‘Ermenistan saldırgan politikalarının bedelini ödüyor’
Ermenistan ya komşularına yönelik saldırgan politikalarından vazgeçip normal devlet olmaya çalışacak ya da dış güçlerin kendisi için belirlediği hedeflere saplanarak sürekli dış desteğe muhtaç halde yaşayacak.
Analiz: Araz Aslanlı / AA
Ermenistan ordusunun 27 Eylül sabahı gerçekleştirdiği provokasyon bu kez Azerbaycan’ın daha kapsamlı karşılık vermesine ve yıllardır Ermenistan işgali altında bulunan topraklarını kurtarmak için karşı saldırı başlatmasına neden oldu.
30 Eylül sabahı itibarıyla Azerbaycan çok yüksek ve stratejik öneme sahip dağlık bölgeler de dahil olmak üzere 1994 ateşkesine kadarki süreçte Ermenistan tarafından işgal edilmiş topraklarının önemli bir kısmını işgalden kurtardı. Resmi rakamlar gerçeği tam yansıtmasa da her iki tarafın ciddi askeri kayıplar verdiği ifade ediliyor ama özellikle Ermenistan’ın çok ciddi -devam ederse toplumsal infiale neden olacak kadar- askeri kayıplar verdiği bu ülkenin sosyal medyasındaki görüntülerden ve Azerbaycan Savunma Bakanlığı’nın paylaştığı resmi görüntülü haberlerden de belli oluyor. Bu arada Ermenistan Azerbaycan’ın ilerleyişini durdurmak için sivilleri hedef almayı deniyor. Ermenistan ordusunun sadece Azerbaycan’a ait sivil yerleşim yerlerine yönelik saldırıları sonucunda 12 sivil hayatını kaybetti, 35 sivil ise yaralandı.
Savaşın yeniden başlaması üzerine Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev 27 Eylül’de önce ulusa sesleniş konuşması yaptı, ardından Güvenlik Konseyi’ni topladı. Çok sayıda yabancı ülke her iki tarafa ateşkes çağrısı yaptı. Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres başta olmak üzere uluslararası kurumlar ve yetkilileri, yabancı devlet ve hükümet başkanları her iki ülke liderleriyle yaptıkları görüşmelerde sorunu barışçıl yollarla çözme çağrısı yaptılar. Türkiye Azerbaycan’ı tam ve açık bir biçimde destekleyerek bunun hem kardeşlikten, bir millet-iki devlet olmaktan; hem de uluslararası hukukun temel ilkelerinin yerine getirilmesine yönelik beklentiden kaynaklandığını ifade etti.
29 Eylül’de toplanan BM Güvenlik Konseyi de tarafları acilen çatışmaları durdurmaya ve sorunu barışçıl yollarla çözmeye davet etti.
Savaşın yeniden başlaması sürpriz mi?
1994 yılında imzalanan ateşkes anlaşmasına rağmen aradan geçen süre zarfında bölgede ateş hiç kesilmedi. Hatta gerilim, Eylül 2009’da, 2010 yazında ve Şubat 2017’de küçük çaplı çatışmalara, Nisan 2016'da ve Temmuz 2020’de 4 gün süren savaşlara kadar vardı. Ama hepsinde çatışmaların kapsamının ve süresinin artması sürpriz olarak görülmüştü. Belki ilk kez bu kadar geniş çaplı bir çatışmanın başlaması neredeyse kimse için sürpriz olmadı. Bunun da çok sayıda nedeni vardı.
Ermenistan 1980’lerin ikinci yarısından itibaren Azerbaycan’a yönelik toprak iddialarını artırmış, uluslararası hukuka, Sovyet yasalarına aykırı kararlar almıştı. 1990’ların başından itibaren dış destekle Azerbaycan topraklarını işgal etmeye başlamıştı. BM Güvenlik Konseyi'nin ve diğer uluslararası kuruluşların Ermenistan'ın Azerbaycan toprakları üzerindeki işgalini hemen ve koşulsuz olarak sona erdirmesi gerektiğini ifade eden kararlarını yıllardır uygulamıyordu. Tam aksine Ermenistan, Azerbaycan’a provokasyonlar yapmaya devam ediyordu. Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev ulusa sesleniş konuşmasında, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’le görüşmesinde ve en son 29 Eylül akşamı Rus devlet televizyonuna yaptığı açıklamada savaşın başlamasının gerekçelerini ayrıntılı bir biçimde anlattı.
Bilindiği üzere savaşın ilk aşamasında daha hazırlıklı olan (ASALA terör örgütünün deneyimli kadrolarına, ayrıca askeri, ekonomik ve diplomatik açından çok ciddi dış desteğe sahip olan) Ermenistan, Azerbaycan topraklarının yaklaşık yüzde 20’lik kısmını işgal etmiş, Azerbaycan topraklarında katliamlar ve soykırım gerçekleştirmiş, yaklaşık 1 milyon kişiyi mülteci durumuna düşürmüştü. Ermenistan ayrıca BM Güvenlik Konseyi ve diğer uluslararası kuruluşların işgali kınayan, işgalin bir an evvel, kayıtsız şartsız sona erdirilmesini isteyen kararlarına hiçbir zaman uymadı. Ermenistan büyük kapsamlı işgal ve yeni saldırı ihtimaliyle Azerbaycan’ı baskı altında tutacağına, Azerbaycan’ın topraklarını kurtarma girişimlerini ise Rusya’nın askeri desteğiyle önleyebileceğine inanıyor. Nitekim Ermenistan yetkilileri son Temmuz 2020 çatışmaları dahil olmak üzere her vesileyle bunu ifade etmişlerdir.
