Eğitimde Müfredat ve İşleyiş Özgürleşsin
Nihayet eğitim-öğretimde 28 Şubat’ın izlerini silmeye dönük önemli bazı adımlar atılıyor. Sekiz yıl süren kesintisiz zorunlu eğitimi (4+4+4) şeklinde kademelendirerek 12 yıla çıkaran kanun teklifi beklendiği üzere ciddi tartışmaları da beraberinde getirdi.
Askeri vesayetin dayatmalarını kaldırmaya dönük her adım için olduğu gibi İmam Hatiplerin orta kısımlarının önünü de açan kesintili-kademeli eğitim teklifi derhal ‘rövanşist’ hareket olarak yaftalandı. Gasp edilen hakların iadesi yönünde atılan adımların bir ‘rövanş, intikam, meydan okuma’ niyeti taşımadığına, asla ve kat’a böyle bir niyet sahibi olunmadığını ispatlama sadedinde teminatlar verilsin isteniyor. Hiçbir teminatı da kabul buyurmuyorlar. Yani: Haklarınızdan vazgeçin!
Zorbalıkla kurulan, tehditlerle sürdürülmek istenen statükonun aynen korunması ne mümkündür ne de doğrudur. Şu husus unutulmasın: Kemalist ideolojiyi ve ulus devleti kutsayan, iktidar sınıflarının saltanatını pekiştiren bir eğitim sisteminin teknik ve bilimsel bir tartışmaya indirgenerek sürdürülmesi çıkmaz bir sokaktır.
Kemalist Müfredata Mahkûm Değiliz
Yüz yıldır devlet eliyle ve halka rağmen sürdürülen Tevhid-i Tedrisat’ın amacı nedir? Duygu, düşünce, ahlak ve eylem bakımından Atatürkçülüğü benimseyip yaşama azmine sahip ‘makbul vatandaşlar’ üretmek değil mi? TSK’dan TÜSİAD’a, CHP’den Anayasa Mahkemesi’ne, MHP’den DİSK’e kadar bir dizi kurum ve siyaset bazı ton farkları taşısalar da ‘makbul vatandaşlar’ yetiştirilmesi hususunda ittifak ediyorlar. Elbette en başta bu sebeple Tevhid-i Tedrisat’ı dolayısıyla da Atatürkçülüğü tartışmaya açmaya yanaşmıyorlar.
İyi ama Mustafa Kemal’in şahsını putlaştıran, koskoca bir tarihi ve toplumu kutsallaştırılan ‘Tek Adam’a endeksleyerek anlamlandıran, hiç kimseye onun ilke ve inkılâplarından başka bir yol tutma hakkı tanımayan bu şartlandırma-şapşallaştırma ve boyun eğdirme müessesesine mecbur değiliz ki!
Çocuklara başka bir tercih, daha geniş ve doğru bir ufuk hakkı tanımayan bir eğitim-öğretim düzenine muhatabız. Okullara ve müfredata “Atatürkçü çocuk üreten fabrikalar” misyonu yükleyen üretilecek mamullere dönüştürülmesine neden ve ne zamana kadar razı olmamız bekleniyor acaba?
Ana sınıfından doktora programlarına kadar eğitimin hemen her kademesinde mecbur ve mahkûm edilmek istendiğimiz resmi ideolojik bilgiye doğal olarak itirazımız var. Bir örnek olsun: İlköğretimin ilk üç sınıfında işlenen derslerin, yapılan etkinliklerin hiçbir yerinde, evet hiçbir yerinde Allah-u Teâlâ, Kur’an-ı Kerim, Hz. Muhammed, İslam veya Müslümanlara bir kelime ile olsun yer verilmez.
Atatürk, Türk, bayrak, marş, ant vs.’den müteşekkil mevcut müfredat kendisine teslim edilen bir öğrenciyi sadece kısırlaştırır ve hayattan bıktırır. Selanik’ten Dolmabahçe Sarayı’na uzanan ve bütün dünyası ‘Ulu Önder’in biyografisiyle kuşatılan bir çocuğun zekâ ve karakterinin gelişme imkân ve ihtimali olabildiğince daraltılmaktadır.
Atatürkçülük de ilköğretimden itibaren seçmeli derslerden bir ders olmalıdır. Resimleri, büstleri, öğretileri tercih eden öğrencilerin müfredatında yer bulabilir. Lakin ayrımsız olarak devlet eliyle herkesi böyle bir mecburiyete koşmak son derece mantıksız, hukuksuz ve ahlaksız bir dayatmadır. Devletin veya resmi ideolojinin birey ve toplumun iradesini sıfırlama, insanların zihinlerini devletin bekası adına hizaya sokma hakkı yoktur ve olamaz da.
Okulda İbadet ve Kıyafet Serbestliği Sağlansın
Tabu haline getirilen ve başka türlü düşünmeye fırsat tanınmayan konulardan bir de okulların kayıtsız şartsız Atatürkçü ideoloji ve eylemlerin merkezi olması gerektiği söylemidir.
Milli Eğitim süreci başından itibaren İslami değer ve ibadetlerden arındırılmış, tesettüre-başörtüsüne yasaklar koyan, haram-helal sınırlarını itibarsızlaştıran bir hat üzerinde işliyor. Laik-Türkçü değerleri empoze etmek adına İslam’dan arındırılan müfredat Atatürkçü-Kemalist bir gençlik inşa etmekten başka bir dert taşımıyor.
Milli eğitimin müfredat ve işleyişinde özgürce düşünen, tartışan ve adaletin tesisi için mücadele eden bir gençlik tasarımına neden hak tanınmaz? Bu sorunun cevabı belli: TSK’dan TÜSİAD’a kadar devlet sınıfları adalet ve özgürlüğü değil saltanatlarının bekasını temin edecek “Kanı Asil, Aklı Kıt, Ahlakı Lümpen Gençlik” için okulları seri üretim merkezi olarak muhafaza etmek istiyor.
Böyle bir gençlik için pop kültürünü, alkolizmi, fuhşu, egoizmi, futbol fanatizmini Türkçü-Atatürkçü değerlerle harmanlayıp pompalıyorlar. Buna karşın tesettürsüz, ibadetsiz, ahlaksız öğrenci profiline de bu profili şart koşan okul-müfredat dayatmasına da açıkça tavır almamız gerek.
Okulda öğrenci ve öğretmenler için olduğu gibi tüm kamu kurumlarında başörtüsü yasağı son bulmalıdır. Aynı şekilde mescid-ibadet imkânını ortadan kaldıran resmi veya fiili tüm dayatmalar kaldırılmalıdır. Kamuoyu bu gibi sorunların aşılması yönünde AK Parti Hükümeti’nin daha atak ve kararlı davranmasını bekliyor.
YAZIYA YORUM KAT