Erdoğan’ın İslam ulemasıyla buluşması
Yasin Aktay, Mehmet Görmez öncülüğündeki alimlerin Cumhurbaşkanı Erdoğan ile gerçekleştirdikleri görüşmeyi değerlendiriyor.
Yasin Aktay / Yeni Şafak
Erdoğan’ın İslam ulemasıyla buluşması
Geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan dünyanın tanınmış İslam alimlerinden oluşan bir heyeti Külliye’de ağırladı. Toplantı İslam alimlerinin talebi üzerine gerçekleşti. Talebin ilk amacı, öncelikle 28 Mayıs’ta Cumhurbaşkanlığına yeniden seçilen Erdoğan’ı tebrik, kendisine İslam dünyasının gündemindeki bazı meseleleri arz ve izah ve bilhassa Türkiye’nin İslam dünyasının meselelerine karşı sergilediği hassasiyet ve siyaset dolayısıyla teşekkür etmekti. İslam Düşünce Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez aracılığıyla iletilen bu talep Enstitü tarafından organize edildi.
İslam Alimlerinin neredeyse tamamının Türkiye’nin başkanlık seçimlerinde Erdoğan’a çok açık bir destek verdikleri ve onun kazanmasına çok ayrı bir anlam yükledikleri çok açıktı. Bu desteği seçimlerden önce değişik vesilelerle seçimlerde oy kullanacak olan insanlara tavsiye ve dua olarak ilan etmekten de geri durmadılar. Erdoğan İslam alimleri için herhangi bir İslam ülkesi veya Arap ülkesindeki herhangi bir yöneticiden çok daha fazlasını ifade ediyor. Bunu onların söylemlerinde, hitaplarında ve dualarında çok açık bir biçimde görmek mümkün. Toplantıya katılanların çoğunu birebir tanıyorum. Hemen hepsi Erdoğan ismi zikredildiğinde gözlerinin parladığını ve hemen dillerinden dünya başarısı ve ahiret akıbeti için en samimi duaların döküldüğüne sürekli her yerde şahit oluyorum.
Yemen İman Üniversitesinin kurucusu, İcazu’l Kuran ve Tıbbı Nebevi üzerine çığır açıcı çalışmaları olan 80 yaşındaki Prof. Abdülmecid el-Zindani’nin, mesela, Erdoğan’a ve Türkiye’ye atfettiği anlam, sergilediği muhabbet kelimelerle ifade edilebilir gibi değil. Dünya Müslüman alimler birliği genel sekreteri İslam İktisadı üzerine çok önemli çalışmaları olan Prof. Ali el-Karadaği, Sudan eski evkaf Bakanı Prof. Esam el-Beşir, Suriye’den Usame El-Rıfai, Muhammed Hasan Heyto, Lübnan’dan 14 ciltlik Nablusi Tefsirinin müellifi Muhammed Ratıb el-Nablusi, Mısır’dan Ömer Abdulkafi, Libya’dan Ali Sallabi, toplantıya katılan alimlerden bazıları. Her biri sahasında birer yıldız olan bu alimlerin Erdoğan tarafından bu düzeyde ağırlanmalarının kuşkusuz sembolik anlamı da çok büyük.
Alimler peygamberin varisleridir. Kuşkusuz emirler ve alimler arasındaki ilişkide alimlerin emirlere hakkı ve hakikati söyleyip tavsiye etmeleri, ilimlerini otorite karşısında eğip bükmemeleri sorumluluğu vardır. Emirlere de peygamberin varisleri olan bu şahsiyetlere kulak vermek, onların ilmi vakarlarını zedelemeden onlardan tavsiyelerini almak vardır. Bu alimlerin çoğu kendi memleketlerinde emirlerine karşı hakikati söylemekten çekinmeyen insanlar, ancak emirleri, siyasetçileri hakkı duymayı önemsemedikleri, hatta duydukları hak ve hakikatlerden rahatsız oldukları için bu alimleri dinlememekle kalmamış onları ülkelerinde yaşayamayacak hale getirmişler.
Onurlandırarak seslerine kulak vermeleri gereken bu alimleri ya hapislere atmış veya ülkelerinden kaçmaya zorlamışlar. Bu alimlerin Erdoğan’a karşı sergiledikleri muhabbetin basitçe otoriteye olan eziklik veya bağlılıktan ibaret olmayışının delilidir bu. Bu alimler otoriteye eyvallah etmediklerini zaten kanıtlamış insanlar. Erdoğan’ı ise gerçekten doğru buldukları ve onu gerçekten çok sevdikleri için onu destekliyor, onun meclisi,
nde bulunmaktan büyük bir mutluluk duyuyorlar.
Erdoğan’ın alimleri ağırlamasına, alimlere her türlü baskıyı, hapisleri, işkenceleri ve zulümleri reva gören bazı ülkelerin medyasında verilen tepkilere bakınca aslında bir fark daha bariz bir biçimde ortaya çıkıyordu. Onların bu zulümleri, mihneleri reva gördükleri peygamber varisleri, Türkiye’de Erdoğan tarafından tam da hak ettikleri saygıyı görüyor. Bu, tam da Erdoğan’ın bütün İslam dünyasında gördüğü teveccühün, muhabbetin ve aldığı duaların sırrıdır.
