Erdoğan Düşmanlığı Batı’ya Özgü Değil
Akın Özçer, İran medyasının Erdoğan Türkiye’si karşıtlığında aynı çizgideki Batı medyası ve siyasi çevreleriyle buluşuyor olmasına dikkat çeken bir yazı kaleme almış.
Akın Özçer / Serbestiyet
Cengiz Alğan, “Erdoğan’ın başına meteor düşsün lobisi” başlıklı yazısında, mizahi bir yaklaşımla, artık kabak tadı veren ve amacının aksine Erdoğan’ın toplum nezdinde daha da güçlenmesine yol açan yalan, yanlış haberlere dayalı uçuk değerlendirmelerden güzel bir demet sunuyor. Bu değerlendirmeleri ABD’de paylaşan -belki de orada yapıp servis eden- siyasi çevreleri hatırlatıyor.
Aslında bu ölçüsüz, uçuk Erdoğan karşıtlığının yurt dışındaki ucunu ABD veya daha genel bir ifadeyle Batı’daki bazı siyasi çevrelerle sınırlamak mümkün değil. Batı medyası ağız birliği etmişçesine uluslararası kamuoyunda, görünürde Erdoğan ama aslında Erdoğan Türkiye’siyle ilgili olumsuz bir imaj yerleşmesi için çaba harcıyor gibi kuşkusuz. Ama aynı yaklaşıma, hatta çok daha uçuk iddialara Rusya ve İran’ın çeşitli dillerdeki yayınlarında da rastlanılıyor.
Bilindiği gibi, İran’ın İngilizce (Press TV), Arapça (Al Alam) ve İspanyolca (Hispan TV) yayın yapan televizyon kanalları var. Hispan TV’de, İspanya’da 20 Aralıktan bu yana hâlâ hükümet kurulamasında sistem dışı olması nedeniyle en büyük paya sahip olan Podemos’un lideri Pablo Iglesias program yapıyor. İspanya’daki siyasi durumla ilgili bir yazımda belirtmiş olduğum gibi, İran’ın Podemos’a Hispan TV aracılığıyla 5 milyon dolar destek sağladığına ilişkin iddialar da var. Podemos, İran’ın 1982’de Lübnan’da kurdurduğu Hizbullah’ın solcu versiyonu gibi olur mu, bunu zaman gösterecek elbette.
Aslında demokrasinin D’sine bile sahip olmayan, idamı barış zamanı için bile kaldırmadığı, her yıl yüzlerce idam mahkûmunu infaz ettiği halde Batı ile yakınlaşmayı başaran İran’ın demokratik ülkelerin siyasi yaşamına böylesine etkin şekilde burnunu sokabilmesi diplomatik bir başarıyı ortaya koyuyor. Bu kuşkusuz ayrıca ele alınması gereken bir konu. Benim burada altını özellikle çizmek istediğim husus ise, İran’ın güdümlü medyasının Erdoğan Türkiye’si karşıtlığında Alğan’ın dikkat çektiği medya ve aynı çizgideki Amerikan siyasi çevreleriyle buluşuyor olması.
Thierry Meyssan’dan masallar
Thierry Meyssan, Hizbullah’a yakın, İran ve Esat hükümetlerine dalkavukluk eden uçuk bir Fransız komplo teorisyeni. Asker ve siyasetçi aileden gelen Meyssan, ilk kez 80’li yıllarda uzun süre eğitimini aldığı ve militanlığını yaptığı Katolikliğe başkaldırarak eşcinselliğini açıklaması ve ardından eşinden boşanmasını Vatikan’a kabul ettirmesiyle gündeme gelmişti. Ama Thierry Meyssan uluslararası alanda adını 11 Eylül saldırılarıyla ilgili komplo teorisiyle duyurdu. Bu saldırıların söylendiği gibi yurt dışından gelen teröristlerce değil Amerikan gizli servislerince gerçekleştirildiğini öne süren Thierry Meyssan, Türkçeye “Dehşetengiz Hile” adıyla çevrilen “L’Effroyable Imposture” ve “Pentagate” kitaplarıyla dünyada satış rekorları kırmıştı.
2002 yılında ABD’de “persona non grata” ilan edilen, yöneticisi olduğu Türkçe dâhil çok dilde yayın yapan Voltaire Sitesi (http://www.voltairenet.org/) de ABD karşıtlığıyla suçlanan Meyssan, sitesi yasaklanınca Fransa’yı da terk ederek Şam’a yerleşmişti. Paris’teki Charlie Hebdo saldırısının ABD tarafından yaptırıldığı öne süren Meyssan, bir süredir Erdoğan ve Erdoğan karşıtlığına soyunmuş durumda. Hizbullah’ın dalkavukluğunu üstlenmesi ve İran ve Esat rejimine yakınlığı göz önüne alındığında, Meyssan’ın bu eğilimini anlamak mümkün. Asıl anlaşılması güç olan, başta ABD ve Fransa olmak üzere Batı rejimleri karşıtlığıyla sivrilmiş bir kişinin, Erdoğan Türkiye’si karşıtlığında Batı’da üretilenlerle aynı iddiaları kullanıyor olması.
