1. YAZARLAR

  2. SİNAN ÖN

  3. Erken Cumhuriyet’in Organik Aydınları!
SİNAN ÖN

SİNAN ÖN

Yazarın Tüm Yazıları >

Erken Cumhuriyet’in Organik Aydınları!

29 Ekim 2017 Pazar 16:01A+A-

Cumhuriyetin ilanı modernleşme tarihinin en önemli merhalesi. Birilerinin Devrim olarak nitelendirdiği bu kırılma, bizi Doğu’ya ve geçmişe bağlayan her ne varsa onlardan koparma, Batılı ve Millî değerlerle toplumu yeniden kurgulama hareketidir. Tepeden inme uygulanan radikal kararların meşrulaştırılması için dönemin ‘aydın’ları oldukça yoğun mesai harcarlar.  

Öncelikle neden geri kaldığımıza yoğunlaşılır. ‘Geri kalış sendromu’ diyebileceğimiz bir acelecilikle modernleşme sürecinde, nasıl Batılı olacağımıza’ cevaplar aranır. Dönemin fikir sahiplerinde anlayış ne olursa olsun değişmeyen şey;  Kurtuluş Savaşı ve Devrimin, zilletten haysiyete bir geri dönüş, ‘dirilme’ olarak görülmesidir. Farklı düşünmek cesaret işidir!

Batının siyasi esaretinden kaçışı mutlak başarı olarak görenler, çözümü yine Batılılaşma ile mümkün görürler! Dönemin ideoloji kazandırma çabalarının iki bileşeni vardır. Bunlar aynı zamanda Türk modernleşmesinin trajedileridir; ‘Batıya rağmen Batılılaşmak!’ ve ‘halka rağmen halk için!’

Celal Nuri, ‘Türk inkılabı’  kitabını, Cumhuriyetin ilanından üç yıl sonra yazar. Devrimleri manalandırmak, Batı ile Doğu arasındaki farklılıkları göstermek, Batılılaşmanın yollarını önermek, geri kalışımızı açıklamaktadır! Tüm bu çabalar neticede; devrimin kaçınılmazlığı ve modernleşmenin, hayatta kalmanın tek şartı olarak, meşrulaştırılması amacını taşır!

Devrim, Osmanlı ve Doğu geçmişimizden kopuş ve Avrupa medeniyet’ne girişimizdir. Devrim, yıkıcıdır. Eskiye ait ne varsa süpürmek ister. Yerine ise, kültür, dil, eğitim yoluyla Kemalizm’i dizayn eder. Geri kalışın nedeni; İslam düşüncesi, Osmanlı bilgisizliği ve ‘çağdaş Batı’ya yabancı kalınmasıdır.

Erken Cumhuriyet döneminde devletçi politikaların savunucusu ve seçkin-aydın grubunun ideolojik temsilcisi Şevket Süreyya Aydemir’dir. Aydemir, 1932-34 yılları arasında, Kadro dergisinde, devrimin ideolojisini nasıl formüle ettiklerinden bahseder! Aydemir, ‘İnkilap ve Kadro’ kitabında, devrimin ideolojisini, Millî Kurtuluş hareketlerinin prensipleri olarak belirler.

Kapitalist Batı’ya entegre olmak için geleneksel olan hedeftir. Ancak yeri gelir Marksist-Sosyalist bir toplum tasarımı, yeri gelir Liberal dünya görüşü ilham alınarak ideolojik zeminde meşrulaştırılır. Kavramların elastiki olarak bir formdan başka bir forma kolayca dönüştürülebilmesi, aşındırılabilmesi pragmatizmin rahatlığından kaynaklanır.

İstiklal savaşı sonrasında artık yapılması gereken, milletin çalışma gücü ile memlekette ve inşa seferberliğine girilmesidir. Hızla sanayileşerek memleket yeniden inşa edilmeli, bu esnada süreci engelleyecek modern de olsa, demokrasi gibi sakıncalı uygulamalardan kaçınılmalıdır!

Modernleşme insanın tabiata hükmetme arzusudur! Bunun için süreçte insani değerler geride bırakılabilir! ‘Güdümlü demokrasi kaçınılmazdır’ denilerek, hızlı modernleşme insan pahasına yapılmak istenir.

Tabiat üzerindeki iktidar hevesi, modernliğin ve kapitalizmin temel dürtülerinden biridir. Nitekim devlet toplumda bunu organize eder. Ancak bu iktidar arzusu, seçkinci bir anlayışta insan-insan ilişkilerini de belirler. Devrim kanunları adeta doğa kanunları gibi uygulanır! Devrim, toplum düzenine cebri bir müdahaledir. Bu yüzden devrimi yapanlar, kalabalıkların ruhuna itibar etmezler. Devrim bilinçli bir kadronun işi olarak görülür! Bu devrimci kadro halkın kollektif iradesinin cisimleşmiş halidir! Yön verme/sahip olma tekeli seçkinlerin elindedir.

Batıya rağmen ve ona karşı Batılılaşmak stresinden doğan, ‘bağımlılık psikolojisi’nin ideolojik anlamda aşılması için; ‘bizim dışımızda gelişene biz yön veriyoruz’ anlayışı gelişir. Oysa dünya liberal, devrim stratejisi liberal, dünya devletçi, devrim stratejisi devletçi olmaktadır. Bu strateji değişimi ise ‘çağa uyumlu’ olmak biçiminde meşrulaştırılmaktadır.

