“Erdoğan’ı Verin, Bu İş Bitsin”
Türkiye rehin alındı.
Kafamıza silah dayanmış, her gün birimizi öldürüyorlar.
Hayatlarımız rehin alındı.
“Erdoğan'ı verin, bu iş bitsin,” diyorlar.
Hatırlayın bu hafta İngiliz The Times'da yayınlanan PKK lideri ve KCK eş başkanı Cemil Bayık'ın röportajını. “Hedefim Erdoğan'ı devirmek,” diyordu Bayık.
“Erdoğan'ı devirmek istiyoruz. Onun rüyalarının gerçeğe dönüşmesinin önündeki en büyük engel biziz. Eğer Erdoğan bizi saf dışı bırakırsa, kazanır. Erdoğan'ı ve AKP'yi devirmek istiyoruz. Erdoğan ve AKP devrilmedikçe, Türkiye asla demokratik bir ülke olamaz.”
Bize diyor ki PKK lideri Bayık, “Erdoğan'ı verin, Türkiye'yi alın. Erdoğan'ı vermezseniz her gün öleceksiniz.” Bunu PKK lideri söylüyor. Sözüne güvenecek miyiz? Lafına inanacak mıyız?
Yazın başında PKK liderlerinin, HDP yöneticilerinin, TSK'ya gönderdiği mesajları hatırlayın. Şöyle diyorlardı: “Halkın ordusu musunuz, AKP'nin, Saray'ın ordusu mu?” Orduyu darbeye teşvik etmek için her gün asker öldürdüler. Orduyu rehin almaya çalışıp “Erdoğan'ı ver, bu iş bitsin,” dediler.
Sıra yine millete geldi. Şimdi bize diyorlar ki, “Erdoğan'ı vermezseniz, öleceksiniz.” Sokaklarda, otobüs duraklarında, şehir merkezlerinde şehit ettikleri herkesin kanını meşru görüyorlar. Yöntem değiştirip dağdan şehre iniyor, Doğu'dan Batı'ya geliyor, köylerden metropollere yöneliyor, illegal tüm sol örgütlerle birleşip sivilleri hedef alıyor, ihalesini aldıkları Erdoğan'ı devirme projesini layıkıyla yerine getireceklerini iddia ediyorlar.
Hatırlayın, bu proje önce Gezi'yi örgütleyenlere verildi. Toplum, 'aniden diktatör' ilan edilen Erdoğan'a karşı nefretle doldurulmaya çalışıldı. Erdoğan şeytanlaştırıldı. Olmadı. Beceremediler. Ardından sahaya Fethullahçı terör örgütü sürüldü, devletin içine 30 yıl boyunca yerleştirilmiş ajanlar inlerinden çıkıp taşeronluk görevini devraldı. Millete yaptıramadıklarını devletin içinden yapmaya çalıştılar. Olmadı, yine beceremediler. Kobani'yle başlayan süreç PKK'nın, IŞİD'in ihaleyi devralışı oldu. Sırada terör vardı. Şimdi bize, “Seve seve kabul etmiyorsanız, öle öle kabul edeceksiniz” diyorlar. Boyun eğecek miyiz?
Onlar öldürüyor, medyadaki, sosyal medyadaki uzantıları meşrulaştırıyor. Onlar “Erdoğan'ı verin” diyor, uzantıları “Gitmedin ki bitsin,” diye destek veriyor. FETÖ'cüsü, Esadcısı, solcusu, Amerikalısı ve Amerikancısı alkış tutuyor. Bu oyuna gelecek miyiz? Bu tiyatroya el verecek miyiz? Diz çökecek miyiz?
***
Biz diz çökmeyeceğiz.
Peki ya Ak Parti'nin kadroları, siz ne yapacaksınız?
“Biz kısık sesleriz” deyip susmaya devam mı edeceksiniz? “Bize güç ver. Cihat meydanını pehlivansız bırakma Allahım” diyerek şiir okumaya gelince okuyup iş er meydanına çıkmaya, elini taşın altına sokmaya gelince tabanları yağlayacak mısınız?
Gezi'yle biter sandınız, bitmedi. Yerel seçimlerden sonra diner zannettiniz, dinmedi. Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrası rahatlarız dediniz, olmadı. Genel seçimler sondu, artık söner diye düşündünüz, sönmedi. 20 yıl sonrasının büyük ve yeni Türkiye'sini kurmaya soyundunuz, iyiydi, güzeldi, ama önümüzdeki 5 yılın planlarını yapmaya, hem akut hem kalıcı stratejiler geliştirmeye cesaret bile edemediniz. “Erdoğan sihirli değneğini sallar ve nasılsa bizi kurtarır” diye düşündünüz. Erdoğan “Suriye” diyor diye “Suriye” dediniz, “Suriye” ne demek, onu bile idrak edemediniz. Suriye Halep'ti. Suriye Hatay'dı. Anlamadınız. Sizi uyaranları, “toparlanın, bir şey yapalım” diyenleri “ajan” ilan ettiniz. Büyükelçilik önlerine gidip bayrak sallamayı cihat zannettiniz. Nargile üstüne nargile devirirken Suriyeliler için tweet atmayı ümmetçilik bildiniz. Beklediniz. Gaflete düştünüz, tembellik ettiniz. “Koltuk var” deyince hücum ettiniz; “iş var, uğraş var, mücadele var, ter var, emek var, gözyaşı var, kavga var, savaş var,” denince toz olup gittiniz.
Halep'te uyanmadınız, Hama'da, Humus'ta uyanmadınız, Gezi'de sarsıldınız ama yeniden uykuya daldınız, 17-25 Aralık'ta paralelden açılan pozisyonları kapma peşinde cepheyi bıraktınız. Daha acısı, daha acıklısı, Kobani olayları 6-7 Ekim'de Türkiye'ye sıçradığında, “Bu bir test. Yakında gerçeği gelecek” diye sizi uyaranlara, deri koltuklarınızda gerinip, “Ya biz hayal satıyoruz, siz ne anlatıyorsunuz,” diyebildiniz.
Böyle söyleyince bazıları Ak Parti'nin dış politikasını eleştirdiğimi zannediyor, bizi, yıllardır Suriye meselesinin aslını anlatmaya çalışanları, Suriye politikasını yerden yere vuranlarla aynı kefeye koyuyor. Türkiye'nin en asil, en vicdanlı, en ahlaklı politikalarından biriydi Suriye politikası. Suriye politikasını ve ardındaki iradeyi değil, o politikayı uygulamaya koymada beceriksiz olanları, ürkek davrananları, söylem üretip iş üretemeyenleri ve meselenin aslını unutanları eleştiriyorum. Ve onlara son bir umut diyorum ki, uyanın ve terlemeye başlayın. Uyanın, birleşin, birleştirin, yeni cepheler açmayın. Yedi düvel birlik olmuşken, bizi parçalayıp düşmanı sevindirmeyin.
Uyanın. Silkinin. Yoksa biraz daha geç kaldığınızda bir bakacaksınız, çok uzun süredir iç savaştayız. Biraz daha uyuyakaldığınızda, bir uyanacaksınız, biz de mülteci olmuşuz.
Uyanın. Ve kafasına silah dayanmış bu milleti “Erdoğan'ı verin bu iş bitsin” tehdidiyle, “Erdoğan mı vatan mı” manipülasyonuyla baş başa bırakmayın.
YENİ ŞAFAK
YAZIYA YORUM KAT