El Benna ve Kutup, Varislerini Tanır mıydı?
Kenan Alpay bugünkü yazısında Mısır'daki olaylar üzerinden 'İslamcılık' üzerine atılan 'iflas' iddialarını cevaplıyor.
Kenan Alpay'ın bugün kaleme aldığı yazısı, Mısır'da yaşanan olayların, İsmail Kara ve Olivier Roy gibi İslamcılığa muhalif yazarların iddialarına cevap verir nitelikte. Bugünkü İhvan'ın kurucu fikriyattan uzak olması, Siyasal İslam'ın günümüzde iflas etmesi gibi asılsız göndermelerin yerinde olmadığını belirten Alpay, Bedii, Biltaci, Şatır gibi İhvan hareketinin lider kadrosunun çocuklarının da darbecilerin saldırısında şehit olduğunu hatırlatıyor.
***
Hasan El Benna ve Seyyid Kutup Varislerini Tanır mı?
Çok değil bundan tam bir sene önce Fadime Özkan’a verdiği röportajda modern Türkiye’nin yetiştirdiği müstesna İslamcılık uzmanlarından İsmail Kara şunu söylüyordu: “Müslüman Kardeşler Mısır’da, Tunus’ta iktidara geliyormuş, Suriye’de de gelecekmiş diyorlar. Hangi Müslüman Kardeşler? Seyyid Kutup bunları görse tanır mı dersiniz?” (12 Ağustos 2012, Star) Mışlı, mişli cümlelerin arkasına özenle yerleştirilen bu soruyu ve sahibini sakın hafife almayın. Çünkü bu anlatım tarzı da böyle bir soru şekli de kanaatimce içerdiği tehlike çok da fark edilmemiş özel bir duruş ve orijinal bir misyonla yüklüdür.
Az çok hepimiz şunları biliyoruz: Gerek Batı’da gerekse İslam coğrafyasında İslamcılık mevzusu en çok da İslamcılık muhalifleri tarafından tartışma konusu yapıldı. Ancak temenniler bir kaç örnek üzerinden genel tespit maskesiyle psikolojik bir savaşa dönüştürüldü. Bu amaçla vesvesecilik entelektüel faaliyet kisvesinde salınıp durdu ortalıkta. Güya “yüce İslam’ı öfke ve nefretle dolup taşan İslamcı cahillerin elinden kurtarma gayesi” olarak takdim edilen liberal-demokrat terbiye metotları devreye sokuldu. Ama bu çözüm arayışlarının yanında Müslüman halkların üzerinde despotik iktidarların demir yumruğu da emperyalist işgal siyasetleri de hiç eksik olmadı.
İslami Mücadele Biter mi?
İslamcı çizgi üzerine hem modernist hem de gelenekçi aydınlar tarafından negatif manada çok keskin teşhisler koymak bir teamül oldu. Konfor merakı, yenilenememe zaafı, beceriksizlik olarak tezahür eden siyasi gelenek, sosyal ve iktisadi yoksunluk gibi ölümcül tespitler eşliğinde konulan kati teşhis şuydu: “Siyasal İslam iflas etmiştir. İslamcılığın bu dünya ve çağa vereceği hiçbir cevap yoktur. Ümmet kardeşliği boş bir rüyadır. Cihat ise kör bir şiddet sarmalından başka bir anlam taşımaz.”
Bir taraftan bu türden ithamlarla kuşatılan zihinler diğer taraftan da içeriden pompalanan komplo teorileriyle iyiden iyiye esir alındı. Müslüman toplumlar için zillet ve esaret, korku ve sinmişlik, aldatılma ve kullanılma gibi bütün olumsuzluklar değiştirilemez bir kader olarak sunanlar kadar bu çirkin isnadı benimseyenler de oldu maalesef. Ancak Allah’a ve Resulüne iman edenler için böylesi çirkin bir zillet ve esaret değil tersine izzet ve şeref vaat edilmişti. İzzet ve şerefi üzerimize yazan Âlemlerin Rabbi Allah, bu mücadelenin hattını çizen de Resulü Muhammed Mustafa’ydı.
Ölüm kendilerine gelinceye kadar iyiliği emretmek ve kötülükten alıkoymakla mükellef olan mümin fert ve toplumları dinamize eden temel ilke hakkı ve sabrı tavsiye oldu hep. İşte bu sebeple Tunus, Libya, Mısır, Suriye, Afganistan, Yemen, Filistin gibi İslam coğrafyasının hemen her beldesinde yaşanan çatışma, darbe, işgal ve savaşların öncelikli sebebi bu ilkenin hayata geçirilmesine mani olmak isteyen despotik iktidarlar ve sömürgeci devletlerin müsebbibi olduğu belalar hiç eksik olmadı.
Yazının devamını okumak için tıklayınız...
HABERE YORUM KAT