1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. "Eğitimde Merkeziyetçi Vesayet Temel Sorun"
Eğitimde Merkeziyetçi Vesayet Temel Sorun

"Eğitimde Merkeziyetçi Vesayet Temel Sorun"

Özgür Eğitim-Sen Batman İl Temsilcisi Mustafa Sevinçer, Islah-Haber'in eğitim soruşturmasına katıldı.

17 Eylül 2012 Pazartesi 14:15A+A-

Islah Haber’in Eskisiyle Yenisiyle Türkiye’de Eğitim Sistemi soruşturması devam ediyor. Soruşturmanın birinci bölümü olan “Eğitim Sisteminin Yapısal Açıdan Değerlendirmesi” başlığı altındaki sorulara Özgür Eğitim-Sen Batman İl Temsilcisi Mustafa Sevinçer’in verdiği cevabı ilginize sunuyoruz:

Sorun Eğitimin Kesintisiz veya Kesintili Olması Değil

Türkiye yeni eğitim-öğretim dönemine 4+4+4 sistemi ile giriyor. Bu, çok yönlü bir değişimi içermektedir. Öncelikle bize bu yeni sistemin gerek içerik ve gerekse de biçimde genel olarak ne tür değişiklikler öngördüğünü anlatır mısınız? 

Bir kere çok yönlü değişim olup-olmaması değişimden ne anladığınıza bağlı. Evet, 4+4+4+, 28 Şubatın dayattığı kesintisiz eğitimin sonlandırılması açısından önemli bir değişim. Ancak eğitim denilen sistem bütününü kapsamlı bir şekilde ele alan bir değişim söz konusu değil. Evet, kesintisiz eğitim kesintili hale geldi. Ancak 3-5 seçmeli dersin getirilmesiyle 90 yıllık bir Türk eğitim sistemini değiştirmiş olmuyorsunuz. Bu sistemin getirilmesinin temel mantık ve niyetinin darbecilerin 28 Şubat post-modern darbesiyle getirdikleri kesintisiz eğitim modelini kaldırmak, bunun yerine kesintili modele geçmek olduğunu düşünüyoruz. Bu temel mantığa ve niyete diyecek hiçbir şeyimiz yok. Doğrusu budur. Ancak bu doğru, getirilen yeni sistemi, tamamen doğrulamıyor. Yani bize göre Türkiye’de uygulanan eğitim sistemimin en büyük sorunu kesintili veya kesintisiz sistem değildir. Dolayısıyla kesintisiz eğitimden kesintili eğitime geçmek, 3-5 tane seçmeli ders ilave etmek gerçek manada değişim-dönüşüm demek değildir.

Yeni sistemin form olarak içerdiği önemli değişikliklerden birisi de, 68 ay olan 1. sınıf eğitime başlama yaşının zorunluda 2 ay, veli isteğinde 3 ile 8 ay erkene çekilmesi olarak öngörülüyor. Bu sınırın belirlenmesinde bir karmaşanın olduğu da gözleniyor. Eğitim yılının daha da erkene çekilmesine neden ihtiyaç duyulmuş ve tam olarak neyi içermektedir? Bunun çocuklar üzerinde pedagojik açıdan ne tür etkilerinden söz edilebilir?

Eğitim Yaşı Konusunda “Akçılar” ile “Karacılar” Doğrularını İspat Yarışına Girdiler

