1. YAZARLAR

  2. MUSTAFA SİEL

  3. Ergenekon'dan Fergenekon'a
MUSTAFA SİEL

MUSTAFA SİEL

Yazarın Tüm Yazıları >

Ergenekon'dan Fergenekon'a

22 Mart 2014 Cumartesi 13:06A+A-

Hoşumuza Gitmeyen Şeyler Hoşumuza Gidenlerden Daha Hayırlıdır Genelde

17 Aralık'ta yolsuzluk operasyonu kılıfı altında başlatılan sivil darbe süreci adeta her şeyi alt üst etti, tüm ezberleri bozdu. Düne kadar ak dediklerimizin kara, kara dediklerimizin ak olduğunu ortaya koyduğu gibi, rengi bulanık olanların renklerinin de net olarak ortaya çıkmasına vesile oldu.

Öyle ki şu 3 aylık süreçte belki 30 yılda öğrenebileceğimiz şeyleri öğrenme, 30 yıldır göremediğimiz gerçekleri görme imkanına kavuştuk. Bir musibet bin nasihatten evladır sözü, bir kez daha tecelli etti.

Çok sancılı geçen (ve etkisi azalarak ta olsa aylar ve hatta yıllarca sancılı geçecek) bu süreçte, 2. Bakara Suresi 216. ayette geçen, hoşumuza gitmeyen bir şeyin bizim için hayırlara vesile olmasının kuvvetle muhtemel olduğuna dair ilahi hikmette, bir kez daha tezahür etmiş oldu.

Ergenekon Ergenefos mu Çıktı?

1900'lerin başlarında İttihat Terakki tarafından temelleri atılan ve 1923 yılında pekiştirilen batıcı -laik - ulusalcı kızıl vesayet, AK Parti iktidarının başlamasının ardından geçen 11 yıllık süreçte ciddi anlamda geriletilmişti.

Özellikle son 6 yıllık süreçte Ergenekon diye isimlendirilen bir örgüt üzerinden kızıl vesayete karşı yürütülen bu çabalar neticesi, kızıl vesayetin nefesi neredeyse kesilmiş görünüyordu. Lakin 17 Aralık darbe süreci esnasında etrafa adeta saçılan gerçekler, Ergenekon denen örgüt ve bu örgüte karşı yürütülen yargısal operasyonlar karşısında kafalarda istifhamlar oluşmasına yol açtı, ister istemez.

Öyle ki, aslında böyle bir örgütün olmadığı gibi, kızıl kuvvetlerin asla ve kat'a yasadışı işler ve bilhassa darbe gibi bir işlerinin olmadığı ve olamayacağı ifade edilmeye, 100 yıllık kızıl vesayetin son silahşörleri pürü pak gösterilmeye çalışılıyor bu günlerde.

Daha 3 ay öncesine kadar adeta Roma'yı da Ergenekon yaktı diyecek bir noktadan, bu gün Ergenekon diye bir örgüt yok noktasına gelinmesi üzerinde durulması, bu iki uç nokta arasındaki doğruların ortaya çıkarılması, hak ve adalet ölçülerini esas alan bizler için hem bir şahitlik sorunu, hem de geleceğimizin çizilmesi açısından önemlidir.

Zeytinyağı Gibi Suyun Yüzüne Çıkanlar

Hükümet kanadının milli orduya kumpasa dair açıklamaları ile Ergenekon sanıklarının yapılan yasal düzenlemeler ile dışarıya çıkarılmaları sonucu, kızıl vesayet aşıklarının hemen zeytinyağı gibi suyun yüzüne çıkmaya çalıştıklarını müşahede ettik.

Yok milli ordu melek gibi imiş, yanlış yapmazmış, ordudan daha köklü ve sağlam bir devlet organı yokmuş, orduya isnat edilen suçlamaların hepsi iftira imiş vs. vs.

Ortamı müsait ve gerçekleşmesini mümkün görseler, ordu idareyi ele alsın, çünkü siviller bunu beceremiyor diyerek orduyu göreve çağıracaklar ama; hem halkın ekseriyetinin artık bu taraklarda bezi olmaması, hem dişleri sökülmüş ordunun durumu, hem de kendine güvenen sivil siyasetçiler nedeniyle şimdilik bunu yapamıyorlar ve muhtemelen de yapamayacaklar.

Asker - Yargı - Medya - Bürokrasi Vesayeti Yok mu idi?

Gerçekten garip bir memlekette yaşıyoruz. Bu kadar çarpıtma karşısında, acaba balık hafızalıyız da, yaşadıklarımızı çabucak unutuyor muyuz diye sormuyor değilim zaman zaman kendi kendime.

Öyle ya, sanki daha 5 - 6 sene öncesine kadar laiklik ve Atatürkçülük adına, aslında halkın maaşlı birer işçisi (memuru- emir alanı) olan paşalar, sanki başbakana parmak sallamıyor, başbakan kendisinin (halk adına) amiri değil de, sıradan bir astı gibi davranmıyordu.  Zaten Sarıkız, Ayışığı, Balyoz birer darbe planı değil, filim senaryosu idi.

