'lar durdurulduğunda da sormuştuk, “IŞİD'e gönderiliyor,” diye bas bas bağırmanızın sebebi, dayanağı neydi? TIR'ların üzerinde teslimat adresi mi yazılıydı? Alıkoyulan görevlilerin elinde irsaliye fişi mi vardı? Suriye'de süregiden çok unsurlu çatışmaları salt Esad ve IŞİD ikilemi üzerinden servis etmek için özel bir gazetecilik eğitimi mi gerekiyordu?

Hal böyleyken, iki gün önce yayınlanan görüntülere eşlik eden haberde, değil IŞİD'in, herhangi bir grubun dahi adı geçmiyor. Yani 1,5 yıldır ısıtıla ısıtıla artık kabak tadı vermeye başlayan konunun bileşenleri güçleneceğine zayıflıyor, artacağına azalıyor. Can Dündar da, yaptıkları planın komik olduğunu, “dünyayı sarsacak” dedikleri haberin incir çekirdeğini bile doldurmadığını, ve aslında ava giderken avlandıklarını anlamış olacak ki, aynı gün, Twitter adresinden bir açıklama yapma gereği duydu. Dündar'a göre Suriye'ye yapılan söz konusu yardım, gizli gizli, halktan habersiz yapılmıştı. Dünyanın hangi ülkesinde, istihbarat servisleri, gizli servisler, davul-zurna çalarak çalışıyormuş da Türkiye'de bir ilk yaşanmış, insan gerçekten hayret ediyor. İhanete bulunan gerekçenin hiçbir gerçekliğinin olmaması da, ihanetin kendisi kadar fantastik duruyor. 

Suriye'ye İngiltere'den ABD'ye, Rusya'dan Almnaya'ya, İran'a, Hizbullah'a, Arap ülkelerine hemen herkes silah yardımı yapıyor. Çünkü bir savaş var. İnsanlar keşke çiçek toplasaydı ama toplamıyor. Suriye'ye neredeyse Papua Yeni Gine haricinde yardım yapmayan kimse kalmamışken, üzgünüm ama, bu çatışma alanıyla 700 km sınırı olan ve geleceğinin doğrudan etkileyeceği bir ülkenin pasif kalmasını beklemek ancak eski Türkiye'nin kafası olabilir; daha da ötesi Kemalizm'in ikiz kardeşi Baasçılığı çılgınca desteklemek, kendi halkını biner biner öldüren bir katilin yılmaz ve utanmaz destekçisi olmak anlamına gelir. 

Muhaliflerle girdikleri çatışmayı kaybedip Şam'a kaçan Suriye rejimi askerlerini “kahramanlar” olarak tanımlayan, rejim muhaliflerinin tamamını 'IŞİD' ya da 'EL Kaide' olarak kategorize etmekten arlanmayan ve bunun gibi pek çok örnekte gazetecilik kılıfına soktuğu gerçek rengini belli eden bir gazeteden de daha fazlasını beklemiyoruz tabii. Ancak dünün dünde kaldığını, bugünün başka bir gün olduğunu kavrayabilecek aklı elbette arıyoruz. Koşa koşa yorum almak için dayandıkları ABD Dışişleri Bakanlığı'nın “Bu soruyu Türk hükümetine sormanızı öneririm,” cevabı bile o köprünün altından çok sular aktığının apaçık bir göstergesi oysa. Türkiye ile 'eğit-donat' konusunda çok yakın çalışmaya başlayan ABD'nin ve Batı'nın Suriye politikasının bir kez daha değiştiğini görmek, ABD'nin iki yıl içinde önce U, sonra yeni bir U daha yaparak, ilk konumuna geldiğini ve Türkiye'nin tüm baskılara rağmen değiştirmediği ilkesel duruşundan taviz vermeyerek nasıl anlamlı bir tutum sergilediğini görmek çok zor olmasa gerek. Ama nefret, öfke, çaresizlik ve Batılılar tarafından ilk U'da terk edilmiş olma hissi, artık rasyonel düşünmeyi de zorlaştırıyor. 

Malum gazetenin, Suriye'yle ilgili konuları yakından takip eden gazetecisi Semih İdiz, aynı günkü “Eğit-donat programı neden gecikiyor?” başlıklı yazısında şöyle bir ifade kullanıyor ve hem kendi bakışlarını hem de Türkiye'nin perspektifini anlatıyor: “Ankara'nın Suriye formülü aslında çok basit. Esad gidecek, serbest seçimler yapılacak ve demografik çoğunluğa sahip olan Sünniler Müslüman Kardeşler'in ağırlıkta oldukları bir iktidarı başa getirecekler. Ancak tüm yaşananlardan sonra bu basit hesabın tutması artık mümkün değil.” İdiz'in Franco'yu geçip Hitler'in öldürdüğü insan sayısına yaklaşmayı kafasına koyan Esad'ın yönetimden çekilmesi ve Suriye'de demokratik seçimlerin yapılmasını, yani özgür ve demokratik bir ortamını oluşmasını ifade ediş şekli bile, bu güruhun “Müslüman bir ülkeye demokrasi ne gerek?” yaklaşımını ortaya koyuyor. Peki Türkiye'nin formülü ne (Yazar burada suçu demek istiyor): Demokratik bir Suriye. Gördüğünüz gibi, hainin, katil yandaşının, demokrasi düşmanının da kim olduğu belli oluyor, dik duranın, taviz vermeyenin ve herkes için demokrasi isteyenin de...

YENİ ŞAFAK

YAZIYA YORUM KAT