Meyssan’ın Rıza Sarraf’ın ABD’de yargılanmasını “ABD ve Rusya’nın diktatörü düşürmeye yönelik” (ortak) girişimi olarak takdim etmesini buna örnek göstermek mümkün. Meyssan bu vesileyle Erdoğan’ın oğlu dâhil AK Partili siyasetçilere 17-25 Aralıkta yöneltilen suçlamaları, da bu konuda aradan geçen zaman içinde Türk mahkemelerinin aldığı hiçbir karar yokmuş gibi, anlatıyor.
Voltaire sitesinde şu sıralarda Erdoğan karşıtı birçok yazısı var. Bunlardan pek duyulmadığı için belki de en ilginci olan sadece Brüksel değil aynı zamanda Paris (13 Kasım) saldırılarının da arkasında Erdoğan’ın bulunduğu iddiası. Cumhurbaşkanı’nın Zaventem saldırısından önce terörle ilgili olarak Belçika başta Batı ülkelerini uyarmasının bu iddiaya gerekçe gösterildiğini duymuştuk ama Paris saldırılarıyla ilgili masal çok daha karmaşık görünüyor.
Meyssan, 2011’de dönemin Fransız ve Türk Dışişleri Bakanları Juppé ve Davutoğlu’nun Libya ve Suriye’ye açılması öngörülen savaşla ilgili gizli bir anlaşma imzaladığını iddia ediyor. Meğer bu gizli anlaşmanın maddelerinden biri de Irak ve Suriye topraklarını kapsayan yeni bir Kürt devleti kurulmasıymış. Türkiye bu ülkeye Kürtlerini sürerek, kendi ülkesinde etnik temizlik yapacakmış. Aslında bu Amerikan Savunma Bakanlığı’nın da onayına sahip eski bir İsrail projesiymiş.
Bu anlaşma, Fransa’da 2012’de iktidara gelen sosyalistlerce benimsenmiş. Cumhurbaşkanı Hollande, 31 Ekim 2014’te Elysée’de ağırladığı Cumhurbaşkanı Erdoğan’a gizlice PYD eş Başkanı Salih Müslim’i prezante etmiş. Çünkü Suriye-Irak topraklarında kurulacak Kürt devletinin başına Müslim’in geçmesi öngörülüyormuş. Ama bu plan, Kobane kuşatmasıyla bozulmuş. Salih Müslim’e mi kızmış bilinmez ama Meyssan’a göre, Hollande bu kez Öcalan’a yakın olan diğer eş Başkan Asya Abdullah’ı kabul etmiş. Ardından Suriye’deki savaşa finansal desteğini arttırmış. Ama Rusya Suriye’ye askeri olarak girince, söz konusu Kürt devleti projesi yatmış. Hollande da projenin yatması üzerine Türkiye’ye mültecilere yardım faslından ama Suriye savaşına daha çok müdahil olması için yıllık 3 milyar avro teklif etmiş. Ama Kürt projesinin yatmasına kızan Erdoğan Paris saldırılarının emrini vermiş. (!)
Kafanıza yatıyor mu bu açıklama bilmem ama Thierry Meyssan’ın son komplo teorisi bu. Belki pek inandırıcı görülmediği için klasik Erdoğan Türkiye’si karşıtlarınca dile getirildiğini duymadık. Ama yazının tarihi eski değil, Voltaire Sitesi’nde geçen 31 Martta yayınlanmış. Bir bakarsınız yakında medyamızda dile getirenler bile olur.
Demokrasiden nasibini almamış bölge ülkelerinin bu tür saçmalıkları yazıp çizen komplo teorisyenleri ve Batı ülkelerinin Türkiye’nin demokrasiden giderek uzaklaştığını öne süren “demokrat” muhaliflerinin Erdoğan ya da Erdoğan Türkiye’si karşıtlığında buluşması normal bir şey değil.
Türkiye’nin tümüyle evrensel ilkelere dayalı demokratik bir hukuk devletine dönüşmesini elbette destekliyorum ama demokratların bu konuda İran ve Suriye’den fersah, fersah ileri olan bir ülkeyi eleştirirken bölgedeki gerçek sorunları göz ardı ettiğini düşünüyorum. Ülkesini kana bulamış, yüzbinlerce vatandaşını öldürmüş, halkının yarısını evlerinden barklarından etmiş, milyonlarcasını mülteci konumuna düşürmüş bir diktatör bırakılarak o diktatörün düşman bellediği Erdoğan bölgenin sorunu olarak gösterilebilir mi?
Bugün Suriye’nin eli kanlı diktatörüne arka çıkan ve bölgeyi mezhepçi politikasıyla karıştırıp duran, her yıl yüzlerce siyasi mahkûmu acımasızca asan İran’ın teokratik rejimine neredeyse övgüler düzülecekse, Erdoğan Türkiye’sinin yerden yere vurulması demokrat bir bakış açısını yansıtabilir mi?
Demokratlar öncelikle dünyanın her yanında evrensel ilkelere uyulmasını savunur; Türkiye’de olduğu kadar Mısır, Suriye, İran ve Rusya’da da. Ama bu ülkelerin hiçbiri demokrasi alanında Türkiye düzeyinde değil. Bu gerçeği göz ardı eden hiçbir görüşün inandırıcılığı olmadığını kabul etmek gerekiyor.
HABERE YORUM KAT