Erdoğan’ı biçerken...
12 Kasım 2008 Çarşamba 11:21A+A-
Acaba Başbakan'ın çizgisinde bir kırılma mı var?
Acaba Dengir Mir Mehmet Fırat'ın istifası, buna bir tepki mi? Acaba Başbakan, Doğu - Güneydoğu'da "Askere yanaşıp", "devletçi çizgi"ye mi kaydı?
Acaba Abdülkadir Aksu'nun getirilmesi, Cemil Çiçek'le varlığını sürdürdüğü farz edilen "devletçi çizgi"nin tahkimi mi?
Acaba bu, Başbakan'ın yerel seçimleri "Devletçi ağız"la götürme hesabının ürünü mü? Acaba Başbakan'la Cumhurbaşkanı Gül arasında "demokratik hassasiyet" konusunda bir farklılaşma mı mevcut?
Şu anda demokrat - liberal kesim, hemen ağız birliği ile bu soruların hepsine Başbakan hesabına negatif hüküm veriyorlar. Başbakan da, bu yargılara maruz kalmanın tepkisi ile "Sevsinler sizi" diyor. Belki biraz daha "anlaşılma" arzusuyla "Sabır" diyor.
Doğrusu, Dengir Mir Mehmet Fırat'ın istifa gerekçesinin açıklanmasını isterdim. Ben, sayın Fırat'ın zaman zaman net demokratik çıkışlar yapmasını önemsemişimdir. "Kürt meselesi"nde, DTP - PKK çizgisine ve devlet çizgisine karşılık, farklı bir yerde duruşu temsil eden "Kürt asıllı politikacı" kimliği, onu, AK Parti'de önemli hale getirmiştir. Ama acaba son istifa, tam da bu noktadaki değerlendirme ile mi ilgilidir? Bence açıklanmalı. Değilse bu istifanın Başbakan'a "büyük bedel" ödettiği açık.
Sağlık gerekçesi pek inandırıcı bulunmuyor, Kılıçdaroğlu'nun "yolsuzluk" suçlamalarına bağlı bir istifa ise Fırat'a bedel ödetecek nitelikte. Bilelim, istiyorum. Burada ikinci husus, Çiçek ve Aksu'nun durduğu yer meselesinde odaklaşıyor. Öteden beri liberaller, Cemil Çiçek'e ve yer yer de Aksu'ya karşı tavırlı olmuşlardır. Çiçek'i gençliğinden beri tanırım.
Çünkü Mücadele Birliği içinde birlikte bulunduk. Çiçek, İHL kökenli ve Hukuk mezunudur. Siyasette MSP ile yola çıkmış, ANAP'ta rahmetli Özal'a çok yakın olmuş, sonra Mesut Yılmaz'lı yapıya karşı durmuş, ANAP'ta iken Refah'ı desteklemiş, sonra Refah'a geçmiş ve biraz tereddütten sonra AK Parti'nin kurucuları arasında yer almış... Refah'ta iken, izlediğim kadarıyla, Refah liderliğine Özal döneminden beri edindiği tecrübeyle "devletin hassasiyetleri"ni hatırlatmıştır.
Bana göre "devletin hassasiyetleri" demek, "Türkiye'de ne yapılabilir?" sorusunun cevabını vermek demektir. Sanırım Çiçek, "İnsanlar özel ortamlarda çok şeyin yapılabileceğini düşünebilirler ama bu, gelir, bazı güç odaklarına toslar" gibi bir "tercübe"yi seslendirir.
Bunu, AK Parti bünyesinde de yapmış olmalıdır. Zaten AK Parti, bir anlamda, "Hem Türkiye, hem dünya konjonktüründe Türkiye'de bir iktidar ne yapabilir?" sorusunun cevabına göre oluşmuştur.
Belki onun için de Ak Parti liderliği (Ben bununla başlangıçta Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül, Bülent Arınç ve Abdüllatif Şener birlikteliğini kastediyorum) başından itibaren Cemil Çiçek'e, parti ve hükümet bünyesinde en etkili görevleri vermiştir.
Adalet Bakanlığı ki, devletin en hassas olduğu bakanlıklardan biridir. Hükümet sözcülüğü ki, hükümetin dışa yansıyan yüzüdür. ve şimdi Başbakan yardımcılığı ve terörle mücadele üst kurul üyeliği...
Tayyip Erdoğan'ın (buna Sayın Gül dahildir) başından beri, iktidarının, asker, yargı, medya, iş dünyası ve muhalefet gibi iç güç merkezleri ile kuşatıldığını bilmediği düşünülebilir mi? Ayın Tayyip Erdoğan'ın (yine Sayın Gül ile birlikte) ABD ve AB ile ilişkilerin, bir yandan içteki kuşatmayı yarma niteliği taşıdığını, diğer yandan bu ilişkilerin de bir kuşatma haline dönüştüğünü bilmediği düşünülebilir mi?
