En Büyük Taciz
Bütün dünyanın Tunus, Mısır, Libya, Bahreyn, Yemen’le yatıp kalktığı bir ortamda birileri bütün bir ülkeyi taciz-tecavüz sarmalına kilitlemiş durumda. Üstelik devam eden Ergenekon cuntası, Balyoz darbe planı tutuklamalarına dair tartışmalar zirve yapmışken, dekolte ve taciz-tecavüz tartışmaları üzerinden “dinci gericiliğin” üniversitelerde nasıl da kadrolaştığını göstermek açısından harika bir fırsattı.
“Nerede bu Ergenekon? Bulursam üye olacağım!” diyenler mi dersiniz, “Soner Yalçın’ın tutuklanması ve Odatv’ye yapılan baskın sivil diktaya gidişin en güçlü emaresidir.” diyenler mi ararsınız… Hepsi aynı hedefe kilitlenmişler: Asıl tehdit, öncelikli tehdit, nihai tehdit hep aynı yerden, İslam ve İslamcılardan kaynaklanıyordur.
Kırmızı Kitap’ın, Resmi İdeoloji’nin, bütün darbelerin gerekçesinin özeti her zaman ‘gericilik, irtica, çağ dışılık’ olarak yaftalanıp karalanan, küçük düşürülen İslam ve Müslümanlar her türlü belanın, musibetin kaynağı olarak lanse ediliyor bir asırdır. Bir ilahiyat hocasının dekolte giyim ile cinsel taciz arasındaki bağlantıya dikkat çekmesi meselesi işte bu bir asırdır sürdürülen kin ve düşmanlığın yeni bir tezahüründen başkaca bir şey değildi aslında.
Medyatik manipülasyon olanca acımasızlığıyla tekrar devreye sokulurken bu kez hep hedef tahtasına koyulmuş “türbanlı” kadınlardan bir-ikisi lojistik destek almak üzere ekranlara taşındı hiç tereddütsüz.
İslam dışı, seküler bir ulus toplum yaratmayı hedefleyen zorunlu Kemalist eğitim sistemine dair bir kelime olsun laf etmeyen bir perspektif hangi soruna çözüm bulabilir acaba? Sadece tacizciyi-tecavüzcüyü cesaretlendirmenin yanlışlığı üzerinde odaklanıp çıplaklığı, cinsel tahrikçiliği masumlaştırmak, normalleştirmek hem gayrı ahlakidir, haramdır hem de çıkmaz bir sokaktır.
Tacize, tecavüze dindarlar (da) meşruiyet sağlıyor deyip dekolte kıyafet giyinmeyi savunanların yardımına ne gariptir ki “Örtülü kadınlar da tacize, tecavüze uğruyor!” söyleminin sahipleri yetişiyor. Psikolojik yıpratma savaşında kullanım açısından harika bir silah.
Bu tezi etkili bir şekilde kim gündeme getirse acaba? Hafif sol makyajlı Kemalist Ece Temelkuran veya yüzleri çoktan eskimiş Şükran Soner, Yazgülü Aldoğan’ın İslami camia ile ilgili gündeme getireceği tezlerin pek fazla tesiri olacağına inanılmıyor şimdilerde. Bu sebeple farziyetine inanıyor olmasa da başına taktığı başörtüsüyle, ilahiyatta okumuş olmasıyla Hidayet Şefkatli hanım medya için kelimenin tam anlamıyla biçilmiş bir kaftandı. Ne de olsa İslam’a ve İslami kesimlere karşı kimi Kemalist tezleri ama yoğunlukla modernist tezleri hem de “içeriden” biri olarak tekrarlıyordu nasılsa.
Hidayet Şefkatli’nin Milliyet Gazetesi’ne verdiği röportajda sarf ettiği “Hacca giden kadınlar dahi tacize uğruyor!” sözü ilaç gibi geldi tam da tartışma ortamında merkez medyaya. Üstelik hacda yaşanan tacizlerin sorumluları yerel halk yani öteden beri bildiğimiz “pis Araplar”dı. Şofördür, satıcıdır çoğu zaman tacizciler anlatıldığına göre. Hatta taciz, tecavüz, kaçırılma korkusu hacc topraklarında o kadar büyüktür ki, hanımefendiye göre, bu sebeple hiçbir kadın taksiye filan da binememektedir.
Oysa bırakın tecavüzü, kaçırmayı en ufak bir taciz dahi ölümüne girilecek bir kavganın sebebi sayılır İslam toplumlarında. “Kim, nerede ve nasıl meşru görmüş bu çirkinlikleri?” diye sorsak doğru düzgün bir cevap yok tabii ki. Ortaya bir taş atıp “tavşan yoklaması” yapacaklar akılları sıra.
Taciz, tecavüz üretim merkezi arıyorsanız İslam’ı bir toplumun hayatını belirlemekten çıkarmak üzere bütün bir ülke halkına üstelik zorla dayatılan eğitim öğretim sisteminde aramalısınız. Allah korkusunu, ahiret kaygısını, haram-helal sınırlarını hayatımızın dışına çıkarmak üzere dizayn edilmiş bir makbul vatandaş hedefi yoktu sanki bu rejimin!
Darbe ve muhtıralarla taciz edilen, hakkına-hukukuna tecavüz edilen bir toplumda yaşamıyorduk sanki. Askeri cuntanın, Kemalist ideolojinin, bürokratik oligarşinin taciz etmediği kimse kaldı mı bu ülkede? Kadını-erkeği, açığı-kapalısı, Alevisi-Sünnisi, Müslümanı-gayrı müslimi vd.
Israrla bağlamından koparılan tartışmalarla her zaman olduğu gibi asıl sorun, diğer bütün sorunların anası kenarda tutuluyor ve korunuyor. Bütün bir topluma zinayı, alkollü içkiyi, kumarı, yalanı, dedikoduyu hayatın gayesi edinsinler diye telkin eden bir sistemle mücadele etmekten imtina edip müfsitlerin koltuğunun altına girmek ne kadar çirkin ve zararlı bir tercih. Üstelik bir de İslam ve Müslümanlara oradan, adeta onlar adına vurmaya çalışarak.
YAZIYA YORUM KAT