Aydemir’de devrimin tek felsefesi pragmatizmdir. Ayrıca o devrimin dışsal ve seçkinci tavrını ideolojik olarak en açık biçimde ifşa edendir! Dönemin anti-liberal, anti-demokratik söylemi de Aydemir’le aynı biçimde meşrulaştırılmaktadır.

Türkiye’de ulusal solun-yerli sosyalizmin fikirsel atası olan Aydemir’in seçkinci anlayışını ardıllarında da görmek mümkün!

Recep Peker’e göre ise Türk Devrimi; yeryüzünün en arı ve ‘efendi’ olan Türk milletini, yokluktan varlığa, düşkünlükten üstünlüğe çıkaran evrensel bir hadisedir! Osmanlı, Türkleri ezmiş, Türk milleti utanca düşmüştür!

Bay, egemen, haysiyetli olan Türkleri, zillet, utanç, bağımlı kılan Osmanlı’dır! Devrim bir ulus için köklü değişimler yapar. İstiklal ise ulusun varlığını ve hayatını korur. Bu itibarla devrim ve istiklal birbirini tamamlar. Kurtuluş Savaşı ve Türk Devrimi gericiliğe ve istilaya karşı savaştır! Türk ulusu böylece şerefsiz olmaktan kurtulmuştur!

Saffet Ergin, ulus-devlet olgusuna yoğunlaşır. Ona göre millet; müstakil ve siyasi bir bütün halinde, belirli bir vatanda birlikte yaşayan ve aralarında tarih, dil, adet,inanış, menfaat, ideal olan kültürel bir cemiyettir. Bu tanım, Alman idealizmden neşet bir milliyetçiliktir. Ferdi devlet içinde eriten, insanın doğuştan sosyal olmasını, doğuştan ‘milliyet hissine’ bağlayan anlayış!

Avrupa’da milliyetçiliği inşa eden unsurlar; sanayi devrimi ve romantik edebiyat’tır. Kökleştiren unsurlar ise; aydınlar, okullar ve ordudur. Türk milliyetçiliğini belirleyen unsurlar: Avrupa ve Fransız devrimi ile temas, Kırım savaşı, Türk olmayan unsurların milliyetçilik yapmaları ve Balkan savaşlarıdır.

Kendini koruma ve yaşama hamlesi ile Türk milliyetçiliği doğmuştur, denilebilir. En nihayetinde Engin, milliyetçiliğin yeni bir din olduğunu ikrar eder. Bugün, Türk Tarih Tezleri, Türk milletinin üstünlüğünü ‘bilimsel’ olarak ispat ettiği için, korunma ve yaşama korkusu duymaya gerek yok!

Son olarak M. Esat Bozkurt, devrimin aklın soyutluğundan değil reel şartların zaruretinden ortaya çıktığını söyler. Kitabına ‘inkılap’ adını vermez. ihtilal ile inkılap kavramlarını dil bilgisi itibariyle karşılaştırarak ihtilal demenin daha doğru olduğu sonucuna varır. İhtilal; bir şeyin esasından kaldırılıp yerine yenisinin konmasıdır. İnkılap ise; bir şeyin aslının korunarak başka bir kalıba girmesidir. Devrim, inkılapta değil ihtilalde manasını bulmaktadır.

Aydınlanmacı kavramlar millileştirilir. ‘İnsanlığın’ mukaddes değerleri millî olan değerlerdir: vatan, hürriyet, istiklal, anayasa ve millî namus gibi.

Fransız Devrimi ile gündeme gelen, insanların doğuştan gelen doğal hakları, birden milletin hakları olur. Yapılan ihtilal de milletin en doğal hakkıdır!

 İhtilallerin amacı iyi ve ileriye götürmek olduğuna göre bunun tersi irticadır! İrtica gerileşme olarak görülmektedir. Devrim ilerlemek ve yaşamak, irtica gerilemek ve ölümle eş değerdir!

İlerlemek, yaşamak ‘efendi’ olmaktır. Nitekim egemenliğini kaybetmiş milletler hürriyetlerini özgürlüklerini kaybetmiş, ‘köle’ olmuşlardır. Bozkurt ele alınan eser sahipleri içinde devrimin ilkelerini açıkça, CHP’nin altı oku ile özdeş kılan tek kişidir. Bu diğerlerinde daha örtüktür.

Türk ihtilalinin ortaya çıkmasına neden olan da milletin ‘baylık davasıdır!’ Vatan ve şeref için ölümü göze alanlar aslında ölmezler! M.Kemal, böyle bir insandır. ‘Efendi’dir! ‘Yoku var eden’dir! Türk’ü dışarıda ‘istiklaline ve haysiyetine kavuşturan’dır, içerde ise; Türk milletini en ‘üst otorite yapan’dır.

Görüldüğü üzere, M.Kemal’in yüceltilmesinin sınırı yoktur. 1930’larda modernliğin otoriter ve totaliterliğinin siyasi görünümleri olan faşizm, nasyonel sosyalizm ve sosyalizm ile Kemalizm’in ekonomik ve siyasi, bir çok ortak noktası olduğu ve bunları Kemalizmin ideolglarının da ikrar ettiğini söyleyebiliriz!

Erken Cumhuriyet döneminde Kemalizm’in aydın, ideolog ve düşünürleri tarafından nasıl anlamlaştırıldığını, devrimin nasıl bir ideolojik temele oturtulduğunu ve değerlerimizden nasıl koparılmaya çalışıldığımızı, bir 29 Ekim arefesinde hatırlamaya çalıştık. Başta kendimizi, sonra ailemizi, coşku sarmalıyla kuşatılan çevremizi bu ifsattan koruyalım, inşaallah..

YAZIYA YORUM KAT

11 Yorum