Toplantıda İslam dünyasının karşı karşıya olduğu sorunlar Ulema tarafından dile getirildi ve Erdoğan’a hem mevcut tutumları ve siyasetleri dolayısıyla teşekkür edildi hem de bu konuda takip edilmesi gereken başka yollara da değinildi.
Türkiye’nin mazlum sığınmacılara verdiği destekle birlikte yaşadıkları sorunlar da dile getirildi, Filistin meselesinde izlediği siyaset, Islamofobi’ye karşı yürüttüğü mücadele ve bilhassa son zamanlarda Kur’an’a yönelik saldırılara karşı alınması gereken tedbirlere değinildi.
Erdoğan da alimlere “20 yıllık iktidarlarımız boyunca ülkemizin meselelerini ne kadar önemsediysek dünyadaki Müslümanların meselelerini de aynı şekilde önemsedik” dedi. Bunda kendilerine Peygamber Efendimizin (s.a.s.)’in “Müslümanların dertleriyle dertlenmeyen onlardan değildir…” hadis-i şerifinin her daim rehberleri olduğunu söyleyen Erdoğan Afrika’da, Sudan’da, Somali’de, Mynmar/Arakan’da Gazze, Filistin ve Kudüs’te Irak’ta, Suriye’de Müslümanların başına gelenlerin hiçbirine karşı kayıtsız kalmadıklarını anlattı. Batı dünyasında İslamofobi ile mücadeleyi daima uluslararası siyasetimizin bir parçası olarak ele aldığımızı, Libya’da, Azerbaycan’da elimizi taşın altına koyarak kardeşlerimizin yanında olduğunu ve Allah sağlık ve imkân verdikçe Müslümanlarla beraber tüm insanlığın refah, huzur ve insanlığın bu noktada esenliği için çalışmayı sürdüreceğimizi anlattı. ’Dünya 5’ten büyüktür’ diyerek bayraklaştırdığımız hak ve adalet mücadelesini kararlılıkla devam ettireceğimizi söyleyerek, bu niyet ve özlemle Afrikalının da Filistinlinin de Bosnalının da Suriyelinin de Arakanlının da Türkistanlının da yanında olacağımızı ive Dünyada zulüm bitene, masumların yüzü gülene, mağdurların gözyaşı dinene kadar bu mücadeleyi sürdüreceğimizi ifade etti.
Erdoğan Türkiye’nin bu rolüne karşılık İslam ümmeti olarak da kardeşliğimizi, her türlü anlaşmazlığın, her türlü fikir ayrılığının üstesinden gelecek güce ve dirayete sahip olduğunu da ifade etti. Ancak bizi asıl üzen meselenin, zorlandığımız konunun Müslüman dünyanın kendi iç ihtilafları, cehalet, tefrika ve fakirlik ile mücadeledeki yetersizlik olduğunu söylerken bu iç ihtilafları çözecek olan en büyük güç, peygamber mirasçısı âlimlerin gücü olduğunu da söyleyerek şöyle devam etti:
“Bu meselelerde âlimler de taraf olurlar ve vahdet için çalışmazlarsa asıl felaket o zaman yaşanır. İşte bugün burada İslâm dünyasındaki âlimlerin öncüleri ile birlikteyiz. Sizlere çok büyük vazifeler düşüyor. Peygamber mirasçısı âlimlere vazifelerini hatırlatacak değilim. Her birinizin bunu en iyi şekilde bildiğinizi biliyorum… Din-i Mübin-i İslâm’a aidiyet sorunu yaşamadan istikbal inşası sizlerin gayretlerine bağlıdır. Özellikle İslâm’ı bir bütün olarak eğitimden kültüre, bilimden teknolojiye, ekonomiden ticarete, aileden sosyal hayata, edebiyattan sanata, emniyetten güven ve istikrara, yönetimden uluslararası siyasete, tarım ve hayvancılıktan şehirleşmeye varıncaya kadar her alanda bu çağın insanına takdim etmek, gelecek nesillerin zihin ve gönül dünyalarına sunmak hepimizin üzerindeki en önemli mesuliyettir. Bunun için ortak aklı daha fazla işletmeye ve istişare kültürünü daha çok yaymaya ihtiyacımız var. Yetişmiş insan gücümüzden daha çok istifade etmeye mecburuz. Dağınıklıktan, parçalanmışlıktan kurtulmak zorundayız. Enerjimizi, gücümüzü birleştirmek durumundayız. Yardımlaşmayı, dayanışmayı, işbirliğini artırmak mecburiyetindeyiz. Nefsaniyeti, enaniyeti, benlik davasını, kibir ve gururu terketmek zorundayız. Bireysel ve toplumsal hayatta en güzel örneklikleri sergilemek ve numune-i imtisal olmak durumundayız.”
HABERE YORUM KAT