Eğitime Erişim Tam, Devam Sorunlu
Türkiye'de, eğitimin önemli sorunlarından biri okul terki ve devamsızlık. Bu nedenle, 15-19 yaş aralığındaki her 100 gençten 30'u eğitim sisteminin dışında. Türkiye eğitime katılım oranı en düşük üçüncü ülke.
2016-2017 eğitim öğretim yılı 19 Eylül’de başlıyor. Bu yıl da, okul terki ve devamsızlık oranlarının yüksekliği sorun olarak karşımızda. Türkiye’de hem ilköğretim hem de ortaöğretimde okullulaşma oranları son 15 yılda büyük artış gösterdi. 1998’de ortaöğretimde net okullulaşma oranı yüzde 40’lardayken bugün yüzde 80’e çıktı. Ancak eğitime erişim öğrencilerin okula devam ettiği anlamına gelmiyor.
Türk Eğitim Derneği’nin (TED) düşünce kuruluşu TEDMEM’in eğitim uzmanı Dr. Sabiha Sunar ile okul terki, devamsızlık sorunu ve çözüm yollarını Al Jazeera için konuştuk.
Türkiye’de okullulaşma oranları yüksek. Çocuklar okula başlıyor ama sonrasında devamsızlık ve okul terki geliyor. Bu konuda veriler ne diyor?
OECD tarafından yayımlanan "Bir Bakışta Eğitim 2015" başlıklı raporda yer alan verilere göre, Türkiye’de 15-19 yaş aralığında eğitime katılan öğrenci oranı yüzde 69. Diğer bir deyişle gençlerin yüzde 30’u eğitim sistemi içinde yer almıyor. Bu yaş aralığının yaklaşık olarak ortaöğretim dönemine karşılık geldiği düşünüldüğünde, söz konusu yüzde 69’luk öğrenci oranı içinden yüzde 6,17’lik bir öğrenci oranı da -yaklaşık 265 bin öğrenci- çeşitli sebeplerle örgün eğitimin dışına çıkıyor.
OECD ülkeleri ortalamasında 15-19 yaş aralığında eğitime katılan öğrenci oranı ise yüzde 84. Türkiye bu yaş aralığı kapsamında İsrail ve Meksika’dan sonra eğitime katılım oranı en düşük üçüncü ülke olarak dikkat çekiyor. Ayrıca, Türkiye’de 2014 yılı itibariyle 18-24 yaş aralığındaki gençlerin yaklaşık yüzde 40’ı liseyi bitirmeden eğitimden ayrılıyor. Örgün eğitimde 20 gün ve üzerinde devamsızlık yapan öğrenci oranları da ilkokulda yüzde 14,8, ortaokulda yüzde 35 ve lisede yüzde 34,8. Tüm veriler bir arada değerlendirildiğinde Türkiye’de özellikle ortaöğretim düzeyindeki öğrencilerin önemli bir kısmının herhangi bir okul ekosistemi içinde yer almadığı, yer alanların kayda değer bir bölümünün ise okul ekosistemi içinde varlığını sürdürmekle ilgili problemler yaşadığı görülüyor.
Okula erişim bu kadar artmışken neden çocukları okulda tutamıyoruz?
Konuya ilişkin gerçekleştirilen araştırmaların sonuçları, okul terkinin sebeplerini okula bağlı nedenler ve kişisel nedenler olmak üzere iki başlık altında ele alıyor. Okula bağlı nedenler arasında sınıf tekrarı, başarısızlık, devamsızlık, öğretmen-öğrenci ilişkilerinde yaşanan sıkıntılar, dersleri ve okulu sevmeme gibi nedenler yer alıyor. Kişisel nedenler arasında ise kız-erkek ilişkileri, maddi durum, okul dışında faklı bir işte çalışma, arkadaş etkisi, kötü alışkanlıklar var. Bununla birlikte devamsızlık ve okul terki arasında güçlü bir ilişki olduğu, örgün eğitimin dışına çıkan öğrencilerin çoğunun öncesinde devamsızlık yaptığı biliniyor. Okulda öğrenciler arasında yaşanan şiddet olayları ve akran zorbalığının da okul terkinin önemli sebeplerinden biri olduğu düşünülüyor.
Türkiye’de okul terki ve devamsızlık nasıl izleniyor?
Okul terki ve devamsızlığı izlemeye yönelik etkin bir mekanizma bulunmamakla birlikte, konuya ilişkin atılacak adımlar öğretmenlerin ve yöneticilerin inisiyatifine bırakılmış durumda.
"Aile ve öğretmen işbirliği yapmalı"
Bu sorunun önüne nasıl geçilebilir peki?
