Ergenekon ve ölüm öpücüğü
Arkadaşım Orhan Kemal Cengiz, Ergenekon Davası’nın geldiği noktaya ilişkin endişelerini yazmıştı. Ayıptır söylemesi, Ertuğrul Özkök onu övmüş.
Bugüne kadar onun tarafından övülüp de iflah olan var mı bilmiyorum. Niceleri onun kondurduğu öpücükle ruhunu kaybetti, onun verdiği “iyi yazar” payesiyle vicdanından oldu.
Onun tarafından olumlanmak kimse için iyi değil. Bir insan hakları savunucusu içinse hiç değil.
Nitekim Orhan da “tivit”inde “... onun tarafından övülmek ne kötü bir duygu. Ergenekon’daki saçmalıkların bizi getirdiği duruma bakın” demiş.
Arkadaşları da “üzülme”, “olur böyle şeyler” gibi mesajlarla, teselli ediyor.
***
Ergenekon Davası’nı itibarsızlaştırmaya çalışanlar, onun ardındaki kamuoyu desteğini çözmeye çalışanlar, artık sık sık insan hakları savunucularının, yani Ergenekon’un doğal düşmanlarının ardına sığınıyorlar. Mahkeme’ye taş atarken onların suretini veya argümanlarını kullanıyorlar. Çünkü baştan beri dillendirdikleri inkarın faydasız olduğunu, kendi sözlerinin artık hiçbir inandırıcılığının kalmadığını biliyorlar.
Öte yandan, insan hakları savunucularının, suçlunun cezalandırılması için uğraş verirken aynı zamanda onun da hakkını savunacaklarını, dolayısıyla onların sözlerini cımbızladıklarında çok “malzeme” bulacaklarını da biliyorlar.
Gerçi bunu yaptıklarında, Ergenekon Davası’nı önemseyen ve tam da bu yüzden ondaki bazı uygulamaları eleştirenlerin söylemine teslim oluyorlar. Ama mızrağın çuvala sığmadığı bir dönemde Dava’yı itibarsızlaştırmak için galiba başka çareleri yok.
***
Ama onları geçelim, davaya gelelim.
Dezenformasyon, manipüle edecek veya abartacak bir hakikat parçacığına ihtiyaç duyar. En tetikçi gazete, en başarılı siyasal iletişimci bile bu olmadan başaramaz.
Ergenekon Davası’nın hata götürmezliği de buradan geliyor.
Ahmet Şık’ın kitabının aranması için matbaanın basılması ve kitabın silindiğine ilişkin haberler iki bakımdan kaygı verici. İlki ve asıl önemlisi, Mahkeme bu konuda tatmin edici bir açıklama yapmadığı sürece bu bir hak ihlali olarak görünüyor (Ergenekon tarafından talimatla yazdırılmış olsa dahi, tek başına bu, ifade özgürlüğü açısından, bir kitabı yasaklama gerekçesi olmaz). İkincisi ise ortada yarın duyduğumuzda ikna olacağımız bir suç olsa dahi, Dava’nın derinleşmesi gereken onca kanlı dehliz varken, öncelik sıralaması bakımdan yanlış bir adımı ifade ediyor.
***
Mahkeme’ye yönelik eleştirilere sitem eden ve “yarın mahcup olacaksınız” diyen arkadaşlara da sözüm şu: Bu kaygılar yanlış olabilir ama bugün biz, bize yanlış olarak görüneni söyleriz.
Ergenekon Davasına özü itibarıyla sahip çıkmak, Mahkeme’ye koşulsuz güven anlamına gelmiyor. Eğer insan hakları savunucusu iseniz, mutlak güven duyacağınız hiçbir devlet ve hiçbir mahkeme yoktur.
Ben ilk kez bir davadan, Ergenekon Davası’ndan umutluyum. Ve tam da bu yüzden ihtiyatlıyım. Orhan da öyle. Ve inanın bu yaklaşım en sağlıklısıdır, birilerinin sömüreceğini açıkça bilsek dahi...
Not: “Her şey var, Vendetta yok” diyor Özkök. Yani İspanya’da demokrasiye geçiş, geçmişin rövanşı şeklinde olmamış. Bu tartışılır, ama bir şey daha yoktu İspanya’da geçiş sürecinde: Hürriyet yoktu. Süreci baltalamaya uğraşan en Frankist gazete Alcázar’dı; ki o da Hürriyet’in muadili olmak için fazla dobraydı. Eğer orada Hürriyet olsaydı, hiç kuşku yok ki demokrasiye geçiş çok daha uzun ve sancılı olurdu, belki de olmazdı...
STAR
YAZIYA YORUM KAT