‘Ermeni Meselesi’ ve İslami Hassasiyet
Ermenilerin kendilerinden zorla alınmış, gasbedilmiş mülklerine dönmeleri ve geçmişte olduğu gibi, bundan sonra da, bu topraklarda uluslaralarası entrika ve baskılarla değil, halkımızın inancından kaynaklanan bir hak anlayışıyla barış içinde yaşaması yolu
Selahaddin E. Çakırgil, bugünkü yazısında Ermeni meselesini ve Aydın Menderes’in hayatını kaybetmesi üzerinden bir tarih analizi yapıyor.
’Menderes’lerin dramı, ve ’Ermeni Mes’elesi’..
Adnan Menderes’in sonuncu oğlu Aydın Menderes de vefat etmiş, 23 Aralık akşamı..
İqbâl ile de, idbâr (bedbahtlıklar, facialar ve acılar) ile de yoğrulmuş bir ailenin mensubu olmanın bütün özelliklerini taşıyan bir sembol-şahsiyet idi âdetâ, Aydın Menderes..
Ölüm her canlı için kaçınılmaz âqıbet.. Amma, vefat eden isim ve mensub olduğu ailenin trajik hayat çizgisi, çoğu için duygulandırıcı olmuş olabilir..
Babası Adnan Menderes’in 10 yıllık başbakanlığını çocukluk döneminde yaşamış ve sonra da, bir askerî darbeyle devrilip Yassıada Yargılamaları denilen düzmece muhakemelerin sonunda da, akıl almaz ve utanç tablosu oluşturan büyük zulümlerle babasının idâm olunuşunu henüz 16-17 yaşlarında yaşamış bir insan düşününüz..
27 Mayıs 1960 Askerî Darbesi, bütün milletin üzerinden ve en çok da -iki Şef’in 27 yıl süren diktatörlük döneminden sonra geldiği için, halk kitlelerinin büyük sevgisini kazanmış olduğu için, darbecilerle daha bir hınçla- idâm olunan Başvekil Adnan Menderes, Dışişleri Bak. Fatîn Rüşdî Zorlu ve Maliye Bak. Hasan Polatkan aileleri üzerinden bir buldozer gibi geçmiş ve daha sonraki askerî darbelerin de yolunu açmıştı..
*
Aydın Menderes, babasının idâmını önlemek umuduyla annesi Berrin Hanım’ı o en hassas anda, İsmet İnönü’nün evine, Pempe Köşk’e gitmeye zorlamıştı.. Paşa ise, ’Dertli hanımdır, dinledim’ demekle yetinip ana-oğulu elleri boş göndermişti.
Halbuki, İsmet İnönü, 27 Mayıs ihtilalcileri üzerinde derin etki sahibi idi ve ’Bu idâmlar yapılırsa, karşınıza dikilirim..’ deseydi, hem o idâmlar herhalde yapılamazdı, hem de kendisi millet nezdinde itibar kazanırdı..
*
Ve geride, uyku haplarıyla intihara teşebbüs ettikten sonra son anda kurtarılıp, ayakta duramıyacak vaziyette yıpranmış bir bedene sağlam raporu verilerek, 17 Eylûl 1961 öğle vakti, üzerinde beyaz bir idâm gömleği, elleri bağlı olarak dârağacına yürür vaziyette arkadan görülen bir Adnan Menderes ve dârağacında boğazına yağlı ilmek geçirildikten sonra, dudakları mırıldanarak, dünyaya son kez bakan bir Adnan Menderes profili kalmıştı..
Adnan Menderes’in idâmı, elbette halkımızın büyük kesimleri için de bir korkunç ve derin sosyal travma olmuştu, ama, bu travma, asıl Menderes Ailesi üzerine çökmüştü..
Ama, Menderes Ailesi’nin dramı, trajedisi o idâmla da bitmeyecekti..
Nitekim, ailenin büyük oğlu ve o sırada AP’den Aydın m.vekili olarak Meclis’de de bulunan Yüksel’in, babasının idâmından 5-6 sene sonralarda, bir gece, evinde, bir elinde babasının resmi, bir elinde Kur’an, mutfağın havagazını açarak intihar etmesini ekleyiniz..
O intihar, o trajik son, Menderes’e tarafdar olan kitleler arasında, gerçek bir intihar gibi algılanmayıp, bir komplo, bir suikasd larak değerlendirilmişti, o zaman..
İntihar sayılmak istenmemesinin sebebi, intihara sayılması halinde yükselecek bir hayıflanmayı beraberinde getirmekteydi: ’Ahh evlâdım, mâdem ki intihar edecektin, babanı idâma götüren ve Meclis’te seçimsiz olarak kendilerini ömür boyu-temelli senatör olarak milletin sırtına yük eden ihtilalcileri Meclis’te tarayıp da sonra intihar etseydin ya.. Çünkü, sen de bir milletvekili idin ve bunu yapabilirdin.. ’
Evet, Yüksel Menderes’in intihar etmiş olabileceğine inanmak istemeyenler; intihar ettiği haberi doğruysa, bu gibi yorumları yapmaktan da kendilerini alamıyorlardı..
Menderes ailesinin çilesi bu intiharla da bitmemişti..
Ortanca oğul Mutlu, bir yağışlı gece, Ankara- Ulus’da karşıdan karşıya geçerken, hızla gelen bir otomobilin çarpmasıyla tanınmaz hale gelecek derecede fecî şekilde can veriyor ve bu kişinin Mutlu Menderes olduğu saatler sonra anlaşılıyordu.. Ve ona çarpan araç da bulunamıyordu.. Bu kazâ da, Menderes ailesine girişilen yok etme operasyonunun bir parçası olarak değerlendirilmişti, halk arasında...
*
Aileden geriye kalan son ferd olan Aydın ise, o ailenin içinden geçtiği sosyo-kültürel yapıya göre, epeyce farklı ve müslüman camiayla daha yakın temasta olan birisiydi..
Onun, 3 Haziran 1989’da İmam Rûhullah Khomeynî vefat ettiği zaman, görüşünü soranlara verdiği cevabın içinde de, bu eğiliminin izleri görülüyordu: ’Ben ve Khomeynî aynı dinin insanlarıyız.. Bu yüzden, onun hakkında, Batılıların hoşuna gidecek bir değerlendirme yapmam benden beklenmemelidir.. Allah rahmet eylesin..’
Aydın Menderes bir kalb adamına mahsus böylesine eğilimlerin insanı olduğunu da böylece gösteriyordu.
Bir ara, saflarında ve hattâ Genel İdare Kurulu’nda bulunduğu Adâlet Partisi’nden, ’Ben Süleyman Demirel’in nasıl bir dünyasının olduğunu bir türlü anlayamadım..’ diyerek kopmuş ve bir daha da oraya dönmemişti..
Daha sonra ise... Erbakan’ın lideri olduğu Refah Partisi’ne katılmış ve m.vekili seçilmişti..
Aydın Menderes, o dönemde, Meclis’de Ecevit’e karşı yaptığı bir konuşmayla yaman bir kürsü adamı olduğunun işaretlerini vermişti..
Ama, sonra Afyonkarahisar civarında meydana gelen (ve çoğu kimsenin trafik kazâsı süsü verilmiş bir komplo olarak değerlendirdiği) bir trafik kazâsında ağır şekilde yaralanmış ve hayatta kalmıştı, ama, ömrünün sonuna kadar tekerlekli sandalyeye bağlı bir felçli olarak yaşamaya mahkûm olmuştu..
Bu da Menderes ailesinin yaşadığı dramlar serisinin bir diğeri idi..
Zaman zaman tavırlarında, duruşlarında, görüşlerinde bir takım dalgalanmalar olmamış değildir.. Meselâ, ’Pazara kadar değil, mezara kadar..’ diyerek girdiği Refah Partisi’nden, 28 Şubat 1997 Zorbalığı günlerinde, 6-7 arkadaşıyla birlikte ayrılacak ve kendisine o sözünü hatırlatanlara ise, ’Mezara kadar.. sözümüze sâdık kalmışızdır. Demek ki, o durumu mezar olarak görmüşüzdür..’ diyecekti..
Ama, bütün bunlar, öylesine ağır darbelerin yükünü taşıyan bir insanın tahammül gücüyle de birlikte değerlendirilmelidir..
Şimdi.. 15 yılı aşkın bir süre tekerlekli sandalyede geçen bir ömür noktalanmış bulunuyor..
Herhalde herkesin kolayca kaldıramıyacağı ağır ve büyük acıların içinden geçen bir hayat..
Allah’ın her tasarrufunda rahmet olduğunun idrakiyle, ona rahmetler diliyorum..
***
’Ermeni Mes’elesi’ne kavmiyetçi vs. duygularla değil, müslüman hassasiyetiyle bakabilmek..
Fransa Meclisi, 1915’de ermenilere soykırım (jenosid) uygulandığına dair bir iddiayı bir kanun konusu haline getirerek, tıpkı yahudi soykırımını reddedenler için olduğu gibi, ermeni soykırımını reddedenler için de 1 yıl hapis, 45 bin euro para cezası verilmesi şeklindeki kanun tasarısını 22 Aralık günü kabul ediverdi.. Üstelik de, 570 sandalyelik Fransa Meclisi’nin Temsilciler Meclisi bölümünde sadece 52 parlamenterin katıldığı bir oturumda, 7’sinin redd ve 37’sinin kabul ve geri kalanların da çekimser kaldığı şekilde kabul edilince, tabiatiyle Türkiye’de yeniden bir nasyonalist köpürme dönemi kendisini hissettirdi.. Ve, ’Fransa şaşırma, sabrımızı taşırma!’ gibi cıvık sloganlar yeniden yükselmeye başladı.. Bu tasarı, önümüzdeki günlerde Fransa Meclisi’nin Senato kanadında da görüşülecek ve orada da kabul görürse, sözü edilen cezalar verilecek ve böylece de insanlar düşüncelerini açıklamaktan dolayı mahkûm edilecekler..
HABERE YORUM KAT