İşin başında şunu söylemek istiyorum: Türkiye’de birçok meselede olduğu gibi 4+4+4 konusunda da genel olarak iki kutup oluştu. Yeni sitemi savunanlar ve karşı olanlar. Ve diğer meselelerde olduğu gibi bu meselede de maalesef her şey ak-kara önyargısıyla hareket edildi. Yani bir tarafta 4+4+4 dünyanın en doğru sitemidir demeye getirenler ile öbür tarafta bu sitemin hiçbir doğrusu yoktur diyenler oluştu. Yani az önce söylediğim gibi bu sitem “Ak”tır diyenler ve hayır bu sistem “kara”dır diyenler... Genel yaklaşım bu olunca “Ak”çılar ve “Kara”cılar doğrularını ispat yarışına girdiler. Doğrularını ispat için yeri geldi kamuoyunu yanlış bilgilendirdiler. Bu yanlışlardan biri sorunuzdaki 68 ay meselesidir.  Oysaki dünyanın hiçbir döneminde ve hiçbir yerinde bir eğitim sitemi dört dörtlük olmadığı gibi tamamen yanlış da değildir. Yani getirilen sistemin doğruları ve yanlışları vardır. Artıları ve eksileri vardır. 68 ay meselesi teknik bir konudur. Bu konuda bakanlık yetkilileri ve karşıt olanlar rakamlarla işlem yarışına girdiler. Bakanlık daha önce zorunlu eğitim yaşının 68 ay olduğunu, karşı olanlar ise 72 ay olduğunu anlatmaya çalıştılar. Bakanlığa göre okula başlama yaşı 68 ay iken bu yaş 66 aya çekilmiştir. Yani sadece 2 ay geri çekilmiştir. Dolayısıyla abartılacak bir şey yoktur. 66-68-69- ya da 72 ay arasında çok ciddi fark olmamakla beraber çocuklar arasındaki birkaç aylık fark tamamen yabana atılmamalıdır. Örneğin 66 aylık bir çocuk ile 69 aylık bir çocuğun tuvalet ihtiyacını ebeveynine ihtiyaç duymadan yapabilmesi farklı olacaktır. Dünyanın birçok gelişmiş ülkesinde zorunlu eğitim çağı 65 ya da 60 aydır. Ancak 72 ay olan çok ülke de var. Kanaatime göre okula başlama yaşı Türkiye için 72 ay olmalıdır. Yani yeni sitem ile getirilen isteğe bağlı 60 ve zorunlu 66 ayı Türkiye şarları için doğru bulmuyorum.

Bu düzenlemeyle eğitimde zorunluluk süresi 12 yıla çıkmış bulunmakta. Sistematik eğitimde zorunluluk ilkesini insan fıtratı açısından nasıl değerlendiriyorsunuz? Günümüzdeki genç kuşakların bünyesi bu yoğunluğu kaldırıyor mu?

Zorunlu Eğitimde Hedef, Rejimin Kurucu İdeolojisine Uygun Vatandaş Yetiştirmek

Zorunlu eğitimi hele 12 yıl olarak ve Türkiye’deki eğitim sistemi içerisinde doğru bulmuyorum. Türkiye’de eğitim sistemi ve bunun alt yapısı olarak eğitim felsefesi oluşturulurken maksat, yeni kurulmuş cumhuriyete ve onun kurucu ideolojisine bağlı iyi vatandaşlar (!) yetiştirmekti. Şu anda uygulanan sistemde de bu amaçtan tamamen vazgeçilmiş değil. Dolayısıyla zorunlu eğitim modellerinin temel mantığı, bireyi bu amaç doğrultusunda dizayn edilmiş okullardan geçirerek hedefe ulaşmaktır. Hedef ise ulus-devletin kurucu ideolojisine bağlı vatandaşlar yetiştirmekten başka bir şey değil.

4+4+4 sisteminin yol açtığı sorunlar arasında iki tanesi dikkat çekiyor. Bunlardan biri öğretmenlerin önemli bir kısmının tayin sorunu iken ikincisi de okul statülerinin değişmesi ve öğrenci sayısının artmasıyla birlikte oluşacağı söylenen sabahçı-öğlenci problemleri, müstakil bina ihtiyacı, sıraların yetersizliği, öğrencilerin daha uzaktaki bir okula servisle gitmesini gerektiren fiziksel yetersizlik vb. sorunlar… Yeni sistemin bu anlamda istikrarını bozduğu öğretmen ve öğrencilerin durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Temel Sorun Olan Derslik Açığı Daha da Büyüyecek