Azerbaycan açısından topraklarının (eski Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi ve çevresindeki 7 rayonun) Ermenistan işgali altında kalması hem uluslararası hukuka aykırı hem de iki ülkenin mevcut askeri, diplomatik, ekonomik ve diğer kapasitelerine uygun değil. Yani, Azerbaycan uygun gördüğü zamanda BM Sözleşmesi’nin 51. maddesine dayanarak meşru müdafaa hakkı çerçevesinde topraklarını Ermenistan işgalinden kurtarma hakkına ve kapasitesine sahip. Ermenistan bu gidişatı kendisi açısından çok riskli görmüş ve Azerbaycan’ın artan kapasitesinin Rusya’nın da yer alacağı bir savaşla sınırlanmasını sağlamak için (Gürcistan ve Ukrayna örneklerinde olduğu gibi) Azerbaycan’ı sürekli olarak tahrik etmeye çalışmıştır.
İlham Aliyev’in 29 Eylül’de ısrarla vurguladığı üzere Ermenistan'ın yeni yönetimi de farklı davranmamış ilk başta dünyaya “barışçıl bir görüntü” vermeye çalışmasına rağmen provokasyonlarını artırmış, çatışmaların coğrafyasını değiştirmeye, sivilleri yeniden hedef almaya, işgal altında tuttuğu Azerbaycan topraklarında yasadışı iskanı sürdürmeye başlamış, “Şuşa’da yemin töreni”, “Şuşa’yı başkent yapma” ve benzer kışkırtıcı adımlar atmıştır.
Sadece Temmuz 2020’deki çatışmaların ardından Rusya ve diğer bazı ülkelerden Ermenistan’a 500 bin tondan daha fazla askeri mühimmat, ayrıca Orta Doğu’dan yaklaşık 300 PKK/YPG üyesi terörist taşındığı resmi kaynaklarca açıklandı. Bu bilgiler askeri mühimmatın ve teröristlerin geçtiği ülkeler tarafından da onaylandı. En son 25 Eylül’de BM Genel Kurulu’na seslenirken İlham Aliyev, Ermenistan’ın dış askeri destekle büyük bir provokasyona daha hazırlandığı konusunda uyarıda bulunmuş, uluslararası kuruluşları bunu önlemeye davet etmişti. Fakat Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) Minsk Grubu Eşbaşkanları başta olmak üzere arabulucular ve uluslararası kuruluşlar etkili adımlar atmadı ve sonuç olarak savaşın başlaması sürpriz olmadı.
Ermenistan’ın iddiaları ve gerçekler
Yıllardır uluslararası hukukun temel ilkelerini çiğneyen, uluslararası kuruluşların kararlarını uygulamayan, AGİT Minsk Grubu Eşbaşkanları başta olmak üzere arabulucuların çözüm önerilerini sürekli reddeden Ermenistan, Azerbaycan’ın kendi topraklarını işgalden kurtarma girişimleri karşısında tutunamayınca çeşitli iddialar ortaya atmaya başladı. Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan 29 Eylül’de Rus devlet televizyonuna yaptığı açıklamasında “Türk savaş uçaklarının savaşa katıldığını Ermenistan uçaklarını düşürdüğünü” ve Azerbaycan’ın bölgeye güya “cihatçılar” taşıdığını iddia etti. Azerbaycan Devlet Başkanı Aliyev Türkiye’nin Azerbaycan’a desteğinin diplomatik ve manevi olduğunu, bundan memnuniyet duyduklarını ve Türkiye’ye müteşekkir olduklarını ifade ederek Ermenistan'ın iddialarını iki temel argümanla reddetti: 1. Azerbaycan’ın askeri kapasitesi (asker sayısı ve askeri altyapısı) Ermenistan ile kıyaslanamayacak kadar çok güçlüdür ve topraklarımızı Ermenistan işgalinden kurtarmak için herhangi dış desteğe ihtiyacımız yok; 2. Teknolojinin bu kadar geliştiği bir dönemde Ermenistan tarafının iddia ettiği hususları saklamak çok zor ve iddia tarafının iddiasının bu konularda ispat edilmesi kolaydır. Ama ortada herhangi bir delil yok; sadece temelsiz iddialar var.
