Ekrem İmamoğlu ve propaganda başarıları
İnsan yaptığı işle büyür, başardıklarıyla çoğalır. Erdoğan'ın bütün destekçileri ve karşıtları, her kademede elde ettiği başarıların boyutunu bizzat gördü. Peki herhangi bir düzeyde de olsa Ekrem İmamoğlu'nun başarıları nerede?
Mısırlı düşünür Dr. Atiye Adlan, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında yazdı:
Kimin başarılarına göre yaklaşan seçimleri kazanmayı hak ettiğine ve kimin başarısızlıklarından dolayı hak etmediğine bakılmaksızın, -aynı şekilde- Ekrem İmamoğlu hakkında verilen kararın doğruluğu -zannettiğimiz gibi- ne olursa olsun, diğer vatandaşlar gibi yargı kararlarına tabi olması gereken bir vatandaşa karşı bağımsız yargı tarafından verilmiş bir karar mıdır? Yoksa -"propaganda" söylemi sahiplerinin iddia ettiği gibi- siyasi bir rakibe karşı onun siyasi rekabet hakkını kaybetmesini amaçlayan politik bir karar mıdır? Yahut -daha başkalarının dediği gibi- “İmamoğlu”nun seçim kampanyası basamaklarında yükseleceği yeni bir mağduriyet zemininin önünü açmak için -kasıtlı veya kasıtsız olarak- bu dönemde çıkmış müstahak bir yargı kararı mıdır?
-Bütün bunların ötesinde- Ekrem İmamoğlu'nun İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminde kamuoyuna yansıyan başarısızlıklarına ve aleyhinde izlenen ihlallerle ilgili olarak, bazılarının onun hakkında sadece hapis cezasına değil, aynı zamanda görevden alınmasına da yol açacak davalar açmayı hak ettiklerini düşünmelerine rağmen -tüm bunlara bakılmaksızın- ben diyorum ki: Her şeye rağmen, mağduriyetle de olsa ilerlemesi, yükselişi ve ün kazanması konusunda Ekrem İmamoğlu bugün bir hatip olarak hangi başarıları temsil ediyor?.
İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun biyografisinde onu ulusal bir sembol yapan bir şey bulduk mu?
-İktidardaki rejime yönelik yüksek sesli konuşmalar ve sözlü tacizler dışında- bu adamın belediye başkanlarının uzmanlık alanlarıyla ilgili herhangi bir başarısı oldu mu?
Adalet ve Kalkınma adayına karşı yarışıp seçimleri kazanması dışında bize varsa sadece bir başarısını gösterin. Sadece seçimleri kazanmak tarihi bir başarı ola bilir mı?! Kitlelerin yokluğunda araçlar nasıl amaca çevrilir! Gelin gerçeklerin üzerinde nasıl duracağımızı öğrenelim. Bize aklımıza saygı duyduğunuza güvenme fırsatı verin. -Maurice Duverger'in deyimiyle- "halkı yıpratmaya" götüren propaganda pratiğinde ısrarcı olmayın. Demokrasinin en büyük görevi halkların bilincini korumaktır; ta ki bu Aristoteles'in "mafya demokrasisi" dediği şeye dönüşmesin.
Bu sahte destanın ortasında, kitlelerin gözden kaçırdığı bir soru var. Mağduriyet tek başına bir başarı olarak kabul edilebilir mi? Münakaşa sadedinde bir an Ekrem İmamoğlu hakkında verilen kararın haksız olduğunu farz edelim. Bu, tek başına, adamı ve onun kitlelerin tezahüratını hak etmesini temyiz etmek için yeterli bir sebep midir? Bu, sonuçları ve sorumlulukları açısından insanlara daha büyük bir gelecekte vaat ettiklerine ek olarak, geçmiş eylemlerindeki başarısının kanıtı mıdır?! Yoksa mahza bir taklit mi? Adam, Erdoğan'ın İstanbul belediyesinden başbakanlığa yaptığı sıçramayı gerçekleştirmek için onun izinden mi gitmek istiyor?! Ama bu bir ters simülasyon. Zira herkes biliyor ki Erdoğan'ın sıçraması başarısızlıkların birikimi değil, başarıların büyüklüğüydü. İki mazlumiyet durumu arasındaki fark ise, yakınını gerçekten kaybeden kimse ile yas tutması için tutulan/kiralanan arasındaki fark gibidir.