Bunun adı ateşten gömlektir. Bu ateşten gömleği Cemil Çiçek hatırlatmış olursa, onu devletçi olarak mı görmek gerekir? Bu ortamda Türkiye'nin sancılı alanlarına çözüm getireceksiniz. Sancılı alanlar İslam'la ilişkiler, artı Kürt meselesi... Bunun için devletin hem İslam'a hem Kürt meselesine bakışının değişmesi gerekiyor. Demokratikleşme bu demek. Bunun için devlet bilincinin restore edilmesi gerekiyor.
Onun için bile özel dil üretmek gerekiyor. Ürettiğiniz dilin hem devlet, hem ülkenin Doğusu, hem Batısı tarafından doğru algılanması gerekiyor.
Ama siz, parti olarak, tam da Kürt meselesinin çözümünde elinizde en önemli enstrüman olan İslam'la ilişki açısından devletin boy hedefisiniz. Kapatılma davası, başınızın üzerinde Demokles kılıcı... Amerika sizin nereye gittiğinize bakıyor, Avrupa sizin nereye gittiğinize bakıyor. Böyle bir Türkiye'de Dengir Mir Mehmet Fırat hesabına Tayyip Erdoğan'ı, ardından Cemil Çiçek'i ve Aksu'yu biçmek...
Çözüm mü? Etyen Mahçupyan, Taraf'ta, Başbakan'ın son çizgisini değerlendirdiği yazısının başlığına "Kurnazlık, ahmaklık, sağduyu" kelimelerini koymuş. Epey eleştiri var. Ama sonunda farklı şeyler söylemiş. İşte onlar: "Nitekim Erdoğan da, 'hesapları iyi yapacağız... sabır... hamken meyve yenmez' demiş.
Anlaşılan Başbakan aydın kesimin daha 'gerçekçi' bir Türkiye ve gündem değerlendirmesi yapmasını bekliyor. Bence tamamen haklı... Ama kendisi de bunu sağlayacak sağduyu adımlarını atmamakta sanki inat ediyor." Sağduyu ve gerçekçi Türkiye ve gündem değerlendirmesi... Herkesin yapması gereken bir şey var yani... Biçerken iki kere düşünmek gerekir onun için...
Acaba Abdülkadir Aksu'nun getirilmesi, Cemil Çiçek'le varlığını sürdürdüğü farz edilen "devletçi çizgi"nin tahkimi mi?
Acaba bu, Başbakan'ın yerel seçimleri "Devletçi ağız"la götürme hesabının ürünü mü? Acaba Başbakan'la Cumhurbaşkanı Gül arasında "demokratik hassasiyet" konusunda bir farklılaşma mı mevcut?
Şu anda demokrat - liberal kesim, hemen ağız birliği ile bu soruların hepsine Başbakan hesabına negatif hüküm veriyorlar. Başbakan da, bu yargılara maruz kalmanın tepkisi ile "Sevsinler sizi" diyor. Belki biraz daha "anlaşılma" arzusuyla "Sabır" diyor.
Doğrusu, Dengir Mir Mehmet Fırat'ın istifa gerekçesinin açıklanmasını isterdim. Ben, sayın Fırat'ın zaman zaman net demokratik çıkışlar yapmasını önemsemişimdir. "Kürt meselesi"nde, DTP - PKK çizgisine ve devlet çizgisine karşılık, farklı bir yerde duruşu temsil eden "Kürt asıllı politikacı" kimliği, onu, AK Parti'de önemli hale getirmiştir. Ama acaba son istifa, tam da bu noktadaki değerlendirme ile mi ilgilidir? Bence açıklanmalı. Değilse bu istifanın Başbakan'a "büyük bedel" ödettiği açık.
Sağlık gerekçesi pek inandırıcı bulunmuyor, Kılıçdaroğlu'nun "yolsuzluk" suçlamalarına bağlı bir istifa ise Fırat'a bedel ödetecek nitelikte. Bilelim, istiyorum. Burada ikinci husus, Çiçek ve Aksu'nun durduğu yer meselesinde odaklaşıyor. Öteden beri liberaller, Cemil Çiçek'e ve yer yer de Aksu'ya karşı tavırlı olmuşlardır. Çiçek'i gençliğinden beri tanırım.
