Erdoğan, Necad ve Putin
Neoconların gözünde Erdoğan Türkiye'nin Putin’i, Necad da İran'ın Putin'i!
Kimine göre ise, bizim BÇG’ciler Putin'e yakın. Mesela Putin'le işbirliğini savunan Ateş Paşa değil miydi?
Peki Putin kim?
Yine Neoconların gözünde Putin, yeni Rus Çarı..
Putin, Rusların geleceğini Ortadokslukta arayan bir lider.
KGB kökenli.. Dinsizlikten dine geçmiş bir kişi.. Rus derin devleti Ortadoksluk temelinde yükseliyor ve bunun için de Putin sadece bugüne ve geleceğe, dünya gündemine ve konjonktüre değil, politikalarında tarihe ve Rus halkının kültür, gelenek ve kimliğine gönderme yapıyor..
Dikkat ederseniz, bu 3 liderde bölgede yeni bir lider tipinin karakteristiğini taşıyor..
3'ü de halk adamı, ama soylu bir geçmişe, tarihe gönderme yapıyor.
3'ü de dine gönderme yapıyor.
3'ü de genç.
3'ü de dinamik.
3'ü de halkla barışık..
Putin, istihbaratçı bir gelenekten gelirken; Erdoğan ve Necad, bazarın çocuğu. Piyasadan, halkın arasından geliyor..
Putin, Çin ve İran'la iyi ilişkiler içinde İngiltere'ye yakın duruyor..
Necad'ın, Çin ve Almanya ile yakın ilişkileri var.
Türkiye AB üyesi olma yolunda ve ABD ile yakın ilişkileri var..
Üç ülke de İsrail'e karşı mesafeli.
Rusya ile Türkiye arasında birçok bakımdan beraberlikler bulunuyor.. Karadeniz, Balkanlar, Türk dünyası ve İslâm kimliği yanında Ortadoksluk üzerinden de bir bağımız var.
En ciddi sorun Çeçenistan.
Aslında sivil aktörler devreye girip bu sorunu bir aşamaya getirip siyaset eli ile bu sorunu çözebilirler.
Ama Türkiye'nin ABD, AB yakınlaşması ve yaklaşık 100 yıl süren Komünizm düşmanlığının ya da Rusların zihnindeki soğuk savaşın zihinsel tortularının sebeb olduğu önyargılar, bu yakınlaşmayı engelliyor..
Türkiye, İran ve Rusya triosu bu bölgede etkin bir güç merkezi oluşturabilir.. Bunu birtakım darbeci generaller de istiyor. Ama onlar bu tercihi, Türkiye'yi, insan hakları ve demokrasi taleplerinden uzaklaştırmak adına istiyorlar.. ABD'nin bu kontrol dışı derin yapıları, bir yandan ABD'yi kıskandırmak, bir yandan da kendilerine sığınma, korunma alanı, kaçacakları bir korunga olarak görüyorlar.. Ya da akıllarında bu büyük oluşumu, karşı tarafı kendileri ile işbirliğine ikna için bir pazarlık kozu olarak kullanmak istiyorlar..
Bu üç ülkede de henüz taşlar yerine oturmadı.
Putin hâlâ eli kırbaçlı dolaşıyor. Kurgucu istihbaratçı refleksleri, siyasetçi reflekslerinin önünde..
Erdoğan hâlâ darbe tehditlerinin gölgesinde yol almaya çalışıyor.. Resmi ideoloji ve derin güçler normalleşmeyi engelliyor.
İran da yoğun saldırı tehdidi ve iç güvenlik sorunlarından dolayı bir türlü nomalleşememiş bir ülke görünümünde..
Bugünkü Türkiye, Rusya ve İran, geçici konjonktürden 1. Derecede etkilenen ve savunma reflekslerinin öne çıktığı bir ülke.. Korku ütopyanın önünde kapkara bir perde gibi duruyor. Ve birileri ha bire bu korkuyu körüklüyor..
Bana göre henüz bu denge, model tam olarak oturmamış olmakla birlikte bölgede kolaylıkla modellenebilir..