Azın çoğalması ve azınlığın büyümesi ve taklit yoluyla değildir. İnsan yaptığı işle büyür, başardıklarıyla çoğalır. Erdoğan'ın bütün destekçileri ve karşıtları, her kademede elde ettiği başarıların boyutunu bizzat gördü. Peki herhangi bir düzeyde de olsa Ekrem İmamoğlu'nun başarıları nerede? Hatta tüm ağızlıklarıyla muhalefetin başarıları nerede? Şayet diller sussa ve sövüp saymanın ve uzatmanın dışında beyan aciz kalsa, o zaman Arap şairinin şu sözünden başka söyleyecek söz bulamayız: “Yerinde olmayan (yersiz) ünvanlar.. şişkince bir aslanı anlatan kedinin durumu gibidir.”
İnsanlar sadece muhalefetin gerçek bir proje sunmasını istiyor. Ancak ülkeyi uçuruma sürükleyen bir yokuşu takip etmeyi reddediyor. Uçurum derken, şimdi -aşırı sağın yükselişine tanık olan- batı ülkelerinde cezalandırıcı oy denen şeyi kastediyorum.Onlar halkın öfkesini ateşliyorlar, öyle ki seçmeni adeta kör, sağır, sırtı sakat bir sağıra çeviriyorlar. Bu yüzden yolu görmüyor, yolu taşıyan ikazları duymuyor, ikazları dinlemiyor ve sonuç rastgele vuruştur ki, evrenin düzeninin ve hükümlerinin sırrı tesadüf olmadıkça bu durum doğruluğa miras olamaz ve ona ulaştıramaz.
Siyasî hayat, iki yön tarafından doğru yönlendirilmedikçe, rüşdüne ulaşamaz: hükümet ve muhalefet. Muhalefet tüm mevzilerinde inanılırlığı benimsemeden reşit olamaz.Hukuka saygılı ve yargının egemen olduğu bir ülkede yargı kararı nedeniyle muhaliflerin bir tweeter ile hükümeti eleştiren bir hatibin arasında kalması makul müdür? Ahmet Davutoğlu gibi büyük bir profesörün, devletin daha önce sattığı ve uhdesinden çıktıktan sonra ona sahip olanların kötüye kullandığı bir uçak yüzünden cumhurbaşkanlığını ve hükümeti eleştiren tweet atması doğru mudur? Bu saçma sapan değil mi, Ey Profesör?! Kitaplar telif ettikten sonra yakacak odun mu topluyorsun?! Ve seçim programını Suriyelileri kovmaya indirgeyen hanımefendi! Ve hayatını ciyaklayarak geçiren yaşlı adam! Sizi tatmin eden ve bir kere olsun öfkenizi unutup infialinizi terk etmenizi sağlayacak bir şey yok mu?!
Sorular çok, rahatsız edici ve en tehlikeli seviyeye ulaşmakta. Ancak bunların hepsi de siyasi farkındalık ekranlarının şu şekilde sunduğu büyük ve temel bir soru karşısında küçülüyor: Rakip bir projeniz var mı? Bu proje nerede? Neden onu geliştirmeye ve kitlelere sunmaya çalışmıyorsunuz? Yoksa bizzat muhalefetin kendisinin mi proje olduğunu düşünüyorsunuz? Öyleyse şayet kap ile içindekiler arasındaki ayırımı yapamıyorsunuz. Cevabını bulamadığımız soru ise şu: Nefes almaları dışında her şeyiyle farklı olan bu cephelerin siyasi olarak uzlaşması mümkün olabilir mı?! Birçoğunun çok acil ilgiye ihtiyacı var.
HABERE YORUM KAT