Emperyalistler ve Suriye muhalefeti
E-muhtıranın verildiği 27 Nisan gecesi, öfkeden ve çaresizlikten uyuyamamıştım. Ertesi gün haberini aldığım ilk protesto gösterisine kendimi attım. Eğer muhtıra sonrası Ak Parti hükümeti dik durmasaydı ve ordudaki darbeciler de geri adım atmayıp tanklarıyla tüfekleriyle yine elinden geleni ardına koymasaydı, kendimi o tanklardan birisinin önüne atmaya yemin etmiştim.
Allah'a şükür bunların hiçbiri olmadı ama benim gibi hisseden yüzbinler olduğundan emindim. Eğer darbeciler tanklarıyla tüfekleriyle yine üzerimize gelseydi ve bu ülkede de büyük bir ayaklanma kopmuş olsaydı, ben dahil tüm ayaklananları demek ki birileri 'emperyalistlerin piyonu' diyerek küçümseyecekti. İnsanlık onuru ayaklar altına alınırken ses verenlere buralarda böyle deniyor çünkü; aynısı Fransa, Yunanistan veya İspanya'da olduğundaysa adları haksızlığa karşı direnen kalabalıklar oluyor.
Ortadoğu, sadece askerî ve siyasî olarak değil, fikrî olarak da zelilleştirilen bir coğrafya. Bu zelilleştirmeyi öylesine içselleştirmişiz ki, bu coğrafyada yaşayan insanların ve hatta kendimizin bile 'özne' olduğuna inananmıyoruz. Yüz yıllardır iliklerimize kadar öylesine aşağılanmışız ki, bu 'aşağılık kompleksi'nden kurtulmamız daha kaç yıl alır, bilmiyorum. Bildiğim, Suriye'de muhalifler ve halk kazandığında, yapılan katliamın çetelesi ortaya döküldüğünde, işlenen insanlık suçları tarih önünde hüküm giydiğinde bu satırları size tekrar hatırlatacağımdır.
Reyhanlı'daki menfur terör saldırısı, ülkeyi bıçak gibi kesen bir fay hattı üzerinde yaşadığımızı bir kez daha gösterdi. Esed'le hatıra fotoğrafı çektirenler Başbakan Erdoğan'ı katil ilan etmeye kalktı, Reyhanlı'daki üç beş çapsızın yaptıkları üzerinden sığınmacılar ya evlerine kapanmaya ya da ölümün göbeği olan ülkelerine dönmeye mecbur bırakıldı, esas faillerden çok Suriye'deki haklı muhalefet hedefe kondu.
Terörün amaçlarından birisi de toplumun 'birbirini yemesini' sağlayarak birlik duygusunu aşındırmaksa, ne yazık ki saldırı bu açıdan amacına ulaştı.
O kadar ki, Müslüman temsili olan ve bugüne kadar Suriye'deki halk hareketine destek de vermiş olan isimlerin bile, Büyük Ortadoğu Projesi söylemini köpürterek sadece Suriye'yi değil, tüm bir Arap Baharı sürecini yerden yere vurmasını sağlamayı başardı.
Oysa ki Başbakan Erdoğan'ın Amerika ziyaretinin gösterdiği üzere, emperyalistlerin 'ağababası' Amerika bile Suriye muhalefetinin başarıya ulaşmasını arzu etmiyor. Çünkü muhaliflerin sakallarının temsil ettiği hakikat, en az bizdeki sosyalist-liberal çevreler kadar onların da gözüne batıyor.
O yüzden sorunun çözümü için, yıllardır PKK'yı yaratan sebeplerin ortadan kaldırılmasını, PKK'nın işlediği zulümlerden daha fazla vurgulayanlar, bu ülkede Kürtlerin uğradığı zulümden kat be katını yaşamış olan ve Kürtleri de içeren bir halkın mücadelesini, üç beş insanlıktan çıkmışın yaptığını gözümüze sokarak tüm bir muhalefeti 'terörist' diye yaftalamaya kadar götürüyor.
O yüzden 1915 ve sonrasında, Ermeni çetelerinin işlediği zulümlerden çok devletin sistematik katliam ve tehcirini öne çıkaranlar, şimdi kalkmış hafif silahlarla halkını savunmaya çalışan ve bu arada çoğunluğu İslâm savaş hukukuna riayet eden muhaliflerle, halkını Rusya ve İran'dan sağladığı ağır silahlarla, SCUD füzeleriyle ve hatta kimyasal silahlarla katleden Esed'i aynı kefeye koymamızı istiyor. (Rusya'nın ne zaman anti-emperyalist cepheye yazıldığını da bir zahmet Çeçenlere anlatırsınız artık!)
O yüzden mi bize, karısına tecavüz eden adamın ciğerini yiyerek mazlumun da zalime dönüşebileceğini hatırlatan o 'vahşi' kadar 13 yaşındaki erkek çocuklarını tenasül uzuvlarını keserek öldürüp ailesine teslim edenlerden, erkeklere 'Karını ...memize razı olursan, çocuklarını görebilirsin' diye işkence edenlerden, çocuklarının gözü önünde kadınlara tecavüz edenlerden, annelerinin gözleri önünde matkaplarla metal çubuklarla evlatları katledenlerden, ihtiyarları diri diri yakarak öldürenlerden, '...spu' diye aşağılayarak genç kızlara zulmedenlerden ve gözünü çıkararak bebekleri öldürenlerden bahsetmiyorsunuz?
En acısı, Kemalist rejimin keyfî hukuksuzluklarına karşı ayaklanmış olan Şeyh Said'in eylemini 'kıyam' olarak nitelendirenler, ondan kat be kat büyük zulümlere imza atmış bir rejime karşı ayaklananlara 'mücahid' demeye bile yanaşmıyorlar.
Ve tarih hepinizi bir kenara kaydediyor. Bu kan gölü elbet sona erecek, devletler de ona göre tekrar hizalanacak. Ve Türkiye, Suriye politikası sayesinde en tutarlı taraf olarak kitabın orta yerine yazılacak. Sizler ise bu tutumunuzla, en az 120.000 kişinin katili olan bir rejime fikir mühimmatı taşımanızla anılacaksınız.
Allah, sadece İran, Rusya ve Çin'le değil, Arap Baharı'na Suriye'de barikat çekilmesi için uğraşan bazı Arap diktatörlükleriyle de savaşan Suriyeli muhaliflerin yardımcısı olsun.
YENİ ŞAFAK
YAZIYA YORUM KAT