Elazığ Özgür-Der’de ‘İlm-i Halimiz’ Konuşuldu
Elazığ Özgür-Der’in düzenlediği programa katılan Şefik Sevim, burada Ekin Yayınlarından çıkan ‘İlm-i Halimiz’ isimli kitabından hareketle bir sunum yaptı.
Elazığ Özgür-Der’in düzenlediği programa katılan Şefik Sevim, ‘İlm-i Halimiz’ isimli eserinden hareketle ıslah, merhamet, güven, endişe, cömertlik, fedakarlık, şeffaflık, aidiyet, imtihan gibi kavramları işledi. Şefik Sevim ayrıca programın ikinci turunda Afrika’ya yönelik gerçekleştirdiği seyahatin izlenimlerini paylaştı.
Şefik Sevim’in programdaki konuşması:
Kışın gecenin bu saatinde akşam saatlerinde buraya gelen tüm kardeşlerimizden Allah razı olsun. Hepsinden duacıyız. Tabii biz de Batman’dan geldik. Gayemiz; burada Müslüman olarak bir araya gelip hassasiyetlerimizi, endişelerimizi paylaşmaktır. Şuanda bu ortam; benim kanaatime göre; bir ibadettir. Bir ibadet formudur. Yatsı namazı kadar değerli ve mübarektir. Bu ortamların gerçekten emeğini, değerini belki çok iyi fark etmiyoruz o ayrı. Değerli kardeşlerim; son çıkan kitabımız ‘İlm-i Halimiz’den hareketle birkaç kavram işleyeceğiz.
Bir Müslüman olarak bugünkü hali ahvalimiz ve bu hali ahvalimizle ilgili bazı kavramlar, bazı dinamikler, disiplinler... İlişkilerimizin şirazesini belirleyen esaslar, hususiyetler…
Ben şahsen bir çabada değerli kardeşlerim bir gayrette, bir birliktelikte bu aile olabilir, ne olursa olsun cemaatsel bir tarz olabilir…
Bence imtihan kavramıyla bizim başlamamız lazım. İmtihan ben hani imtihanın anlamı bizim hayattaki duruşumuzu belirler. Yani altını cürufundan ayırma anlamına geliyorsa hayattaki bütün sıkıntılar sorunlar karşısında aslında tabiri caiz ise bizim arınmamız, ayıklanmamız sorunlar musibetler karşısında ki duruşumuzla ilgili olduğu için bence biz öncelikle bir Müslüman olarak bir mümin olarak değerli kardeşlerim bir imtihan süreci yaşadığımızın altını çizmemiz lazım. Biz bu hakikati bilmiyor muyduk? Biliyorduk. Ama bazı değerler, bazı hakikatleri aslında sık sık birbirimize hatırlatmamız lazım. Sahabede de aynı şeyi rahatlıkla görebiliyoruz. Dolayısıyla imtihanımız bugünkü imtihanımız bize göre iradeyi güçlendiren bir şeydir. Yani irademiz güçleniyorsa ve Rab’imizle ilişkilerimizde bu konuda kırılmayı değil güçlendirmeyi beraberinde getiriyorsa bu demektir ki bu imtihanı iyi veriyoruz demektir. Dolayısıyla ben her zayıf alanımızın özellikle imtihan edilme hakikatimizle bizleri yüzleştirdiğini görmemiz lazım. Ben şuna inanıyorum: bugünkü imtihanımız, örneğin: bana göre rehavet psikolojisidir.
