Eleştirmenin sebepleri ve sulh çizgisi
Faruk Beşer, Yeni Şafak'taki yazısında eleştirinin önemi ve ölçüsüne dikkat çekiyor!
Faruk Beşer / Yeni Şafak
Eleştirmenin sebepleri ve sulh çizgisi
Eleştiri yerine tenkit de diyebilirdik. Hatta eleştirme kelimesinin doğru kökten yanlış kurulmuş bir sözcük olduğu da söylenir. Ama bizim dil politikamız ideolojik bir silah olarak kullanılmadıktan sonra kelimeyi köküne bakarak kullanmak değil, hançeremize uyması, halka mal olmuş olması, her kesimin onu mukabilinden daha rahat anlaması olduğu için eleştirme diyoruz. Tenkit etme eleştirmeye göre daha az kullanılır hale geldi, kısaca eskidi. Her ikisinin de anlamı aynı: Bir sözün, bir kişinin, bir eserin iyi ve kötü taraflarını, güzel olan ve olmayan yönlerini ortaya koyma, eleme, ayıklama demek. Yani eleştirme ya da tenkit etme kötüleme demek değil. Eleştirmeye kötüleme anlamı verilince genellikle olumsuz bir iş olarak düşünülür.
Öyle ya da böyle, insanlar neden eleştirme ihtiyacı duyarlar? Sanırım önce eleştirmenin insani bir eylem olduğunu kabul etmeliyiz. Çünkü eleştirme beğenme ya da beğenmeme, güzel ya da çirkin bulma yargısı ile alakalıdır, bunu da insan yapar. Ama bu da nötr değildir; kişinin birikimiyle, sabitleşmiş fikirleriyle, psikolojik haliyle alakalıdır. Hangi anlamıyla olursa olsun eleştirmenin şu sebeplerden biriyle ya da birkaçıyla yapılabileceğini söyleyebiliriz:
Eleştirenin duygu dünyası problemlidir, bir şeye ya da kişiye kıskançlık duyuyor olabileceğinden ötürü, elde edemediği için onu itibarsızlaştırmayı, böylece onun çok da işe yaramadığına kendisini inandırarak rahatlamayı ya da onun üzerine basarak kendini göstermeyi hedeflemiş olabilir.
Bir mezhebe, meşrebe, fırkaya mensuptur ve onun bütün söylediklerinin doğru olduğunu, onlara muhalif bir görüşün asla doğru olamayacağını iman derecesinde kabullenir ve diğerini bu imanın gereği olarak eleştirip reddeder. Bunun adı fırkacılık ve ideolojik İslam’dır. Çünkü kişinin hareket noktası İslam’ın sabiteleri değil fırkasının, mezhebinin ya da meşrebinin doğrularıdır. Bunlar ilim konusu olmaktan çıkıp iman konusu haline gelmiştir ve imanı değiştirmek çok zordur.
Ya da kendi görüşünü yücelten birisidir, fikri bir bağnazlık ve kilitlenme yaşamakta olduğu için kendi bildiklerinin hepsini doğru sanır ve sadece kendi görüşünü beğenir, diğerininkini yanlış bilir, her iki tarafın bilgisini tahkik edip test etmeden, yani eleme ve nakde tabi tutmadan ve muhtemelen egosunun da dürtüsü ile onu eleştirir. Böyle bir insan nefsini adeta ilahlaştırmaktadır. Böyleleri için Allah (cc) ‘siz hiç ilmine rağmen hevasını/nefsi arzularını ilahlaştıranları görmüyor musunuz’ buyurur. Resulüllah Efendimiz’in (sa) şu şerefli sözü de bunu anlatır: ‘Üç şey insanı helak eder: Boyun eğilen bir ihtiras, peşinden gidilen heva/hazlar ve kişinin sadece kendi görüşünü beğenmesi’ (Taberani, Hasen). Bu üç eğilim de marazi durumlardır, böyle olmaktan Allah’a sığınırız.
Eleştirmenin asıl doğru ve insani olan saikı şudur: Kişinin derdi hakikate ulaşmak ve bir mümin olarak Allah’ın rızasını kazanmak olur. Karşı tarafın hatasını ve sevabını usulüne uygun olarak ve Allah için ayıklar ve Kuranıkerim ifadesiyle ‘sözün en güzeline tabi olur’, diğer müminleri yanlışlardan sakındırır, hakkın ortaya çıkmasına ve herkesin hakka tabi olmasına çalışır. İşte böyle bir niyetle eleştirme İslam’ın bizden istediği emr bilmaruf kabilindendir ve bir ibadettir. Elbette bunu yapan da hata edebilir, ama hedefi hakikat olduğu için onu daha iyi bilenin eleştirisi ile kendi yanlışından dönmekte zorlanmaz ve hakkı kabul eder.
Mümin hakka kul olmaktan başka bir kulluk aramamalıdır. Bugün mezhep, meşrep, fırka ve nefs kabulleriyle düşünüp öyle hareket edenler, genel gidişatın evirildiği yöne de bakmalıdırlar. Artık aklının almadığına inanmayanların kalıp düşüncelerden uzaklaştıklarını ve grupçuluğun giderek büzülüp marjinalleştiğini de görmelidirler. Bu genel gidişatta da bir tefrit yok değildir, çünkü ifrat insanı tefrite iter. Bununla birlikte vasat ümmet olma anlayışı okuyan kesimde artık daha çok yer ve kabul bulmaktadır. Demek ki, gidişat, yavaş da olsa hak olana doğru ilerlemektedir.
İdeolojik İslam dediğimiz fırka İslam’ının bir özelliği, dinin temel değerlerine yapılan saldırılara pek tepki göstermedikleri halde kendilerini kendileri yapan delilsiz kabullerine yöneltilen eleştirilere tehevvürle ve düşmanca karşılık vermeleridir.
Müslümanca eleştirmek ve eleştirildiğinde düşünüp hakkı kabul etmek zordur ama bunu başarmaya gayret edenler yol alacaklardır.
Ve Resulüllah’ın bize öğrettiği dua ile bitirelim: ‘Allah’ım, bize hakikati hakikat olarak göster ve ona uymamızı nasip eyle. Bâtılı da bâtıl olarak göster ve ondan kaçınmamızı nasip eyle’.
HABERE YORUM KAT