Erdoğan C.Başkanı Olursa, Özal Hüsranı Tekrarlanır mı?
SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL gündemi yorumluyor:
Önce, bir kısa izah..
Bir haftaya yakın zamandır, günlük hadiselerden ve dünyadan kopuk yaşadım sayılır. Çünkü, 100’e yakın bir arkadaş grubunun, Avusturya- Linz’de Freistadt isimli kasabanın yüksekliklerindeki St. Oswald köyünün bir dağevinde yaptıkları bir toplantıya katıldım.
Bulunduğum yerde internet yoktu, tv. yoktu.. Cep telefonları da, genelde rahat çekmiyordu. Avusturya’dan gelenlerin cep telefonları dışında, hemen hiç bir modern iletişim imkanımız yok gibiydi. Türkiye’den ve diğer coğrafyalardan gelen bazı akademisyen kardeşler de vardı, bu toplantıda.. Bu yıl hava ılık ve nisbeten güneşli idi. Bu bakımdan yeşil alanları ve çam ormanlarıyla kapkı dağları daha bir inşirah verici idi.
*
Bu mekanın hâfızâ ve hâtırâmızda ayrı ve elemli bir yeri daha var ki, ona da kısaca değinmeliyim:
4 yıl önce de, rahmetli Bahaeddin Yıldız’la, Müslümanların Afganistan’daki cihadında ve sonrasında yaşanan nice iç acılar içinde yer almış olan bu aziz kardeşimizle yine bu mekândaydım.
Onunla Şubat-2010 ortasında (bugünlerde Afganistan cumhurbaşkanı seçilmesi ihtimali güçlü olan) Dr. Abdullah Abdullah’la yapacağı görüşmede bulunmak üzere Paris’e de gitmiştim. (Çünkü, Abdullah Abdullah’ı 33 yıl öncelerde, Afganistan ve Pakistan’daki ilk gençlik yıllarında, bir tıb talebesi olarak tanımıştım. Abdullah sonraları doktor oldu ve Afganistan’daki iç gruplaşmalar içinde, (merhûm) Burhaneddin Rabbanî’nin yanında yer almış ve Dışişleri Bakanı olmuştu.. Daha sonraları ise, Amerikan işgalinden sonra ise, uluslararası oyunların içinde daha değişik bir görüntü vermişti.)
Bahaeddin’le Avusturya dağlarında geçen birkaç günlük birlikteliğimizde, Afganistan’ın Kunduz şehrinde yapmayı tasarladıkları bir yetimhane için oraya gideceğini ve dönüşte de sionist İsrail rejimi tarafından Gazze’ye uygulanan o vahşî ‘Kuşatma’yı kırmak için (Mavi Marmara gemisiyle) yapılacak olan yolculuk içinde yer alacağını söylemişti.
Ama, Bahaeddin o Afganistan yolculuğundan dönemedi, Kunduz’dan başkent Kabil’e bir uçakla dönerken, 17 Mayıs 2010 günü, bindiği uçağın, karlı dağlarda düşmesi sonunda, dünya hayatına vedâ etti. O karlı dağlarda, yolcuların cenazelerine aylarca sonra ulaşılabildi.
Avusturya dağlarında, arkadaşlar bir araya geldiğimizde, tabiatiyle, Bahaeddin’i, hayat anlayışı, fikirleri ve hâtıralarıyla, tekrar ve rahmet dileklerimizle andık.
Bu işaretten sonra, bu birkaç gün boyunca değinemediğimiz bazı hadiselere kısa olabildiğince kısa kısa değinelim.
***
Siyasî konularla meşgul olan hemen herkesin kafasında aynı soru..
Evet, başka isimlerin de, -Bülend Arınç’ın ifadesiyle- kendilerine göre bir özgül ağırlıkları vardır, ama, Tayyîb Erdoğan AK Parti’nin başından çekilirse, ortada fazla bir şey kalır mı?
Bu soru çok da hafife alınmamalı..
Tayyîb Erdoğan gibi, müslüman halkın en azından yarısının güvenini kazanmış, onlara itimad telkın etmiş ve yapılan bütün yıpratmalara, bühtanlara rağmen sarsılamamış bir siyasî lider, bizim son 100 yıllık yakın tarihimizde pek yoktur.
Bu durum, AK Parti için, kısa vâdede bir kazanç sayılabilir, ama, uzun vâdede bir zaaf ve tehlikedir de..