Sanki Yargıtay başsavcısı İlkokul seviyesinde adeta mizahi mizansenlerle iktidardaki partiye kapatma davası açarak darbe yapmaya çalışmamış, bir avukat ta İslamcılara yıkılmak ve bunun üzerinden bir darbe girişimine yol vermek amaçlı bir eylemle, güpegündüz Danıştayı basıp rastgele hakim öldürmemişti. O saldırgan avukat tevafuken bir polis tarafından yakalanmamış olsa idi, bu gün Türkiye'nin kaderi nasıl çizilmiş olacaktı, hiç düşündük mü?

Kağıttan Kaplana Dönenler

Evet bunların hepsi gerçekti ve kızıl vesayetçiler askerinden hakimine, bürokratından gazeteci ve akademisyenine kadar bir zamanlar kaplandılar bu memlekette. Son 11 yıllık süreçte zayıflatılıp
Ergenekon süreci ile dişlerinin sökülmesi üzerine bu gün kağıttan kaplana döndürülmüş olmaları, eskiden beri kağıttan kaplan oldukları anlamına gelmiyor elbette.

Buraya kadar tamam da, peki Ergenekon ve Balyoz adına yargıya intikal ettirilen iddialar ile yargının verdiği kararlar ne kadarı gerçeği yansıtıyor. Bu konu üzerinde mutlaka durulmalı. Zaten 17 Aralık süreci neticesi, bu konuda gerçekle iddialar arasında uçurumlar olduğuna dair yaygın bir kanaat oluştu kamu vicdanında.

Ergenekon Ve Balyozun Mahiyeti

Bu konudaki kanaatimi kısaca ifade edeyim. Ergenekon diye bir örgüt vardır var olmasına da, iddia edildiği gibi İlker Başbuğ'u bile kapsayacak yaygınlıkta ve büyüklükte değildir. Bir kısım yüksek yargı ve devlet bürokratını etki altında tutacak seviyede, etkileri tüm devlete yaygın olmayan, Danıştay davası gibi sansasyonel eylemlerle halkı ve devlet kurumlarını (özellikle orduyu) manipüle ederek hedeflerine varmaya çalışan bir derin yapılanmadır Ergenekon.

Balyoz darbe planı da, Çetin Doğan zihniyetinde birkaç üst rütbeli askerin hazırladığı ve astlarına dikte ettirdiği bir plan olup, askeri hiyerarşi nedeniyle katılmak zorunda kalan alt rütbelilerin bir kısmı haksız yere ceza almışlardır.

Tüm bu nedenlerle bu iki dava ve benzer davaların yeniden ve gerçekten tarafsız mahkemelerce adil bir şekilde görülmesi ve cari hukuka göre gerçekten suçlu olanlarla olmayanların mutlaka ayıklanması, hak ve adalet ve kamu vicdanının rahatlaması açısından elzemdir. Bu sağlanıncaya kadar da sanıkların tahliye etmeleri doğru bir karardır.

Biz Kızıl Vesayeti Tasfiye Sanıyorduk, Meğer Yeşil Vesayete Yol Düzleniyormuş

İyi ama neden buralara geldik biz. Niye Ergenekon, Balyoz ve benzeri operasyonlarda olay bu kadar dallanıp budaklandırıldı, niye sapla saman karıştırılarak bu haksızlıklar ve mağduriyetler oluşturuldu?

Bülent Arınç'ın dediği gibi, cemaat konusunda bayağı safmışız (iyiniyetli - hüsnü zan anlamında, gerçi kendileri hala saflığını sürdürüyor gibi?). Bu gün ortaya net olarak çıkan fotoğrafta gördüğümüz acı gerçek, biz cemaatin hepimiz adına kızıl vesayeti tasfiye etmeye uğraştığını sanırken, onların kendi yeşil vesayetinin yollarını döşediği imiş.

Bunu yaparken de operasyonları dallanıp budaklandırarak, sapla samanı birbirine karıştırarak, haklı haksızı aynı torbaya doldurup birbirine çarparak bir taşla birkaç kuş vurmuşlar.

Aslında kızıl vesayetin arkasındaki gerçek - derin yerli ve yabancı odakları değil, oluşturmaya çalıştıkları yeşil vesayete engel olmaya çalışan yada olabilecek olan  askeri ve sivil bürokrasi ile yargı ve basın mensuplarını tasfiye ederken, bu süreçte yaptıkları aşırılıklara duyulan tepkileri Erdoğan'ın üzerine yönlendirmişler.

Bu şekilde laik ve İslami kesimlerden vesayetlerine engel olabilecek tüm fiili ve potansiyel rakiplerini, hem de birbirlerine vurmak suretiyle zayıflatmaya çalışmışlar. Bir taşla iki - üç kuş vuran derin cemaat, hem laikleri uyutmuş, hem İslamcıları ve hem de hükümet ile destekçisi halkı.