Özal’la beraber gelişen ve Ak Parti süreciyle beraber adeta bir olgunlaşma sürecine giren Türkiye’deki Müslümanların biraz daha sterilizasyon sürecine girmeleri bence bu anlamda bugün işlememiz gereken çok önemli bir konudur. Yani bu yönüyle imtihanın çetin bir sınavı veriyoruz. Çünkü Türkiye modernleşmesi tabiri yerinde ise nefsi nimetlerle flörtünü beraberinde getiriyor ve dünya kadar çınar ağacı zannettiğimiz büyüklerimiz, ağabeylerimiz, üstatlarımızın kavak ağaçları gibi yere serildiğini görüyoruz. Kimi yerlerde çok şato yaptığımızı zannediyoruz ama ne yazık ki gecekondu durumuna düşüyoruz. Ben bu yönüyle imtihan sürecimizi bir kere sağlıklı bir şekilde algılamamız lazım. İnandığımız değerler kesinlikle zamanlar üstü mevsimler üstü statüko ulusalcı statükonun çok üstünde çok daha kıymete ve hürmete layık olan değerlerdir. Aidiyet konusu bugün bence en önemli konulardan birisidir. Bunu aile boyutunda da işleyebiliriz, Müslüman olarak Elazığ şartlarında bizim aidiyetlerimiz ne durumdadır ? müslümanca çaba veren bütün dernek, ve vakıfların emek veren kardeşlerimiz ve kardeş kuruluşlarımıza katarak söylüyorum, bizim aidiyetlerimiz gerçekten ne durumda dır ne kadar biz hakkı savunabiliyoruz bu konudaki duruşumuz hukukumuz nedir? Bence bunların özellikle altını çizmemiz lazım.
Bana göre değerli kardeşlerim aidiyet özellikle anlam katan yani aidiyete anlam katan en temel: şey sadakat ve vefadır. Bence bu konuda nankörlük olayını gerçekten çok tehlikeli bulmamız lazım Bir kuruluşa, bir çabaya, bir emeğe, bir değere karşı değerli kardeşlerim en değerli şey nankörlükte bulunmamaktır. Elazığ şartlarında Allah’ın dininin yücelmesi adına kim ki samimi bir çaba veriyorsa bir mümin olarak bana düşen o kardeşlerimizin ayaklarının altına tabiri caizse bedenimi koyarak İslami şiarların ve değerlerinin sağlayabilme iradesini göstermektir. Dolayısıyla bu yönüyle aidiyet kesinlikle arazi durumlarda sıkıntılı süreçlerde asla bizim bu vefa ruhumuzun bir kere ölmemesi gerekir. Aidiyetin en anlamlı olduğu anlar veya dönemler-süreçler aidiyet duygusunun zayıfladığı anlardır. Eğer Elazığ şartlarında başka kardeşlerimiz insanlarımızın rehaveti neticesinde bir aidiyet zayıflığı oluyorsa benim tam o anda bir aidiyet ruhunu taşımam bence en değerli olandır. Dolayısıyla burada özellikle Türkiye şartlarında değerli kardeşlerim farklılıkları azdıran ve gerçekten bu noktada sorunları muhtevi bir coğrafyada yaşıyoruz. Türkiye’deki müminlerin Müslümanların bu konuda alabildiğine önleri açılmış. Çok büyük imkânlara sahiptirler. Dolayısıyla her an aidiyetlerimiz zedelenebiliyor. Aile boyutunda çok konforlu bir tarzımız gelişiyor. Dolayısıyla birçok emek sarf eden bedel ödeyen kuruluşlarımıza karşı çabalarımıza emeklerimize karşı aidiyetlerimi tekrar tekrar gözden geçirmemiz gerektiğini düşünüyorum.
