1. HABERLER

  2. ÇEVİRİ

  3. En karanlık zamanda Gazze’de bir restoran açmak
En karanlık zamanda Gazze’de bir restoran açmak

En karanlık zamanda Gazze’de bir restoran açmak

“Çok şey kaybettik,” dedi. “Bu kafe bizim hala burada olduğumuzu, hala hayatta olduğumuzu ve ne kadar küçük olursa olsun neşeli anları hak ettiğimizi söyleme yolumuz.”

12 Ocak 2025 Pazar 21:10A+A-

Nour Abu Dan’ın electronicintifada’da yayınlanan yazısını Barış Hoyraz, Haksöz-Haber için tercüme etti.

 

Geçtiğimiz aralık ayında Gazze Şehri'nde, al-Sahaba bölgesinde ‘Relax Café’ adında yeni bir kafenin reklamını gördüm.

İlk başta bunun savaştan önceki hayatı anımsatan eski bir ilan olduğunu düşündüm. Fakat şaşkınlıkla gördüm ki bu yeni bir paylaşımdı ve kafe kasım ayında açılmıştı. Birinin yeni bir restoran açtığına inanamadım, özellikle de Gazze'nin kuzeyinde.

Hemen çocuklarım 5 yaşındaki Yumna ve 3 yaşındaki Abdülkerim'i bu kafeye götürebileceğimi ve onlara savaştan önce hayatın nasıl olduğuna dair bir fikir verebileceğimi düşündüm. Şu anki gerçekliğimiz dışında pek bir şey hatırlayamayacak kadar küçükler ve korkarım ki geçmiş hayatımızla ilgili her şeyi unutmanın eşiğindeler.

Ertesi gün oraya gittik. Masaların çoğu doluydu ve dolu olması da oldukça normaldi. Herkesin biraz rahatlayacağı bir yere, savaşın gölgesinden birkaç dakikalığına da olsa kaçabileceği bir alana ihtiyacı var. Neyse ki sessiz, sakin bir köşede boş bir masa bulduk.

Oturduk ve gözlerimi şaşkınlıkla etrafta gezdirdim. Dekor basitti ama sanki eski Gazze'deymişiz gibi hissettiriyordu.

Yumna ve Abdul Kerim gözleri faltaşı gibi açılmış etrafa baktılar: yıkılmış dünyamızda yeni bir şey görmek onları çok etkilemişti.

Garson geldi, bize menüyü uzattı ve ben de içinde ne olabileceğine dair garip bir merak duydum. Neredeyse hiçbir şeyin kalmadığı Gazze'de nasıl servis edilecek bir şey olabilirdi ki?

Ama sonra hemen kendime Gazze'nin mevcut olan her şeyden en iyi şekilde nasıl yararlanacağını çok iyi bildiğini hatırlattım.

İkramlar basit ve güzeldi, hala elimizin altında olan malzemelerden oluşuyordu: konserve ton balığı, et ve birkaç basit hamur işi. Şimdi lüks gibi görünen tüm temel gıdalar.

Fiyatlar elbette savaş öncesine göre daha yüksekti, ancak buradaki günlük yaşamın zorluğuna göre makuldü.

Yemekler geldiğinde garip bir şey hissettim. Aynı yemekleri evde çocuklarım için defalarca pişirmiş olmama rağmen, son zamanlarda sadece açık hava ateşinde pişiriyoruz ve bu ateş yediğimiz tüm yiyeceklerin üzerinde her zaman siyah çizgiler gibi kömür izleri bırakıyor.

Böyle kömür izlerinin olmaması hoş bir değişiklikti.

Tabaklar bembeyaz ve tertemizdi. Sunum çok güzeldi. Evdeki her yemeğe eşlik eden is ve dumandan çok farklıydı.

“Ne kadar küçük olursa olsun neşeli anları hak ediyoruz”

Yemeğimizi yerken garson Yumna'ya yaklaştı ve başını okşadı. Adını sordu ve Yumna cevap verince sesinde bir değişiklik olduğunu fark ettim.

Bize bunun kız kardeşinin adı olduğunu ve onun şehit olduğunu söyledi.

Sözleri bana bir tokat gibi çarptı, rutin ve küçük zevkler bulmaya çalışırken bile her gün yaşadığımız kaybın derinliğini hatırlattı - ama asla gerçekten unutmadım.

Küçük restoranın etrafına baktım ve her masanın kendi hikayesi ve ölçülemez bir kederi olduğunu biliyordum. Burası günlük hayatın acısı içinde bir vaha gibi hissettirse de, kayıplarımızı hala yanımızda taşıyorduk.

Sahibi İbrahim ile konuştum ve ona restoran hakkında sorular sordum: Gazze'de her şeyin hedef olduğu bir savaşın ortasında burayı açmasına sebep olan neydi?

Gençti, enerji ve coşku doluydu.

“Bu, kardeşimle üç yıldır planladığımız bir projeydi,” dedi. “Savaş başladığında açmaya hazırdık ama her şey ertelendi ve planlarımız altüst oldu.”

Savaşın biteceğini umarak her ay ertelemeye devam ettiğini söyledi.

“Ama bir süre sonra insanların böyle bir yere ihtiyaç duyacağı bir zaman varsa, o zamanın şimdi olduğunu fark ettim. Savaş bildiğimiz hayatın tüm izlerini yok ettiğinde, savaşın bitmesini beklemek yerine harekete geçmeliyiz.”

Hâlâ böyle bir yer açmanın getirdiği risklerden, her şeyi kaybetmekten ve her şeye yeniden başlamak zorunda kalmaktan korkuyordu.

“Nereye gidersek gidelim tehlike bizimle birlikte,” diyor. “Ama bu bizi yaşamaktan alıkoymamalı. Savaşın bitmesini beklersek, bir daha asla yaşama şansımız olmayabilir. Bu kafe sadece yemekle ilgili değil; insanlara en karanlık zamanlarda bile hayatın devam ettiğini hatırlatmakla ilgili.”

Bu kafe tam da ihtiyacım olan şeydi. Ne kadar zor olursa olsun hayatın devam etmesi gerektiğini hatırlatıyordu.

“Çok şey kaybettik,” dedi. “Bu kafe bizim hala burada olduğumuzu, hala hayatta olduğumuzu ve ne kadar küçük olursa olsun neşeli anları hak ettiğimizi söyleme yolumuz.”

 

*Nour Abu Dan, Gazze'de yaşayan bir yazar.

HABERE YORUM KAT