Öğretmenlerin tayin sorunu yeni sistemle ilgili değil. Yeni bakanla yani Sayın DİNÇER’le ilgilidir. Bakan Bey ülkenin bazı bölgelerinde öğretmen yığılması olmakla birlikte bazı yerlerdeyse öğretmen açığı olduğu konusunda haklı olmakla beraber, onun bunun çözümü için aileleri parçalayacak katı uygulamalar getirmesini kabullenmek de mümkün değildir. Zorunlu yaşın 66 aya çekilmesi doğal olarak okula kayıt yaptıracak öğrenci sayısını artıracaktır. İsteğe bağlı olanları da düşünürsek bu sayı daha da artacaktır. Bence yeni sitemde eleştirilecek esas meselelerden biri de buydu. Yani öğrenci sayısını artması sorunu… Türkiye’de eğitimin en büyük sorunlarından biri derslik açığıydı zaten. Şimdi öğrenci sayısının artmasıyla bu sorun daha da artacaktır. Sınıf mevcutlarında artış kaçınılmaz olacak. Mevcut öğrenci sayıları zaten fazlaydı. Ortalama 40-45 olan sınıf mevcutları hem birinci sınıflar için hem de 12 yılık zorunlu eğitimden dolayı ortaöğretimde sınıf mevcutlarını şişirerek 50-60’ı bulacaktır. Bu da eğitimi çok olumsuz etkileyecek. Sabahçı-öğlenci olayı maalesef zaten var olan bir durum. Yani ikili öğretim… Normal öğretim dediğimiz tekli öğretim Türkiye’de zaten çok az okulda olan bir sistem. Bunun temel nedeni derslik açığı. Şimdi öğrenci sayısı artacağına göre yine hemen hemen ülkenin her yerinde sabahçı-öğlenci uygulaması devam edecek. Yeni seçmeli derslerin ilave edilmesiyle 5 ve 9. sınıflar ile haftalık ders saatleri artırılan Anadolu liselerinde derse başlama saatleri çok erkene alınacak ya da ders bitim saatleri çok geç sona erecek. Müstakil bina konusu ise zaten söz konusu değil. Aslında kamuoyunun bilmediği mesele şu: 4+4+4 ile sadece kâğıt üzerinde okullar ilkokul ve ortaokul olarak ayrıldı. Müstakil bina olarak okular ilkokul ve ortaokul olarak ayrılmadı. Geçen sene neyse bu sene de aynı. Fizikî olarak değişen hemen hemen hiçbir şey yok.

Öte yandan Türkiye’deki eğitim sisteminin yapısal olarak kronikleşmiş bir diğer sorunu da Tevhidi Tedrisat olarak karşımıza çıkıyor. 700 bin personeliyle MEB, Ankara’dan yönetilebilir durumda mıdır? Müfredatı ve yönetimi merkezden belirleyen MEB vesayeti beraberinde ne tür sıkıntılar getirmektedir?   

Eğitimde Merkeziyetçi Vesayet Temel Sorun

Ana mesele bizce bu. Ne olduysa 3 Mart 1924 tarihli Tevhid-i Tedrisat kanunu ile oldu ve öyle devam ede geldi. Hiç kimse bu bugüne kadar doğru dürüst bu kanunun tekçi yapısını sorgulamadı. Zararlarını-eksikliklerini dile getirmedi. Osmanlı eğitim sistemini sonlandırarak yeni kurulan cumhuriyetin eğitim felsefesine uygun bir eğitim modeli sunan bu kanun hep esas alındı ve eğitim sistemi bu esas üzerine dizayn edildi. Birey (kişi, kişilik değil) iyi vatandaş (devlete sadık kullar) yetiştirmek hedef alındı. İnsanların kendi dinlerini-inançlarını öğrenme hakkını bile kullanılarak, okullarda zorunlu din dersi getirilerek insanlara“Dininizi de ben size öğretim!” dedi devlet; “İzin verdiğim kadar ve istediğim gibi.”Ders müfredatları Ankara’da uzmanlarca hazırlandı. Türkiye’de yaşayan diğer etnisitelere kendi ana dilleriyle eğitim yapmaları imkânı verilmedi vs.