Cambaza Bak Cambaza

Hani meşhur bir misal vardır. Yankesiciler seyircilerin dikkatini ip üzerinde yürüyen cambaza çekip çaktırmadan ceplerini boşaltırlar ya. Derin cemaatte aynısı yapmış. Ergenekonculara bak Ergenekonculara diyerek İslamcıların dikkatini Ergenekonculara, laiklerin dikkatini de hükümete çekerek, iki tarafında birer cebini boşaltmış.

Bu gün yaşadığımız ses kayıtlarının o günlerde Ergenekoncular için yağdırılmakta olduğunu ve bizi bu kayıtlarla nasıl uyuttuklarını yeni  anlıyoruz. Hoşumuza gitse de gitmese de, maalesef durum bu benim görebildiğim kadarıyla.

17 Aralıkta başlayan yolsuzluk kılıflı darbe sürecinde de aynı taktiğin uygulandığı, yolsuzlukçulara bak yolsuzlukçulara diyerek, hem İslamcıların hem de laiklerin diğer ceplerinin tekrar soyulmaya çalışıldığı bir süreç yaşadığımızda açıktır.

Fakat bu kez İslamcıların ekseriyeti uyanmış ve ceplerine sahip olmuş iken, laikler bir kez daha diğer ceplerini soyduruyorlar ve süreç bittiğinde ceplerinde hiçbir şey kalmayacak gibi görünüyor.

Fergenekon; Yağmurdan Kaçarken Doluya Tutulmak

Kanaatimce artık Türkiye'de kızıl vesayetin dönemi yavaş yavaş kapanmakta olup, kızıl güçlerin eski vesayeti geri getirmelerinin pek mümkün olmadığını düşünüyorum. Lakin bizler 100 yıllık bir vesayet
cenderesinden yavaş yavaşta olsa kurtulmakta olduğumuzu görüp sevinirken, 17 Aralık sürecinde dehşetli bir gerçeğe vakıf olduk.

Ergenekon isimli derin yapıda müşahhaslaşan kızıl vesayet aşama aşama -tedricen tasfiye edilirken, yerine aşama aşama - tedricen mistik Gülenist - Yeşil Vesayetin, yani Fergenekon'un ikame edilmekte olduğu ve her iki odağın arkasındaki gerçek - derin yerli ve yabancı güç odaklarının aynı olduğu gerçeği. Anlaşılan yerli ve yabancı derin güç odakları, başımızdan vesayet cenderesini eksik etmek istemiyorlar.

Üstelik bu yeşil vesayet örgütü, Ergenekon gibi dar ve tüm toplum ve devlete sirayet edememiş bir yapı değil görebildiğimiz kadarıyla. Adeta toplumun ve devletin kılcal damarlarına kadar sirayet etmiş, kilit noktaları ele geçirmiş bir yapı olduğu ortaya çıkmış durumda, hem de gerçeği görmek isteyen herkesin görebileceği bir netlikte.

Bu yapının Ergenekon (yada kızıl vesayetçilerden) daha cüretkar, daha kanun ve hukuk tanımaz, daha kumpasçı, daha fütursuz olduğunu da gördük ve görüyoruz.

Hülasa, biz son 10 yıldır yağmurdan kaçarken doluya tutulmakta, Ergenekon'dan kaçarken daha dehşetli bir canavarın inine - Fergenekon'a gitmekte imişiz.

Artık Asıl Mesele Ergenekon Değil, Fergenekon'dur

17 Aralık darbe süreci hala devam ediyor. Darbeciler devlet üzerinde 30 yıllık süreçte zaten kısmen tesis ettikleri yeşil vesayetlerini, Erdoğan'ı devirerek tam olarak gerçekleştirmek hedefinden henüz vaz geçmiş değiller.

Dünya ve Türkiye'nin mevcut konjonktürü gereği, bundan sonra Ergenekon zihniyeti vesayetin esas aktörü olamaz ve Türkiye'de yeniden kızıl vesayet tesis edilemez. Ya vesayet arzusundan vaz geçer ve normalleşir yada olsa olsa Fergenekon'un yedek gücü olarak vesayetten kısmi pay alabilir. Görebildiğim kadarıyla Ergenekoncu zihniyet bu yeni dönemde alacağı pozisyon hakkında henüz kararını verememiş, iki arada bir derede kalmış durumda.

Dolayısıyla bu kritik günler Ergenekon'la ve Ergenekon zihniyetiyle uğraşarak zaman ve güç kaybetmenin zamanı değildir. Şu anda Fergenekon'la uğraşılmalı, kısmen kurmuş olup, tam anlamıyla gerçekleştirmeye çalıştığı Yeşil Vesayeti defetmeye harcanmalıdır bütün zaman ve imkanlar. Ki 100 yıllık bir kızıl vesayetin ardından, bir 10 - 20 yılda yeşil vesayetin cenderesinde kıvranmayalım.

YAZIYA YORUM KAT

1 Yorum