Emine Şahin Olayı; Hak ve Sabır Tavsiyesi
Bu kaçıncı kez oldu bilmiyorum. Her seferinde hep o titrek ses gözlerimin karanlığını delip geçti. Gecenin koyu karanlığına yenik düşeceğini sandığım bedenimin uyumasına bir türlü fırsat vermedi. Göz kapaklarım haksızlığa bu seferde kıyam etti. Ve borcunu ödemem gerektiğini salık verdi.
Bir kız. Daha 21 yaşında. Tıp öğrencisi. Hakkındaki bilgilere göre İslam'la birkaç yıl olmuş tanışalı. Tesettüre bürünmüş. Kendince doğruyu bulduğuna inanmış. Heyecanlı. Belli ki yüreği de bunun için atıyor. Büyük ihtimalle geçmiş yılların hebasını telafi etme derdi taşıyor.
Hem zaten öyle değil midir? Peygamberlerin kendilerini kahretmeleri, gece gündüz didinmeleri, türlü eziyetlere gögüs germeleri de sırf bu yüzdendir.
Adı, Emine. Edirne'de 10 Kasım günü bir iş için dışarı çıkıyor. O sırada 10 Kasım törenlerinin yapıldığı yerden geçmek zorunda kalıyor. Genç kız, giyinişinden dolayı 28 Şubat süreçlerini hatırlatır tarzda polislerin dikkatini çekiyor. Akabinde de kendisini durduran polisler onu sorgulamaya alıyor. Ne oluyorsa artık o hengamede oluyor. Damarına mı basılıyor, bam teline mi dokunuluyor, tahrik mi ediliyor? Bunları bilmiyoruz. Fakat bildiğimiz birkaç şey var. O hengame sırasında Emine Şahin'in ağzından çıkan bir iki kelime... "Atatürk İlah değildir. Atatürk batılı kanunları getirmiştir..." vs. Curcuna işte burada kopuyor. İvedilikle Atatürk'ün manevi şahsına hakaretten göz altına alıyor ve yine ivedilikle tutuklanıyor!
İnsan sormadan edemiyor. Aslında yıl olmuş 2018; "demokratikleşme adına çok yol alındı" denilen Türkiye'de, insan sormak dahi istemiyor. Sadece insanın içinden, vallahi pes doğrusu! demek geliyor. Açıkçası insan, mahkemede bu kararı veren hakimlere ve hakimleri bu kararı vermesi için baskı altına alan kişi ve kurumlara çok üzülüyor!
Soyadı, Şahin. Tıp öğrencisi. Hayallerinde acaba neler var? Alacağı eğitimle kimlerin içini ısıtacağının ateşiyle üniversitesini okuyor. Ama bir 10 Kasım günü, bu ateş, mihrapta yeri olmayan bir hukuk garabetiyle söndürülüyor ya da söndürülmek isteniyor. Tıpkı her dönem hak ve sabır tavsiyesinde bulunan herkes de olduğu gibi...
Medyada çıkan haberler ilk başta şöyleydi: "Edirne'de bir kız, 10 Kasım törenini provoke etti..." Bunun üzerine de algı şu şekilde oluştu. Sanki, Emine Şahin anma töreninde hazır kıta bekleyen kişilerin olduğu alana girmiş... Herkesin içinde bağırmış falan filan. Hadi diyelim öyle olsun. Yine de bu davranışın karşılığı böylesine bir ceza mıdır? Hiç sanmıyorum.
Tören alanına, törendekilere saygısızlık dersiniz... Ve kanunda da varsa eğer bu hareketin cezai karşılığı, cezasını ona göre kesersiniz. Ama Atatürk'e yönelik bir hakaret olmamasına rağmen, ona hakaret edilmiş gibi bir yargıya varırsanız, bindiğiniz dalı değil; koskoca bir çınar ağacını ve o ağacı besleyen medeniyeti kökünden koparırsınız, söyleyeyim!
"Atatürk İlah değildir." hakikatini, manevi şahsiyete hakaret olarak değerlendirmek -mefhumu muhalifinden- şu anlama gelir. Atatürk o zaman bir "İlah"tır. Böyle bir hüküm de bu ülkenin bütün değerlerini/kutsallarını tarumar etmektir. En basitinden asker, polis ölümlerini "şehadet" olarak benimseyen devletin, bu kavramı aldığı kitabı ve içinde yazılanlarını hiçe saymaktır!
Elbette herkes dilediği şekilde yaşamalıdır. Dilediği şekilde giyinmeli ve düşünmelidir. Hayat tarzında/dinde zorlama yoktur. Herkesin hayat tarzı/dini kendinedir. Hiç kimsenin kendi yaşam tarzını bir başkasına dayatmaya da hakkı yoktur. Sadece insanlar kendi inandığı değerleri/doğruları hak ve sabır tavsiyesinde bulunarak anlatabilirler. İyiliğe çağırıp, kötülükten korumaya yeltenirler. O kadar. Hatta düşüncesinin/inanışının bütün insanlığı mutluluğa kavuşturacağına inan her görüş sahibi bunu yapmakla da mükelleftir!
Böylesine bir misyona sahip her kişinin bir başkası üzerinde hakkı olduğu bilinmelidir. İnsan evladı olan her kişinin fikir hürriyeti vardır demekten kasıt da zaten budur. Emine Şahin'de sadece fikrini beyan etmiştir. Yer ve zaman elbette tartışılır. Ama kamuoyunda tartışılan ve tepki çeken konu maalesef bu değildir.
Varyasalım ki bir cami'de cemaat namazda iken, biri bağırarak bir şeyler söylesin. Cemaati kastederek dediklerinde de haklı olsun. O cemaatin tavrı o kişiye karşı nasıl olmalıdır? O kişinin söylediği doğrular üzerinden mi bir yargı da bulunmalı yoksa cemaatin namazdaki hûşûsunu bozmasından dolayı mı bir tepki verilmelidir? Emine Şahin'in olayı da buna benzerdir.
Dediğimiz gibi herkes istediği şekilde inanır. İsteyen istediği kişiye benimsemiş olduğu ilkeler doğrultusunda bir ritüelde bulunabilir. O saygı, cezb ya da hûşû anını bozan her kimse artık, ona da o anın iğfaline karşı bir tepki ya da varsa bir ceza verilir. Fakat Emine Şahin olayında verilen karar, -iyi niyetimi muhafaza ederek söylüyorum- serdedilen cümlenin mefhumu muhalifinden anlaşıldığı kadarıyla 'gizli şirktir!'
Yapmayınız. Etmeyiniz. Hem kendinize hem de gençlerinizi/gençlerimizi helak etmeyiniz. Peygamberler tarihi bu gibi kıssalarla doludur. Hak ve sabır tavsiyesine kulak tıkayanların ibretlik sonlarına, gören gözler, işiten kulaklar, hisseden kalpler arzın her köşesinde şahittir.
Mesela bakınız Mekkeli müşrikler... Hani onlar şöyle söylüyordu:
"Biz bu heykellere değil, heykellerin içindeki manevi şahsiyetlere tazim gösteriyor, adaklar adıyor ve saygı gösteriyoruz. Lat, Menat, Hubel, Uzza ve diğerleri kendi dönemlerinde iyi insanlardı. Düşmana karşı toprağımızı korudular. Önümüzü açtılar. Bizleri bir araya getirdiler. Birlikteliğimizi sağladılar. Devrimler yaptılar vs." Oysa gerçekte de böyle miydiler?
"Hem biz atalarımızı da bu heykellere karşı hep böyle gördük" dediler. Ataları yanlış yapmış olamazlar mıydı?
Oysa o saygı duydukları manevi şahsiyetler iyi şeyler yapmış olsalardı bile, bu Allah'ın o geçmişte o şahıslara bir ikramı değil miydi?!
Mekkeli müşrikler, onları, gerçek ve tek olan ilahla bir tutamazlardı. Hatta gerçek ve tek olan ilahın özelliklerinden birine dahi sahip kılamazlardı. Saygı ve tazim ifade eden ritüelleri gösteremezlerdi. Bunlar yanlıştı. Bu yanlışlarda diretenler çok değil kısa bir sürede de helak olmuştu. Varsa eğer taraflarından yapılmış bir iyilik, o iyiliği onlara bahşeden varlığa karşı yapılmalıydı yapılan her ne varsa... O varlığa karşı gösterilmeliydi saygı ve tazim... Maalesef bu olmadı ve akıbetleri de kötü sonla bitti.
Çoğu zaman birçoğumuz da bu yanlışların farkında olamayabiliyoruz. Bizler de şirk ya da gizli şirk içinde bulunabiliyoruz. Unutmamak gerekir ki şeytan ve ayartıcıları sadece İslam dinine inanlar için değil, bütün insanlık âlemi için bir düşman... İnsanların yaratıcısı olan Allah'da, bu kabilde zaten bizleri sürekli uyarmakta, öğütlerde bulunmaktadır. "Dileyen artık kulak verir, dileyen de başka bir yol tutar" demektedir. Sözün güzeli de odur ki; tutulan o yol farklı bir inanışa sahip olana dayatmamalıdır!
Nihayete ererken; muhakkak ki bu yazı da farklı ideolojilere sahip olan ya da olmayan herkes için hak ve sabır tavsiyesinden başka bir şey değildir.
YAZIYA YORUM KAT