Aidiyetlerimizi güçlendirecek kendi aralarımızdan, sohbet halkalarımızdan, dernek seminerlerimize kadar güçlendirecek en değerli şey değerli kardeşlerim özellikle istişari hasiyetlerimizi güçlendirebilmek ve gerçekten kendi aramızda o mümince kardeşliği güçlendirecek olan incelikleri nezaketi ve zarafeti güçlendirebilmektir. Yani ben şunu önemsiyorum; müslümanız ama hakikaten biz ne kadar müslümanca nezaket ve zerafeti yaşayabiliyoruz? Yoksa biz inandığımız değerler bizi toplumsal hayatta sokakta sahada çok daha böyle gerçekten kaba tabiri yerindeyse taşracı bir anlayışı mı besliyor. Ben bu noktada Müslümanların Türkiye’deki Müslümanların bu hassasiyeti göstermesi gerektiği kanaatindeyim. Bu noktada şu sıkıntıyı görüyoruz. Birçok çabalarda buluyoruz, sohbet halkalarına giriyoruz, dostluklar geliştiriyoruz. Bu bacılarımız içinde geçerlidir veya erkek kardeşlerimiz içinde fark etmiyor. Ama daha sonra yer yer bazı tarz farklılıklarımızdan dolayı bazı beklide ufak tefek arzi gerek çok basit sebeplerden dolayı biz Müslümanca ilişkilerimizi bozmakla yetmiyor tabiri yerindeyse insani ilişkileri zorlayabilecek adeta o insani ilişkileri bile kesmeye götürecek bazı sıkıntılara yol açabiliyor. Son derece sıkıntılıdır. Kesinlikle bizim yaklaşımlarımız ne olursa olsun değerli kardeşlerim bir konuda anlaşmayabiliriz. Aynı düşünmeyebiliriz. Ama hiçbir şekilde insaniyet zeminini bence dini yorumlar adına incitmeye hakkımız yoktur. Burada özellikle bir arada bir şeyler yapılacaksa bence müminler ben bu noktada özellikle maslahat ve tahammülü önemsiyorum. Bir şeyin maslahatı çok önemlidir. Elazığ’da çaba sarf eden birçok müslüman kardeşlerimiz olabilir, dolayısıyla tarzlarımız farklıda olabilir, öncelikle İslam’ın üst maslahatlarını bence esas almamız lazım. Bir de birbirimize tahammül edebilmeliyiz. O tahammül kültürü nedense doğu toplumlarında Asya toplumlarında çok zayıftır. Yani tahammül inceliliğini eğer gösterebilirsek bence yarınlardaki çocuklarımıza, neslimize çok daha farklı güzellikleri bırakabiliriz.
Şeffaflık önemli bir şeydir. İlişkilerde şeffaflık güveni besler. Eğer şeffaf değilsek hesaplarımızda, çabalarımızda, arka planlarımız varsa, gizli hayranlarımız varsa yani bunlar hakikaten de çok sıkıntıya yol açabilecek tarzlardır. Ben bu noktada özellikle bir yere olan sevgimiz, ilgimiz, aidiyetimiz mütevazi önemlidir. Bir yere gidiyorsam ben nefsimi mi tatmin ediyorum, yoksa şovlarda mı bulunuyorum, yoksa vitrinlere mi oynuyorum, yoksa gerçekten Allah’ın rızasına uygun oranın emeğini biraz daha mı yüceltiyorum? Bence bunu iyice nefsimize sormamız gerekir diye düşünüyorum. Dolayısıyla bu noktada bizim bu niyetimiz bence en temelde dikkate almamız gereken bir şeydir. Çabalarda değerli kardeşlerim gayretlerde müslümanca duruşlarda dürüstlük müminlerin en büyük sermayesidir. En temel disiplinlerimizden bir tanesinin de bunun olması gerektiğinin kanaatindeyim. Dolayısıyla bugün Müslümanların güven noktasında özellikle güveni besleyen ve vazgeçilmez değer olarak düşündüğümüzde aklımıza ilk gelen dürüstlüktür. Bu yönüyle dürüstlüğün ameli bir boyut kazanması müminlerin birbirinden bir zevk almasını getirir. Biz mümin olarak ne kadar dürüstlüğü besleyebiliyorsak amellerimizde o oranda bereket kazanır bu kesindir. Özellikle bu noktada bu tür tecrübeleri bence hayata geçirmemiz lazım. Mesela; Ahir Evran var duymuşsunuzdur. İç Anadolu da yaygın bir esnaf teşkilatı Osmanlılar döneminde dürüst davranmayan esnafların damlarına işaret konuluyordu. Yani bir nevi manevi sosyal bir yaptırım uygulanıyor. Ama biz bugün birçok çabalarda bulunuyoruz bir çok gayretlerde ama gerçekten takvamızdan ihlâsımızdan kaynaklanan bazı marazlardan hareketle ne yazık ki dürüstlük hassasiyetimize yeri geldiğinde bir sorun yaşayabiliyoruz. Burada ben şahsen kişisel kanaatim arkadaşlar katılır katılmaz dürüstlüğü öldürücü yanlış davranışların başında riya geliyor. Ben son 10 yılda Türkiye’de müminler arasında riyanın çok yaygınlaştığını düşünüyorum. Ben bu yönüyle müminlerin genel duruşunda asla ve asla bizi riyakarlığa götürecek zeminlere tevessüüm edilmemesi gerektiği kanaatindeyim. Biz hep mesela bugünkü Müslümanlar, müminler hep geçmişe özeniyorlar. Birçok yazılar okuyoruz takip ediyoruz hep 30-40 yıl önceki samimiyetten bahsediliyor. Doğrudur. Bunun şirazesi kaçmıştır ama bu ilk uyanışlar, ilk gayretler, ilk çabalar daima samimidir. Daha sonra önümüze gelen nimetler konusunda biz çok iyi bir sınav vermediğimiz için bence asıl mesele buradan başlıyor.