Çünkü Mücadele Birliği içinde birlikte bulunduk. Çiçek, İHL kökenli ve Hukuk mezunudur. Siyasette MSP ile yola çıkmış, ANAP'ta rahmetli Özal'a çok yakın olmuş, sonra Mesut Yılmaz'lı yapıya karşı durmuş, ANAP'ta iken Refah'ı desteklemiş, sonra Refah'a geçmiş ve biraz tereddütten sonra AK Parti'nin kurucuları arasında yer almış... Refah'ta iken, izlediğim kadarıyla, Refah liderliğine Özal döneminden beri edindiği tecrübeyle "devletin hassasiyetleri"ni hatırlatmıştır.
Bana göre "devletin hassasiyetleri" demek, "Türkiye'de ne yapılabilir?" sorusunun cevabını vermek demektir. Sanırım Çiçek, "İnsanlar özel ortamlarda çok şeyin yapılabileceğini düşünebilirler ama bu, gelir, bazı güç odaklarına toslar" gibi bir "tercübe"yi seslendirir.
Bunu, AK Parti bünyesinde de yapmış olmalıdır. Zaten AK Parti, bir anlamda, "Hem Türkiye, hem dünya konjonktüründe Türkiye'de bir iktidar ne yapabilir?" sorusunun cevabına göre oluşmuştur.
Belki onun için de Ak Parti liderliği (Ben bununla başlangıçta Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül, Bülent Arınç ve Abdüllatif Şener birlikteliğini kastediyorum) başından itibaren Cemil Çiçek'e, parti ve hükümet bünyesinde en etkili görevleri vermiştir.
Adalet Bakanlığı ki, devletin en hassas olduğu bakanlıklardan biridir. Hükümet sözcülüğü ki, hükümetin dışa yansıyan yüzüdür. ve şimdi Başbakan yardımcılığı ve terörle mücadele üst kurul üyeliği...
Tayyip Erdoğan'ın (buna Sayın Gül dahildir) başından beri, iktidarının, asker, yargı, medya, iş dünyası ve muhalefet gibi iç güç merkezleri ile kuşatıldığını bilmediği düşünülebilir mi? Ayın Tayyip Erdoğan'ın (yine Sayın Gül ile birlikte) ABD ve AB ile ilişkilerin, bir yandan içteki kuşatmayı yarma niteliği taşıdığını, diğer yandan bu ilişkilerin de bir kuşatma haline dönüştüğünü bilmediği düşünülebilir mi?
Bunun adı ateşten gömlektir. Bu ateşten gömleği Cemil Çiçek hatırlatmış olursa, onu devletçi olarak mı görmek gerekir? Bu ortamda Türkiye'nin sancılı alanlarına çözüm getireceksiniz. Sancılı alanlar İslam'la ilişkiler, artı Kürt meselesi... Bunun için devletin hem İslam'a hem Kürt meselesine bakışının değişmesi gerekiyor. Demokratikleşme bu demek. Bunun için devlet bilincinin restore edilmesi gerekiyor.
Onun için bile özel dil üretmek gerekiyor. Ürettiğiniz dilin hem devlet, hem ülkenin Doğusu, hem Batısı tarafından doğru algılanması gerekiyor.
Ama siz, parti olarak, tam da Kürt meselesinin çözümünde elinizde en önemli enstrüman olan İslam'la ilişki açısından devletin boy hedefisiniz. Kapatılma davası, başınızın üzerinde Demokles kılıcı... Amerika sizin nereye gittiğinize bakıyor, Avrupa sizin nereye gittiğinize bakıyor. Böyle bir Türkiye'de Dengir Mir Mehmet Fırat hesabına Tayyip Erdoğan'ı, ardından Cemil Çiçek'i ve Aksu'yu biçmek...
Çözüm mü? Etyen Mahçupyan, Taraf'ta, Başbakan'ın son çizgisini değerlendirdiği yazısının başlığına "Kurnazlık, ahmaklık, sağduyu" kelimelerini koymuş. Epey eleştiri var. Ama sonunda farklı şeyler söylemiş. İşte onlar: "Nitekim Erdoğan da, 'hesapları iyi yapacağız... sabır... hamken meyve yenmez' demiş.
Anlaşılan Başbakan aydın kesimin daha 'gerçekçi' bir Türkiye ve gündem değerlendirmesi yapmasını bekliyor. Bence tamamen haklı... Ama kendisi de bunu sağlayacak sağduyu adımlarını atmamakta sanki inat ediyor." Sağduyu ve gerçekçi Türkiye ve gündem değerlendirmesi... Herkesin yapması gereken bir şey var yani... Biçerken iki kere düşünmek gerekir onun için...
BUGÜN
YAZIYA YORUM KAT