Elçi’nin Katli ve HDP’nin Tavrı
HDP, Tahir Elçi’ye sahip çıkmakla, PKK - YDG-H vesayeti arasında tercih yapmak gibi hayati bir seçim arefesinde bulunuyor. Hendeklere ses çıkarmamak Tahir Elçi’nin katilini ıslık çalarak aramaya benzer çünkü.
Elçi’nin katli ve HDP’nin tavrı
Ahmet Taşgetiren / Star
BBC’nin Türkçe yayınında konuşan Cemil Bayık, “Silahlı güçlerin yurt dışına çıkması kararını da biz veririz. Ne HDP ne Apo” diyor. “Çünkü pratiği biz yapıyoruz. Apo bu koşullarda hangi kararı verebilir ki” diye de ilave ediyor.
Kandil ilk defa Apo’ya ve HDP’ye yönelik bu ölçüde bir dışlamaya imza atıyor.
Bölgede bir gerçek daha var; o da YDG-H denen silahlı gençlik yapılanmasının da neredeyse Kandil’i sollamış olması. Öyle ya, maksat “pratik yapmak”sa, yani silahlı eylem yapmaksa onu da YDG-H gerçekleştiriyor, öyleyse, Bayık’ın mantığınca silah konusunda karar verme yetkisi de onlara ait.
N’oldu şimdi?
Öcalan’ın, HDP’nin, hatta Kandil’in inisiyatifi dışına çıkmış ama hepsini kuyruğuna takan bir silahlı haytalar grubu bölgede ilçeleri savaş alanına çeviriyor.
HDP neredeyse ortada yok, ya da içlerinden bazıları kuyrukta YDG-H’ye masumiyet kisvesi giydirmekle meşgul.
Tahir Elçi, burada bağımsız bir ses olarak devreye girmeye çalıştı.
İlçelerin silahlı gruplar tarafından özyönetimle kurtarılmış bölge haline getirilemeyeceğini azıcık meşruiyyet bilinci taşıyan herkes bilirdi.
Baro Başkanı olarak Tahir Elçi’nin de bunu bilmemesi imkansız.
Yine azıcık devlet sorumluluğunun farkında olan herkes, bu özyönetimlerin güvenlik güçlerince tasfiye edileceğini de bilirdi. Baro Başkanı olarak Tahir Elçi’nin bu devlet sorumluluğunun farkında olmaması da imkansızdı.
Tahir Elçi, YDG-H denen haytalar grubunun, silahı her türlü sorumluluktan uzak olarak kullanacağını, dolayısıyla güvenlik güçleriyle çatışma çıkacağını da bilirdi.
Sokak sokak hendek kazılmış, barikat kurulmuş bir ilçede çatışma çıkınca oranın savaş alanına dönüşeceği, her yerin harap olacağı da belliydi.
Tahir Elçi gibi birisinin, şehirlerin ancak barikat ve hendeklerin kaldırılması ile kurtulacağını da bilmesi gerekir.
Çıktı ortaya ve seslendi:
- Sivil yerleşim alanlarını ve tarihi bölgeleri çatışma ve operasyon alanı olmaktan çıkarmak gerekir.
YDG-H militanları sokaklara el koymaktan vazgeçmiyorsa, bu çağrı güvenlik güçlerine yönelmiş olabilir mi?
Güvenlik güçleri ne yaparsa, sokaklarda çatışma olmaz, sorusunun tek cevabı vardır:
Sokakları, dolayısıyla yerleşim yerlerini o silahlı gücün hakimiyetine terk etmek. Yani “Silvan, Beytüşşebap, Nusaybin, Sur ilçesi ve Cizre terör örgütünün olsun” demek.
Bunu diyebilir mi Tahir Elçi?
Diyemez ve demez.
O zaman Tahir Elçi aslında terör örgütüne seslendi.
Seslendi, seslendi ve son sesi, kurşunlarla kesildi.
Demirtaş falan...
Çıksın, yiğitse örgüte “Şu barikatları ve hendekleri kaldırın” desin.
“Devlet yok diye bunlar oluyor” demiş. Sonra açmış sözünü “Yani Kürtlerin devleti yok” demiş.
Sormak isterim, Diyarbakır’da “Kürt devleti” olsaydı, YDG-H’nın hendek kazmasına ve barikat kurmasına izin mi verecekti? Erbil’de, Süleymaniye’de hendek kazabiliyor mu PKK?
Bunu söyleyen adam “Türkiyelileşme” temasıyla uyuttu bir cümle tatlı su solcusunu, aydınını.
Bakın, oralarda o hendekler, o barikatlar, onların arkasında o maskeli vandallar olduğu sürece her türlü provokasyon muhtemeldir.
Şu anda devleti yöneten kadro, devlet ya da derin yapılar adına her türlü provokasyonu önleme gayretindedir.
Ama oradaki silahlı yapı, tam da provokasyonları maskeleyecek yapıdır.
HDP eksenli Kürt siyasi yapısında azıcık samimiyet varsa, bu provokasyonların zeminini yok etmek için mevcut devlet kadrosu ile işbirliği içinde, oradaki silahlı yapının tasfiyesi için ne mümkünse yapar.
“Silahlı yapı devam etsin, biz de siyaset yapalım, hatta onun gölgesinde siyaset yapalım” demek abesle iştigalin ötesinde, yılan ile yatağa girmekten farksızdır.
Bence HDP, Tahir Elçi’ye sahip çıkmakla, PKK - YDG-H vesayeti arasında tercih yapmak gibi hayati bir seçim arefesinde bulunuyor. Hendeklere ses çıkarmamak Tahir Elçi’nin katilini ıslık çalarak aramaya benzer çünkü.
HABERE YORUM KAT