Fedakârlık konusu bence müminler bir yerlerde bir şeyler yapacaksa fedakârlık son derece anlamlıdır ve değerlidir. Bir fedakar kardeşimiz hepimizi etkiler. Ona bir karizma katar. Aynı zamanda gelecek nesile örnek ve model olma noktasında da samimiyeti de tescil konusunda da fedakârlık en bariz sıfattır. Bir kardeşimiz eğer sahada görünüyorsa fedakârlık gösteriyorsa biz anlamalıyız ki o insan samimidir. Eksiklerimiz olabilir, hareket eden insanın eksiği olur hiç hareket etmeyen insanın hiç eksiği olmaz. Ama bir şeyler yapacaksak hep eksiklerimizle beraber bu şekilde kabul edilmesi gerektiği kanaatindeyim. Aslında en teveccüh bulan fedakârlıklar benim görebildiğim bir insanın yaşının üstünde gösterdiği fedakârlıklardır bu birincisi.
İki: cömertliktir. İmkânlarını zorlayarak gösteren cömertlik bana göre fedakârlık noktasına en önemli örnektir. Çünkü cep önemlidir. Bir insanız ölüme gidebilir ama elini cebine atma konusunda sanki orda daha ince çizgili bir sınavın olduğunu ben düşünüyorum. O yüzden veren insanları ben gözü kara bir kahraman gibi görüyorum. Dolaysıyla ben cömertliğin fedakarlık konusunda hiçbir şeyle kıyaslanmayacak kadar önemli bir sınav olduğu kanaatindeyim.
Dolayısı la ben olayın bu boyutundan görülmesi gerektiğini düşünüyorum. Özellikle kolektif çabalarda karizmatik şahsiyetleri de önemsiyorum. O çabalara renk katıyor. Gerçekten bizim bu konularda biraz yönümüzü güçlendirmemiz gerektiğini düşünüyorum. Gelecek nesillerimize örnek olmamız konusunda yönlü müminlere ihtiyacımız var. Yönlü. Yani çok boyutlu bir cevvaliyeti göstermemiz gerektiği kanaatindeyim. İnsanlar eğer iman ettiği değerler konusunda çok yönlü olabilme gayreti içerisine girme iradesi yoksa karizmatik şahsiyetleri yakalamamız çok zor. Malcolm X’i karizmatik yapan onun ödediği bedeldir. Şeyh şamil’i Hasan El Benna’yı vesaire bu noktada Ömer Muhtar’ı bence Türkiye’deki İslami çabalarımızın da, gayretlerimiz inde bu anlamda çok güçlü kadrolar çıkarması gerektiği kanaatindeyim.