Bu noktada okul rehberlik hizmetlerinin, devamsızlık ve okul terkine yönelik sorunların altında yatan sebepleri araştırıp önleyici ve iyileştirici uygulamalar geliştirmesi oldukça önemli. Risk grubunda olan çocuklara etkin rehberlik hizmeti sunulabilmesi için rehber öğretmenlerin konuya ilişkin mesleki yeterliklerinin gözden geçirilmesinin yanı sıra uzun vadede ihtiyaç duyulan rehber öğretmen sayısının da belirlenmesi gerekir. Ancak, okulu terk etme riski taşıyan öğrencilerin belirlenmesi, izlenmesi ve gerekli önlemlerin alınmasına ilişkin bir sistemin oluşturulması atılacak adımlardan ilki olmalı. Ancak bu adımın anlamlı olabilmesi için yapılması gerekenlerin başında öğrencinin okul terki noktasına gelmeden önceki süreci analiz ederek, öğrenciler için anlamlı ve olumlu bir okul iklimi oluşturmak gelmeli. Öyle ki, okul terkine sebep olan faktörlerin çoğu olumlu bir okul iklimi sağlanamamış olmasının sonuçlarıyla örtüşüyor. Olumlu okul iklimi başta öğrenciler olmak üzere okulla ilgili tüm paydaşların sosyal, fiziksel ve duygusal anlamda güvende hissettiği okul ortamını ifade eder.
"Okullar öğrenciler icin cazip mekanlar hâline getirilmeli"
Böyle bir ortamda öğrenciler, aileler ve eğitimciler ortak bir vizyon geliştirmek, yaşatmak ve katkı sağlamak için birlikte çalışır. Öğrencilerin devamsızlığının azaltılabilmesi için de aile ve öğretmenler tarafından öğrenciye özgü devamsızlığa neden olan sebepler bulunmalı ve birlikte hareket edilmeli. Ayrıca, okullar öğrenciler için daha cazip mekânlar haline getirilmeli. Okullarda eğitim sistemimizdeki yapısal çarpıklıklarının bir sonucu olarak çoğunlukla akademik başarının ön plana çıkarıldığı ve içerik öğretmenin birincil amaç olduğu görülüyor. Oysa, öğrenciler okul ekosisteminde öğretim dışında sosyal, kişisel ve fiziksel talepleri için de karşılık bulabilmeli.
"Çocukların yüzde 29'ı okulda baskı ve stres hissediyor"
Okul terki ve devamsızlık oranları yüksek olmasına karşın uluslararası araştırmalara göre Türkiye’deki çocuklar ve gençler okulu seviyor. Burada zıt bir durum ortaya çıkıyor. Bu nasıl mümkün oluyor?
OECD tarafından yayımlanan "Hayat Nasıl? 2015" raporuna göre, Türkiye’de çocukların okulda hissettiği baskı ve stres oranı yaklaşık yüzde 29. Bu oranın OECD ülkeleri arasındaki en yüksek orana karşılık gelmesi oldukça kaygı verici. Türkiye’deki çocukların okulda hissettiği baskı ve stres oranının bu denli yüksek olması, devamsızlık eğilimleriyle ilişkili görülüyor. Okulda hissedilen baskı ve stres çocuğun öğrenmesini olumsuz etkileyebileceği gibi psikolojik iyi olma hali gibi akademik olmayan konularda da olumsuz sonuçlara yol açabiliyor. Öte yandan, Türkiye’de yüzde 82 gibi yüksek bir oranla öğrencilerin okulu sevdiği ortaya konuyor. Bu yüksek oran Türkiye’de çoğu öğrencinin tek sosyalleşme alanı olan okulu hayatında önemli bir yere koymuş olmasından kaynaklanıyor.
"Okul performans ve not kaygısına dönüşüyor"
Bunun yanı sıra, 'okula ait hissetme' indeksine göre, Türkiye’deki öğrenciler kendilerini okullarına ait hissediyor. Ancak, sınav odaklı uygulamalar, gelecek kaygısı, öğrenci özerkliğinin sınırlılığı, okul güvenliğine ilişkin fiziki-psikolojik tartışmalar ile katı disiplin uygulamaları bu aidiyet duygusuna rağmen okullarda algılanan stresi artırıyor. Eğitim sistemimizde sınavlar ne yazık ki öğrenme sürecini daha nitelikli hale getirmek için kullanılan araçlar yerine, öğrencileri sıralamak için kullanılan amaçlar haline gelmiş durumda. Tam da bu sebeple öğrencilerin okulda geçirdikleri vaktin büyük bölümü performans ve not kaygısına dönüşüyor. Kendisini okula bu kadar ait hisseden ve okulu seven çocukların bulunduğu bir sistemin stres üretme ve çocukları okuldan uzaklaştırma sebeplerinin ciddiyetle araştırılması ve tüm paydaşların birlikte hareket edebildiği bir sistem tasarımının gerçekleştirilmesi gerekiyor.
HABERE YORUM KAT