Ermenistan’ın başvurduğu bir diğer yöntem ise işgalden önce 1 milyona yakın Azerbaycanlı mültecinin yaşadığı yerlerde mevzilenmiş Ermenistan ordusunun zorla bölgeye Ermeni sivil nüfus yerleştirmesi, ayrıca diğer bölgelerde askeri birliklerini sivil yerleşim birimlerinin içine mevzilendirmesi böylece Azerbaycan ordusunu operasyon yaparken zor durumda bırakmaya çalışmasıdır. Şu anda Azerbaycan birliklerinin toprakları Ermenistan işgalinden kurtarırken arzu edildiği kadar hızlı hareket edememesinin temel nedenlerinden biri de budur.
Kafkasya’da barış nasıl sağlanır?
Ermenistan daha Sovyetlerin dağılma sürecinde komşularına yönelik saldırgan politika izlemek yerine barış içinde bir arada yaşamayı tercih etmiş olsaydı, geride kalan zaman içerisinde Kafkasya'da savaşlar için kullanılan bu kadar büyük kaynak Kafkasya'nın refahı için fazlasıyla yeterli olacaktı. Azerbaycan ile savaşmayan, Türkiye’ye yönelik saldırgan dil kullanmayan, Gürcistan içerisindeki azınlığı tahrik etmeyen bir Ermenistan’dan bahsediyoruz. Ama daha SSCB dağılmadan önce, 1 Aralık 1989’da Ermenistan parlamentosu Azerbaycan topraklarının bir kısmının -eski Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi'nin- Ermenistan'la birleştirilmesine ilişkin karar aldı. Bu karar hem Ermenistan ve Azerbaycan anayasalarına hem de dönemin Sovyet Anayasasına ve diğer yasalara aykırıydı. 1990’ların başında Güney Kafkasya ülkeleri bağımsızlıklarına kavuştuğunda bölgeyi ziyaret eden Türk diplomatlar yeni cumhuriyetlerin uluslararası hukuka bağlı kalarak geleceklerini daha olumlu şekilde inşa edebileceklerine ilişkin görüşlerini ve desteklerini ifade ettiler. Ama Ermenistan sürekli olarak komşularına yönelik saldırgan politikalar izledi. Azerbaycan topraklarına yönelik saldırılarına başladıktan sonra bölgede barışın tesis edilmesi için çok sayıda fırsat çıktı. 1991 yılında Boris Yeltsin ve Nursultan Nazarbayev'in ortak girişimi, 1992 yılındaki İran'ın arabuluculukları, Minsk süreci, 1997 yılında taraflara sunulan aşamalı çözüm, 1999 AGİT İstanbul Zirvesi ve benzer girişimler her defasında Ermenistan'daki sözde bir iç gerginlik ya da yeni Azerbaycan topraklarının işgal edilmesi dolayısıyla sonuçsuz kaldı. 2008 Ağustos (Rusya-Gürcistan) ve Nisan 2016 (Ermenistan-Azerbaycan) savaşlarından sonra eşbaşkanlar güya statükodan rahatsız olmaları ve sorunu bir an evvel çözmek istemeleri nedeniyle masaya Yenilenmiş Madrid İlkeleri, Lavrov Planı gibi yeni planlar sundu. Fakat Ermenistan her defasında süreci sürüncemede bırakmayı tercih etti.
Azerbaycan 1990’larda “Ermenistan barışa yanaşırsa uluslararası projeler Ermenistan üzerinden gerçekleştirilebilir” dedi. 2000’lerde Ermenistan enerji sıkıntısı çektiğinde, “İşgalden vazgeçsin, enerji sorununu çözmesine yardım” dedi, Ermenistan yine yanaşmadı. Hem Ermenistan hem arabulucular adeta Azerbaycan’a sorunun tek çözüm yolunun askeri olabileceğini söylediler.
Bundan sonra temel temenni sorunun bir an evvel ve en az kayıpla, ama mutlaka uluslararası hukukun temel ilkeleri çerçevesinde, BM Güvenlik Konseyi’nin 822, 853, 874 ve 884 sayılı kararları başta olmak üzere uluslararası kuruluşların soruna ilişkin kararları doğrultusunda çözümünün sağlanmasıdır. Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünün kayıtsız şartsız sağlanması, 1 milyon mültecinin yurtlarına geri dönmesi, etnik kökeni fark etmeksizin bölgedeki tüm nüfusun güvenliğinin ve temel haklarının sağlanması gerekiyor. Tüm bunlar sadece Azerbaycan’ın değil, Ermenistan’ın ve tüm bölgenin lehine olacaktır. Ermenistan ya kendi çıkarlarını dikkate alarak komşularına yönelik saldırgan politikalarından vazgeçip normal devlet olmaya çalışacak; ya da dış güçlerin kendisi için belirlediği, fakat kendi imkanlarının çok ötesinde olan hedeflere saplanarak sürekli dış desteğe muhtaç halde yaşayacak. Ama bu bile Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü sağlama yönündeki hedefini değiştirmez; sadece Kafkasya’nın barış, işbirliği ve refah bölgesine dönüşmesi yönündeki çabalara zarar verir.
[Azerbaycan Devlet Gümrük Akademisi Daire Başkanı olan Araz Aslanlı aynı zamanda Kafkasya Uluslararası İlişkiler ve Stratejik Araştırmalar Merkezi (QAFSAM) Başkanıdır]
HABERE YORUM KAT