Endişe önemlidir değerli kardeşlerim. Başlı başına bir disiplindir. Bir insan endişe sahibi olmalı. Tasavvufçulardan birisinin sanıyorum Tayyar’ın sözü olduğunu hatırlıyorum çok güzel bir söz söylüyor. Bir insanın tarzını beğenmeyebiliriz ama söz güzelse güzeldir. Diyor ki: ey dostum! Git endişeyi pazardan satıl al. Eğer bulamazsan gel benden ödünç al. Ben sana temelli vermem çünkü endişe güzel bir şeydir endişe insanı daima ayakta tutar. Daima sorunlara karşı ilgili olmayı gerektirir. Dolayısıyla bugün biz endişeyi yitirdiğimiz andan itibaren aslında çözülüş oradan başlıyor. Ben bu yönüyle endişelerimizi yitirmemek için hesabını veremeyeceğimiz anlayışlara girmemeliyiz. Dolayısıyla şahitliğimizdeki istikrarlı duruşumuz kesinlikle endişelerimizi besler. Ben şahsen ne kadar çaba sarf edersek o kadar endişelerimizin bereketleneceğini düşünüyorum. Ne kadar ümmetin durumlarına şahit olursak o kadar aslında yapmamız gereken çok şeylerin olduğunu görürüz.
Güven konusu. Bir mücadelede bir çabada gerçekten güveniyorsak birbirimize bu cesareti aşılarız. Ben buradaki kardeşlerime güveniyorsam ben burada bir cesaret alırım. Onlarda bana güveniyorsa benden cesaret alırlar. Ve biz birbirimizle güçleniriz. Birbirimizle meşruiyet kazanırız. Her hayırlı amelde çabada biz birbirimizle var oluruz ve bunu güçlendiririz. Dolayısı ile özellikle ortak çalışmalarda, gayretlerde, beklentilerin karşılıksız güveni sarsar. Beklentilerim hep havada kalıyorsa burada bir güven sorunu başlar. Özellikle görev dağılımlarında bence bu da başlı başına bir sorundur. Bizim her bir kardeşimizin hak ettiği yerde olması adaletin gereğidir. Adalet budur. Olması gereken her şeyin olması gerektiği yerde olmaktır bu olmadığı taktide güven sorunu olur.
Merhamet konusu. Bence bu konuda merhametten ziyade hakkaniyet konusu önemlidir. Bence hakkaniyeti kendi aramızda gerçekleştirmemizin en temel yolu bugün Türkiyeli Müslümanların nezaketi içselleştirmesi lazım. Konuştuğumuz dil, adap, tarz birbirimize tahammül inceliği bence bunlar en temelde mesela meşru örfi ben önemsiyorum. Bayanlarımıza da ben hep söylüyorum. Eğer siz toplumla hakkaniyet ilişkisini geliştirecekseniz kapınıza gelen süt satan bir teyzenin dilini,tarzını, duygularını anlayabilmelisiniz. Bu incelik bence çok önemlidir. bu nezaketle bu zarafet düşünsel tavrımızı çok daha değerli tutar diye düşünüyorum. Dolayısıyla müminlerin bence birbirlerinin hakkını yememesi için, hakkaniyetle birbirimizi anlamamız için, birbirimize karşı o taşracı anlayışı terk etmemiz lazım.
Islah sorumluluğu konusunda bence bu noktada müminlerin şu temel hassasiyetlere bir kere sahip olması gerekir: birincisi, biz bugün bu toplumdan sorumluysak mesela bizimle ilgili bazı basit mazeretler olabilir bunlar insanidir. Ama bunun dışında çok da kopuk kalmak Müslümanların çabalarından müminlerin gayretlerinden tümünden böyle kopuk kalmak, uzun süreli kopuşlar çok ta hayra alamet değil. Ben şuna inanıyorum; sahabe nasıl diyordu ki peygamberimize ‘’ey Allah’ın Resulü seninle beraber olduğumuzda imanımız artıyor, senden uzak düştüğümüzde gerçekten bu zayıflıyor. ‘’ hissiyatı eğer onlarda mevcutsa bence bizde de bu mevcut. Ben bir yere gidemiyorsam, mümin kardeşlerim ile bir araya gelemiyorsam zamanla imanımın zayıflayacağını bilmem lazım.
Program Afrika gezisi izlenimleri ile son buldu.
HABERE YORUM KAT