Ergenekoncular mı özgürlükçüler mi rektör olsun?
Yirmibirinci yüzyılda, hem de üniversitelerde, bir 'ortaçağ düzeni' kurabileceklerini sananlar, değişimin toplumsal ve siyasal dinamikleriyle iktidarları ellerinden uçup giderken hezeyan halindeler.
Yeni rektör atamalarıyla üniversite yönetimlerine 'özgürlükçü' öğretim üyeleri atanıyormuş! Ne sanıyordunuz, üniversitelerde kurduğunuz karanlık baskı rejiminin ilelebet süreceğini mi? Özgürlük, adalet ve eşitlik fikrini yok edebileceğinizi mi? Bilim adamlarının 'kışla düzeni'nde emir komuta zinciri içinde resmi ideolojinin mabedine taş taşımaya razı olacaklarını mı? İkna odalarında aşağıladığınız öğrencilerin hukuk, adalet ve eşitlik taleplerinin toplumda karşılık bulmasını engelleyebileceğinizi mi? Öyleyse, o sözünü ettiğiniz 'aydınlanma'yı da 'modernite'yi de hiç mi hiç anlamamışsınız.
Kimse kusura bakmasın, faşizm biteli yarım asır oldu. Meraklısı 'zaman makinesi' icat edip, gidebilir 1930'lara. Artık bu ülke çok daha iyisini hak ediyor. Üniversitede özgürlükten korkuyorlar; özgürlükçü hocaların yönetimde söz sahibi olması telaş nedeni... İstiyorlar ki Kemal Gürüz ve Erdoğan Teziç dönemleri devam etsin; rektörler 'ordu göreve' pankartlarıyla gösteriler yapsınlar, darbeci paşaların emir komutaları altında üniversiteyi kışlaya çevirsinler, hatta Veli Küçük'e telefonda 'Bir emriniz var mı?' diye tekmil versinler! Madem Ergenekon konuşuyoruz şu sıralar, soralım: Ergenekon'un üniversitelerde giriştiği 'psikolojik operasyon' kimlerin YÖK başkanlığı ve rektörlükleri döneminde sergilendi? Ergenekon örgütünün sivil toplum uzantılarının ve emekli askerî personelin kampüslerde cirit atmasına kimler, nasıl, neden imkân tanıdılar?
Kimse kusura bakmasın, üniversiteleri Ergenekoncular değil özgürlükçü öğretim üyeleri yönetecek tabii ki. Haber yapıyorlar koca koca puntolarla; yeni kurulan 23 üniversite için önerilen 69 rektör adayından 36'sı 'üniversitede özgürlük bildirisi'ne imza atanlardanmış. Ne olmuş yani? Üniversiteyi, 'düşünce, ifade, din ve inanç özgürlükleri ile eğitim ve öğretim gibi en temel insan hakları karşısında yasakçı değil özgürlükçü bir tavır alması gereken kurumlar' olarak niteleyen öğretim üyeleri rektör olamayacak mı? 'İstisnasız her demokratik ülkede olduğu gibi üniversitelerimizde de kılık-kıyafet serbestliğinin; hiçbir din, inanç, düşünce, ırk, grup ve cinsiyet ayrımı yapılmaksızın bütün öğrencilere tanınması gerektiği'ni söyleyenler üniversiteleri yönetemezler mi?
Kimse kusura bakmasın, Türkiye demokratikleştikçe, Avrupalılaştıkça, dünya ile bütünleştikçe üniversitelerin otoriter, içe kapanmacı ve ulusalcı anakronik bir 'hizip'in yönetiminde kalması da düşünülemez. Kimse bunu başaramaz. Toplumun belki de en eleştirel, en özgürlükçü, en akılcı kesimini oluşturan üniversitelerin özgürlük, adalet ve eşitlik ülküsüne direnen 'gerici' kurumlara dönüştürülmesi ve bunun devam ettirilmesi mümkün olamaz. Üniversitede özgürlük bildirisine imza atan öğretim üyeleri karanlık bir dönemde üniversitelerin onuru oldular; bu bir imza listesi değildi sadece, üniversitenin onur listesiydi. Son on yıldır derin bir operasyona maruz bırakılan üniversitelerde hâlâ bir 'ışık' olduğunu bize gösterdikleri için onlara minnettarız. Yeni üniversiteleri özgürlük, adalet ve eşitlik fikri üzerine kurdukları, özgür düşüncenin ve eleştirel aklın önünü açtıkları sürece de minnettarlığımız artacak.
Son olarak şunu da belirtelim: 'Üniversitede özgürlük' bildirisine imza atanların çok büyük bölümünü genç akademisyenler oluşturuyordu. Bu onur listesine adını yazdıran cesur ve genç akademisyenlerden bazılarına doçentlik ve profesörlük atamalarında özellikle 'zorluklar' çıkarıldığını duyuyoruz. Üniversitelerde hâlâ var olan 'özgürlük düşmanları'na buradan duyuralım; hukuku ve 'akademik etik'i çiğneyenler yaptıklarından utanacaklar. Bugün değilse, yarın... Üniversiteler, kifayetsiz despotlara ve Ergenekonculara göz kırpanlara teslim olmayacak.
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT