Emekli komutan, tetikçi avukat ve çizerleri!
- Alooo.. Oğlum, hazırlıklarını yapıyor musun? Yakında sana bir iş vereceğim. - Emrin olur komutanım!
- İyi o zaman.. Emri bekle..
Tetikçi avukat ile X emekli komutan arasındaki konuşmanın hemen akabinde..
Bu sefer X emekli komutan Turhan abiyi arar..
- Abi..
- Emret komutanım.
- Çizgileriniz çok güçlü. Diyorum ki, şöyle bir karikatür çizseniz..
- Nasıl yani?
- Şöyle.. Şu başörtülüleri tahkir edecek. Çileden çıkartacak. Danimarka’da yaşananları Türkiye’de yaşatacak.. Adam bir karikatür çizdi, dünya ayağa kalktı. Senin neyin eksik abi. Sen de çiz bir karikatür, Türkiye ayağa kalksın. Maksat, ortalık karışsın.. Bak önümüzde cumhurbaşkanlığı seçimleri var.
- Olur olur..
- Seni göreyim abi..
- Türkiye’yi ayağa kaldırmasına kaldırırız da.. O zaman bana koruma vereceksiniz değil mi?
- Vermez olur muyuz, 24 saat abi. (24 saat dolmuş olmalı ki, Turhan abi dün öbür dünyaya gitti. “Koruma”ların da koruması, Azrail’e sökmüyor tabii.)
Aradan birkaç gün geçer..
Telefonla yine Turhan abi aranır.
- Abi çizdiklerin bir harika. Şimdiden, seni bin yıl ısıtacak ateşi garantilemişsin. Tam da dediğimiz gibi, Türkiye ayaklanıyor abi.
- Vazifemiz canım.
- Abi şahaneydi o domuz çizgisi ya.. Başörtüyü de geçirmişsin domuza..
- Bizim işimiz bu.. Biz çizeriz. Ama siz bizi çizmeyin sakın. Çizdiğimiz için, öbür dünyada çizileceğimiz kesin de. Bu dünyada çizilmeyelim bari. Korumalar daha gelmedi. Sonra Taner Kışlalı gibi, karambole gelmeyelim. Biliyorsun, Kışlalı da, halkı köpeğe benzetmişti. Sonra tam da Ergenekonvari bir suikastla benzettiler.
- Olur mu öyle şey abi. Sen bizim her şeyimizsin.
- Herşeyinizim de, tam korumalar yolda iken, gericiler işi bitirmişler diye bir oldu-bittiye gitmeyiz değil mi?
- Yok abi yok. Sen rahat ol.. Bu dünyada senin işin iş. Öbür dünyayı da ne sen sor, ne ben söyleyeyim.
X komutan, telefonu kapatır kapatmaz, tetikçi avukatı arar:
- El bombalarını hazırladın mı?
- Hazır komutanım.
- Adamları ayarladın mı?
- Ayarladım komutanım.
- El bombasını atarken, kimseye zarar vermesin haa. Cumhuriyet bizim gazetemiz..
- Sen merak etme komutanım.
- Şöyle bir bağırsın da.. Tam atarken.. Başörtü falan diye..
- Tamam komutanım
Ertesi gün değerlendirmeler yapılır.
Sonuç pek tatminkar değildir.. Komutan yine telefona sarılır:
- Ulan oğlum, zarar vermeyin dediysek, hiç ses çıkmasın da demedik hani.. Şöyle bir karışıklık olmalıydı. Değil mi canım.
- Komutanım, o sizinkilerin sessizliği. Bomba atılmış, vazife yapılmış. Başörtü diye bağrılmış. Artık gerisini, sizin basındakiler halletmeliydi. Pireyi deve yapmak, onların işi.. Küçücük haber yaparlarsa olacağı buydu. Neyse, yedek bende duruyor. Bugün yarın da onu atarız. Bu sefer ben bizzat ilgilenirim.
- Tamam oğlum. Dikkat et ama tamam mı? Ses getirmeli ama, Cumhuriyet de bizim yani.
Ve görüşmeler aynı minval devam ediyor. Olaylar da..
İşte böyle.. Mütedeyyin insanları her gün tahkire çalışan kalemin sahibi, artık çizemeyecek!.. Domuza başörtü taktıran beyin, artık düşünemeyecek!
Mutlu musun şimdi, yaptıklarından Turhan abi? Ne kazandırdı onlar sana, söyler misin?
Ölüm hepimiz için; kesin akıbet. Önemli olan, kimsenin ahını almadan son yolculuğa çıkabilmek.
Not: Bu yazıdaki konuşmalarda geçen konular ve sıfatların, gerçek hayatla birebir ilgisi... Neyse, “yok” desem de, siz inanmazsınız zaten! İyisi mi, bir şey dememek!
VAKİT
YAZIYA YORUM KAT