Ergenekon'u sulandırmanın yolları
Sayıları binlerle ifade edilen faili meçhul cinayetler vardı. Milleti iki kutba ayırmak, kutuplardan birinin öfkesini diğerine odaklamak ve o öfkeyi sürekli hale getirmek için işlenmiş suikastler vardı.
Mesela, sırf darbe heveslilerini tahrik etmek için, aralarında çok yakın ilişkilerin varolduğunu herkesin bildiği o günler için amacına da ulaşan Danıştay saldırısı vardı.
Medyatik yöntemler kullanılarak, yargı kullanılarak, sahte şeyhler, sahte tarikatlar kullanılarak yapılmış 'postmodern darbe'miz vardı. Nisbeten özgürlükçü oldukları için isimleri andıçla kirletilmeye çalışılan yazarlar vardı.
Artık varlığını kimsenin inkar edemeyeceği kadar ayan beyan olmuş, bir ara Silahlı Kuvvetler'in içinde kuvvetli rüzgarlar estirmiş ama muvaffak olamamış 'Ayışığı' ve 'Sarıkız' girişimleri vardı.
Bütün bu faili meçhul cinayetlerin, suikastlerin, darbelerin, darbe teşebbüslerinin icrası için işbirliği yapan, içinde emekli veya muvazzaf askerlerin, sözümona avukatların, doçentlerin, profesörlerin, yazar-çizerlerin bulunduğu devasa bir mekanizma vardı.
Bu cinayetler, suikastler işlendiğinde, bu modern ve postmodern darbeler yapıldığında, bütün güçleriyle suikastçinin veya darbecinin istediği yöne odaklanan gazeteler, televizyonlar vardı.
'Di'li geçmiş zaman kullanıyorum ama, bunlar hâlâ var, gerçek ve bu gerçekleri hiç kimse açık bir lisanla inkar edemiyor.
Bunlar, yakın tarihin satıraralarında, kilimin, sedirin, minderlerin altına itilmiş süprüntüler gibi her zaman yeni bir maraza yol açacak mikrop yuvaları halinde kalsın mı kalmasın mı?
Bu suç ağlarını örenler açığa çıkarılsın mı, çıkarılmasın mı?
Mesele bu.
Elbette, 'mikrop yuvaları'nın temizlenmesi, bu uzun süreçte elleri kirlenenlerin açığa çıkarılması, bir çok kimseyi huzursuz ediyor. Bu 'bir çok kimse'nin içinde, güçlü, şöhretli, etkili insanlar da var. Hâlâ andıçlar üretebilecek, sahte peygamberleri istihdam edebilecek, gerekirse medyayı kullanabilecek kadar güçlü insanlar…
Ellerinden geleni artlarına koymuyorlar. Ellerindeki 'vasıta'ları, 'mecra'ları kullanarak, arka plandaki yerle gök arasını dolduran 'hakikat'i örtmek için, ilk bakışta tutarlı görünen detaylara odaklanmayı, kamuoyunu bu detaylara adeta kilitlemeyi başarabiliyorlar.
'Karikatürize' etmek, sulandırmanın yöntemlerinden sadece biri.
Operasyon sürecindeki zaman zaman kamu vicdanını da yaralayan 'insani' sorunlar, elbette, bu çevrelere tabir caizse 'harika' imkanlar sunuyor.
Bazen de, hakikati gölgelemeye yarayan ustaca sorular… Mesela, Ayışığı ve Sarıkız darbe girişimlerinin ortaya çıkmasına yarayan Özden Örnek'in günlükleri gerçekten var mı, yok mu, sorusu.
'Ayışığı ve Sarıkız, var mı yok mu' sorusu değil, Nokta dergisinde ve gazetelerde yayınlanan 'darbe günlükleri gerçekten Özden Örnek'e ait mi değil mi' sorusu…
Son andıçta, medyanın odaklandığı, 'andıçın altındaki Albay Dursun Çiçek'in imzası gerçekten Albay Çiçek'e mi ait' sorusu veya 'belge gerçek mi sahte mi' tartışması da öyle.
Elbette, soruşturma sürecinde bu soruların da cevabı aranmalı, bulunmalı. Ama bence asıl soru, Türk Silahlı Kuvvetleri mensubu olan veya olmayan bazı kimselerin, Ergenekon sürecini tersine çevirmek ve demokrasiye bir darbe daha indirmek için, milleti birbirine düşürmeye ve yanıltmaya yarayacak bir proje hazırlayıp hazırlamadıkları sorusudur.
Söz, sorulardan açıldı, sorularla bitirelim.
İşte, bugünlerde cevaplandırılması elzem olan iki soru:
'Eski ve yeni andıçları üretenlerin yaptıkları yanlarına kâr kalacak mı kalmayacak mı?'
'Darbe girişimleri, andıçlar, layihalar, milleti tehdit etmeye devam edecek mi, etmeyecek mi?'
YENİ ŞAFAK
YAZIYA YORUM KAT