Ergenekon açmazı
Ergenekon, Kontrgerilla'nın içinden çıkma..
Yapılanması da ABD / NATO Talimnamesi'ne göre kuruldu.
Batı, soğuk savaş sonrası bu yapıları büyük ölçüde tasfiye etti. Türkiye, tasfiye etmedi/edemedi..
Etmedi, çünkü çok büyük ve yaygın bir örgüttü ve hâlâ da etkin ve aktifler..
Rejimin omurgasını oluşturuyorlardı..
Kızıl tehlike alarmı geçse de, yeşil tehlike devam ediyordu..
İşin içinde Ordu vardı, üstelik darbelere alışmış bir ordu ve sürekli darbe şartları oluşturuluyordu..
Yapı, uyuşturucu, Terör ve Masonik örgütlerle iç içe geçmişti..
AB ve NATO’nun yeniden yapılanması sürecinde, örgüt içi unsurlar, yeni arayışlara yöneldiler..
Bu arayışlar onları farklı mecralara savurdu.. AB/ABD ayrışması, ABD derin devletinin kendi içinden bölünmesi, bütün hesapları altüst etti.
Görünen o ki; bizim Ergenekoncular, Tapınak Şövalyelerine öykünmüşler. Kökü, MÖ'sine dayanan Ergenekon efsanesinden yola çıkıp kendilerine göre bir BOP ve yeni bir dünya düzeni inşaa etmek istiyorlar..
Mustafa Kemal de buna benzer bir arayışa girmişti bir dönem. Mayatek raporu ya da Güneş dil teorisi neyin nesi idi. Ya da Tarih tasavvuru.. Eti ve Sümerlere duyulan ilgi..
Ergenekoncuların kilisede buluşmaları da tapınakçılara bir öykünme olmasın sakın..
Bakın bunlar hakkında basında yer alan yorumlarda neler deniyor: Nazizmin doğuşundan kayıp kıta, Mu uygarlığına, Mu'nun dört büyük enerjisine, Hindistan'da bulunduğu söylenen nükleer saldırı kalıntılarından Mu uygarlığının nükleer silahlarla yok olduğu söylentisine, buradan kurtulan ‘seçilmişler’den bugünkü Uygurlar'ın söz konusu uygarlıktan kalma olduğuna ‘Hint'teki Tevrat’tan Agartalı olmanın kurallarına, iç içe yaşadığımız ama dördüncü boyutta oldukları için göremediğimizden Dabbet'ul Arz'a, ölümsüzlük efsanesinden Hazar efsanelerine, Ari ırk arayışlarına kadar ne çok bilmemiz gereken şey çıktı ortaya. (Ne mutlu Türküm diyene, ya da bir Türk dünyaya bedeldir anlayışı. Olmadı: Dünya Türk olsuna varana kadar) Hint mistizminden ezoterizme, Nazi karargâhlarında bulunan Alman üniformalı Tibetliler'den Kabbala'ya, Himalayalar'da olduğu iddia edilen hayali cennet Şangri La'dan okyanus altında ya da Orta Asya'nın altında olduğu hayal edilen Agarta'ya, gizli/gizemli tarikatlardan bu tarikatların yönettiği devlet ve güçlere, Hitler'den sonra ABD'nin sahiplendiği tek dünya hükümranlığından Thule örgütüne, Grönland'daki Thule hava üssünden bu isimle Zülkarneyn peygamber arasında bağlantı kuranlara ve ‘gamalı haç’a kadar bilinen, daha doğrusu bilinemeyen ne varsa hepsi ortaya döküldü.. ‘Kutsal Dağ’ ve ‘Dünyanın Merkezi’nin neresi olduğuna, ‘ataların kutsal mağaraları’ndan ‘gizli ülke’ inanışlarına, Agarta ile Şambala çatışmasından ‘Aydoğan Vatandaş’ bu konuda birçok şey yazdı..
Geçmişi bir kenara bırakalım, geleceğe dönük bir kıyamet teolojisi de içeriyor bu yapı..
