Ergenekon 'Cinayet'ten giderek çözülmeli
Bir darbe planı daha ortaya çıkarıldı. Bunun da adı “Eldiven”miş. Plan şöyle imiş: “Erdoğan hükümeti birçok cepheden yıpratılıp AKP bölündükten sonra, 'Eldivenli Yumruk' indirilecekti. Bu aşama şemada 'Dönüş Mümkün Değil' sözüyle ifade edildi...”
İyi güzel de, başına “Eldivenli Yumruk” indirilirken bu ülkenin hükümetinin ellerini cebinden çıkartmaması nasıl sağlanacaktı?
İki emekli orgeneralin etrafında toplanmış bir takım emekli subaylar, bir takım “sözde sivil toplum” yöneticileri, yeterli miktarda sabıka dosyası kabarık kişi bir araya gelerek “Eldivenli Yumruk”u hükümetin başına indirip darbe yapacaktı...
Sizi bilmem ama ben, bu hikayelerle (uydurma olduklarını söylemiyorum) karşılaşınca,“Devlet ve toplum olarak hepten hükümetsiz kalmışız da haberimiz yokmuş” demeden edemiyorum!
Hatta, bu hikayeler karşısında hükümetin kafası atmış olarak “Siz nasıl olur da bu ülkenin hükümetini bu derece acz içinde gösterirsiniz” diyerek celâllenmemesine de şaşıyorum.
Sanırsınız ki Türkiye Cumhuriyeti'nin aklına esen generalin “Eldivenli Yumruk”unu masaya indirdiği Afrika'daki bazı yönetimlerden farkı yoktur. İki orgeneralin etrafına topladığı ve gerçek bir “hukuk devleti”nde kaçacak delik bulması imkansız bir heyetle gerçekleşmesi mümkün darbe planları yapması bu ülkede de son derece tabii karşılanmalıdır.
Bunları söylerken bugüne kadar karşılaştığımız çok sayıda darbe ve darbe teşebbüsünü unuttuğum sanılmasın. Ama gerçekleşen veya yoldan dönen bu gelişmelerin TSK'nın emir-komuta zinciri çizgisinde gerçekleştiğini de siz unutmayın. Tamam belki 27 Mayıs'ın albayları hatırlanarak “emir-komuta zinciri”nin varlığına itiraz edilebilir. Ama o 27 Mayıs'tı ve çok geride kaldı. Söz konusu “zincir”in 12 Eylül'den itibaren titizlikle korunduğunu ileri sürebiliriz.
Neyse, bu konunun biraz daha derinlemesine gözdan geçirilmesini bugünlerde kimi yayın organlarında karşımıza çıkan “Bu sürecin (Ergenekon dosyası kastediliyor. K.B.) önünü büyük ölçüde TSK'nın hukuktan yana tutumu açtı” şeklindeki yorumların ışığında bir başka yazıya bırakıp dönelim tekrar Ergenekon'un üzerine “darbe” mi yoksa “terör” suçmasından dolayı mı gitmenin daha yerinde olduğu sorusuna.
Taraf'tan Yıldıray Uğur, dünkü yazısında, “Hrant Dink'in katillerini yargılayabilecek büyüklükte ve güçte bir mahkememiz henüz yok” dedikten sonra avukat Fethiye Çetin'in benzer bir açıklamasını aktarıyordu:
“Ergenekoncuların Dink cinayetinin hazırlık sürecinde çok büyük rolü var. Bu büyük bir fırsat. Dink cinayetiyle Ergenekon'un kalbine girilebilir.”
Bu sözler etrafında dönmekte olduğum fikri kısa yoldan çok iyi açıklıyor. Ergenekon tutuklularının Hrant'ın sağlığında ve cinayetten sonraki açıklamalarını, tavırlarını hatırlayın. Demek ki “Ergenekon” adı verilen ve tutukluları arasında cinayet makinelerini de barındıran tedhiş örgütünün davası eğer ortaya Hrant Dink cinayetiyle ilgili ikna edici sonuc ve kararlar çıkarmadan kapanır ve süreç tamamen “darbe” faslına dümen kırarsa, bir kez daha aldatıldık demektir.
Israrım bu yüzden. “Ergenekon” davası “darbeye teşebbüs” fiilinden çok önce, ülkenin karşılaştığı bir dizi cinayet ve tedhiş eylemlerinin nasıl kurulup işlediğini -ve bundan böyle niçin işleyemeyeceğini- anlatmalıdır bize.
Tekrarında fayda var herhalde: İşin “darbe” faslının anlaşılması ve giderilmesi bugünkünden bambaşka bir “dosya”nın hazırlanmasını gerektiriyor; “emir-komuta zincirinin korunması” meselesini unutmayan bir bambaşkalık tabii ki...
YENİ ŞAFAK
YAZIYA YORUM KAT