Mesela Suriye bu modele çok yakın. Azarbeycan da öyle. Ermenistan, Gürcistan, Ukrayna bu şansı ilk etapta ıskaladı. Ama hâlâ fırsat var.
Türkiye açısından Mısır önemli.. Mübarek sonrası Mısır'da yeni bir oluşum, bu süreci Afrika ve Arap dünyasına taşıyabilir.. Türkiye Türk dünyasına, Balkanlar'a, Kafkasya'ya doğru taşır.. Bu Cazibe alanı, Çin ve Hindistan'ı da kucaklayarak hızla Asya'ya doğru genişler..
Irmak yatağını bulur..
Sanırım bölgede bu sürecin ve gücünün farkında olmayan tek ülke var, o da Mısır.. O da şimdi yavaş yavaş farkına varmaya başladı ama, bu süreci götürmekte ciddi bir özgüven eksikliği var. En azından İnsan Hakları, Hukuk devleti gibi konular, bugünkü iktidarın geçmişten gelen zaafları yüzünden kendileri için bir trajediye dönüşeceğinin farkında olduklarından direnmeyi tercih ediyorlar, ama bu, bu işin bedelini daha da artırmaktan başka bir işe yaramayacağını ve dirençlerinin bu konjonktürel baskı sebebi ile bir gün kırılabileceğini görmek istemiyorlar..
Böyle bir güç temerküzünün önündeki en büyük engel, ABD ve AB ülkeleri olacaktır.. Bazı AB ülkeleri bir şekilde bu denge içinde yer alacak olsa da, özellikle ABD bunu istemeyecektir. Çünkü bölge devletlerinin kendi içlerinde bir birlik oluşturması, yabancıların bölgeye müdahalesini güçleştirecektir.. Bu durumda muhtemelen ABD'nin ilk hedefi, Rusya'da, Çin ve İslâm dünyası ile yakınlaşma içine girecek bir lideri trasfiye etmek olacaktır..
Çin'in en büyük sorunu nüfus. Rusya'nın en büyük sorunu ise toprak!
Haddinden fazla büyüklük, gayedeki hikmeti yok eder.. Kontrol edemediğin büyüklük, büyüklük değildir..
Çin ve Rusya, kendi aralarında toprak ve nüfus dengesini sağlayabilir.. Sağlamalıdır da. Aksi halde bu fay hattı kırılır.. Nüfus tsunamisi yaşanır.. Bunun önünde ulusalcı refleksler engel olsa da, gün gelecek bu konu masaya konacak.. Bu sorunu akılla çözersek maliyeti az olur, ama hayat bunu çözerse, taraflar bunun bedelini çok ağır öderler..
Hindistan'ın nüfus/toprak ilişkisi Çin'den daha dramatik.. Hindistan gün gelecek Avustralya'ya doğru patlayacak.. Aslında Hindistan İngiliz Milletler topluluğunda. Avustralya ise Kraliçe'nin atadığı valki tarafından yönetiliyor.. Hindlilerin Avustralya'ya göçü, Bulgaristan Türklerinin Edirne'ye göçü gibi bir şey..
Asıl sorun Çeçen, Doğu Türkistan ve Keşmir sorunu değil. Asıl sorun İsrail ve bu sorunlar.. Bu sorunlar, asıl büyük fotoğrafı görmemizi ve sorunun taraflarını çözüm için bir araya gelmelerini önlemek için, 1. Dünya Savaşı ve soğuk savaş döneminde egemenler tarafından ortaya çıkartılmış sorunlar olmasın sakın!
Kibrit çöpünü gözümüze çok yaklaştırdığımızda, arkasında bir ormanı kaybedebiliriz..
Konuşmaktan korkmayan, önyargılarından sıyrılmış, adaleti, barışı önceleyen, cesur ve saygın politikacılar gerek bize..
Dün yazmıştım, yine yazayım: Ya kendi senaryomuzu yazar, orada kendi rolümüzü oynarız; ya da başkalarının oyununda piyon oluruz.
Selam ve dua ile..
Vakit gazetesi
YAZIYA YORUM KAT