Tarihin sonu, dünyanın sonu, hepsi bu ütopyayla ilgili. Medeniyetlerarası savaş ise aynı teolojiye göre kaçınılmaz.
Adına ister Melheme-i Kübra deyin, ister Armegedon deyin, tarihin sonunu getirecek bir savaş öncesi ezoterik bir kamplaşma bu yapılar..
Ergenekon kendine mitolojik bir kök ararken, yakın tarihteki örgütsel referansının İttihat ve Terakki olduğu açık. Bu örgütün Osmanlı'ya neye mâl olduğu da. Cumhuriyet'in ilk yıllarındaki çizgisi, ardından İsmet Paşa dönemindeki politikaları da biliyoruz. Açık oy, gizli tasnif, İstiklal Mahkemeleri vs.. Ardından 60 sonrası darbeler dönemi. Mosonik bir örgütlenme modeli ile karşı karşıyayız. Üstelik acemice!
Tam da kendilerine tarihi bir arka plan ararken, başlamadan bittiler..
İşte geldikleri nokta:
ADD'nin Mustafa Kemal’i, Komünistlerin müttefiki gibi gösteriliyor.. Kadıköy mitinginden ekranlara yansıyan görüntü, Ergenekon'un bir başka yüzünü seriyor gözler önüne: “Antiemperyalist Birinci Kurtuluş Savaşımızın önder ve en büyük müttefiki Mustafa Kemal - Lenin!”
Ergenekon'un avukatlığını yapan Yalçın Küçük ise bir zamanlar Mustafa Kemal'i, “Emperyalist Türkiye” isimli kitabında şu şekilde tavsif ediyordu: “Eğer bir kimse Mustafa Kemal'i ‘sevecen’ gösterirse bir başkasının filmini yapmış olur. Mustafa Kemal çok vesveseli, hep kıstırılmışlık kompleksi içinde yaşayan, sevgisiz bir insandır. Annesini sevmez... Annesinin cenazesine gitmiyor. Sevgisiz ve acımasızdır. Maliye Nazırı Mehmet Cavit'i astırdığı akşam bir balo düzenlemeye dikkat ediyor”, “Sevgiyi bilmeyen, acımayı bilmeyen, kimseye güvenmeyen, herkesi kendine karşı komplo hazırlayıcısı olarak gören, bir ‘aydınlanmamacı despot’ olan Mustafa Kemal'i hiçbir romancı ya da yönetmenin sevimli yapabileceğine ihtimal vermiyorum. En gerçekçi film, müthiş İvan'ın başarısız bir kopyası olabilir”, “Kemal, çok küçük istisnadan birisidir ve ordu içinde İngiliz politikasını temsil ediyor. Londra bu dönemde, bu bölgede, en büyük tehlike olarak birbirleriyle iç içe saydığı Bolşeviklerle İttihatçılığı görüyor. Kemal Paşa bunlara karşı misyonla ve gayet açık olarak, Büyük Britanya işgal kuvvetlerinden vize alarak gidiyor. Örnek olsun, İngilizlerin kendilerine karşı direnen Altıncı Ordu Kumandanı Ali İhsan Sabis'i görevden alarak yerine Mustafa Kemal'i atamak istedikleri belgelerle kesindir.” Bunları yazanlar şimdi Ulusalcıların safındalar.. Birilerinin bu konuya açıklık getirmesi gerek..
Göreceksiniz, yakında Kürtlerin Ergenekonu da ortaya çıkacak!..
Dün öyle, bugün böyle, peki ya yarın?
Bunlar Licio Gelli’nin P2 Locasına benziyor. Onun kötü bir kopyası..
Bu kadar inatçılıkları belki de korkularından dolayıdır..
Önümüzdeki günler çok zor da olsa, Ergenekon macerası için sonun başlangıcı.. Ben bu maceranın toplumdaki yankısını gazetelerin tirajlarından okuyorum.
Hürriyet ve Cumhuriyet sürekli tiraj kaybediyor.. Durum yeterince açık ve net değil mi?..
Selam ve dua ile..
VAKİT
YAZIYA YORUM KAT