Ergenekon ve belgeleri
Belli olduğu günden beri iddianameyi okuyorum. 2 bin500 sayfalık, üstelik kötü bir Türkçe ile, özensiz biçimde yazılmış, sık sık tekrarlara başvurulan bir metni okumak hiç de kolay değil.
Atlaya atlaya okumak da mümkün değil, çünkü bir cümlenin bir yerinde bir şey gizli oluyor, onu bulup çıkarmak için de atlamadan satır satır, kelime kelime okumak gerekiyor.
Tam iddianame bitti, arkadaşlar bu kez iddianamenin ekinde yer alan belge klasörlerini getirdiler, son iki gündür onları tarıyorum ama henüz işin başında sayılırım.
Pek çok meslektaşım, iddianameyle ilgili izlenimlerini, kişisel kanaatlerini yazmaktan çekinmediler. Elbette bende de gerek Ergenekon örgütü hakkında ve gerekse onunla ilgili iddianame konusunda hem izlenim oluştu hem de çeşitli kanaatlerim var. Bu izlenim ve kanaatlerimi özel sohbetlerde zaman zaman etrafa aktarsam da buraya yazmak istemiyorum.
İstemiyorum, çünkü burada içeriği siyasete ve hepimizin bir demokrasi içinde yaşayıp yaşamayacağımıza değse de, sonuçta bir Ağır Ceza yargılamasından söz ediyoruz. Yargılama mahkemede olur, gazete sayfasında veya köşesinde değil. Benim iddianameyi kuvvetlendirmeye çalışmak veya çürütmeye çalışmak gibi bir işe girişmemi kimse beklemesin. Bunlar savcıların ve savunma avukatlarının işi. Benim ve bu gazetenin tek yapacağı şey, iddianame ile eklerindeki haber niteliği taşıyan, bize ikna edici gelen, bizim başka kaynaklardan denetleyip doğruluğunu teyit edebilir gibi gözüktüğümüz şeyleri yayımlamak. Ondan ötesine, spekülatif içerikli ihbar mektuplarına veya tanık ifadelerine girmemiz beklenmesin.
Bakın mesela bugün manşetten yayımladığımız belgeler...
Bu belgeler, Ergenekon tutuklularından birinin evinden, onlarca suikast silahları, patlayıcılar ve başka şeylerle birlikte bulundu.
Belgeler, maalesef iç güvenlikle ilgilenen bir resmi devlet kurumunun hazırladığı belgeler. Bu belgelerde, İstanbul’un ilçe ilçe fişlendiği, bakkal ve berberler dahil pek çok kişinin şu veya bu terör örgütünün ‘adamı’ olarak, şu veya bu tarikatın bağlısı olarak gösterildiğini görüyoruz.
Neyse, konumuz bu değil. Konumuz, böyle bir belgenin varlığı.
Birincisi, böyle bir fişleme çalışması yapmak, vatandaşları bir mahkeme tarafından mahkûm edilmedikleri halde şu veya bu terör örgütüyle ilişkili göstermek yasalara uygun mudur?
İkincisi, haklarında suç izafe edilen bu insanlar hakkında, o fişleri düzenleyen kişiler ve kurum tarafından ne gibi bir adli işlem yapılmıştır? Beyoğlu’ndaki falanca kitapçı dükkânı DHKP-C’ye aitse ve bunu güvenlik görevlileri biliyorsa neden konuyu savcılığa intikal ettirmemiştir? Ettirdiyse ne gibi bir sonuç alınmıştır?
Üçüncüsü, istihbari amaçlarla ama kesinlikle yasadışı, hukuk dışı bir biçimde tutulmuş olan bu fişler nasıl oluyor da bir Ergenekon tutuklusunun evinde çıkıyor? Burada adı PKK’lı veya DHKP-C’li diye geçen bir berbere, bir bakkala, bir sanayiciye, bir dernek yöneticisine bu sebeple suikast düzenlense ne olacak? (Sadece 10 yıl önce bu çeşit bir suikastı işleten insan da, biliyorsunuz Ergenekon sanıkları arasında.)
Dördüncüsü, kim yaptı bu fişlemeyi? Bizim tahminden de öte geçen bazı bilgilerimiz var ama belgenin resmen doğrulanması daha önemli. Yok mu demokrasiye ve insan haklarına inancı tam bir milletvekili Meclis’te, İçişleri Bakanı’na bir önergeyle bu fişleri soracak? Yok mu Meclis’te bir insan hakları komisyonu, bu fişlemeyi insan hakları açısından inceleyecek?
Ha gayret!
RADİKAL
YAZIYA YORUM KAT