Mevcut Tevhidi Tedrisat kanunu ile beraber düşünüldüğünde “özel eğitim” ne kadar özel? Dershanelere, vakıf-dernek vb. de sertifikasyon verilmeli midir?

Her Cemaat Kendisi Dinî Eğitimini Vermeli

Bugün özel okullara bakın, sadece isimleri özeldir. Bu okulların müfredatlarını belirleme ya da değiştirme hakları yoktur. Bir devlet okulunda ne yapılıyorsa özel okullarda da her şey noktası virgülüne kadar aynıdır. Çünkü Türkiye’de devlet Tevhid-i Tedridsat’tan bugüne eğitim–öğretimi kendi tekeline almıştır. Kendisi vereceği eğitim dışında insanlar eğitim almamalıdırlar. Bugün Amerika’da temel olarak 3 eğitim modeli vardır: 1-devlet okulları,  2. Kilise Okulları, 3-Evde Eğitim. Ayrıntıya girecek vaktimiz yok.

Türkiye’de sadece devletin eğitimi var. Türkiye’de olması gereken anlamda “Özel eğitim” diye bir şey yok. Eğitim-öğretim tamamen devletin tekelindedir. Oysa olması gereken, cemaatlerin, STK’ların yani sivil toplumun da eğitim–öğretim faaliyetlerini özgürce sunabilmesidir. Özel okullar kendi müfredatlarını belirleyebilmelidir. Dernekler vakıflar, cemaatler, azınlıklar kendi dinî eğitimlerini verebilmelidir.

Farklı eğitim modelleri bağlamında Avrupa’nın çeşitli bölgelerinde uygulanan “Ev okulu” sistemi söz konusu. Türkiye bu türden uygulamalara izin vermeli midir? Verdiği takdirde bu tip modellerin sürdürülebilirliği olduğunu düşünüyor musunuz?

Evde eğitim ya da ev okulu konusunda dünyada farklı uygulamalar var. Bazı ülkelerde bu sisteme talep artıyorken bazı ülkelerde ise bu uygulama yasak. Bugün bu sistemin en yaygın olduğu yerlerden biri ABD… 2007 rakamlarına göre ABD’de bu siteme müracaat edenlerin oranı  %2,9. Ancak gittikçe bu oran artıyor. Bunun dışında Kilise eğitiminin var olduğunu daha önce belirtmiştim. Bir başka model ise Fransa’da uygulanan model… Burada devlet özel okulları destekliyor. Tarih, Coğrafya, Fransızca dışında diğer müfredatı okulun kendisi belirliyor. Bu modellerin hepsinin ve daha fazlasının imkân olarak sunulması lazım düşüncesindeyim. İnsanlar dilediğini talep edebilmelidir.

Eğitimin uygulanmasında karşılaşılan bir diğer sorun da karma eğitim modelinde karşımıza çıkıyor. Bu uygulamaya karşı var olan tepki yalnızca dindarların ideolojik eğilimi ile açıklanabilir mi? Geçtiğimiz günlerde Marmara Üniversitesi’nden bir grup bilim adamı kız ve erkek öğrencilerde öğrenim sürecinin farklı işlediğini belirterek karma eğitim sistemini eleştirmişti. Kız ve erkeklerde öğrenim süreçleri farklı mı işlemektedir?

Karma Eğitim İdeolojik bir Dayatmanın Ürünü

Türkiye’de karma eğitim birçok meselede olduğu gibi dayatılmıştır. Alternatifinden yararlanmanız mümkün değil. Oysa dünyanın birçok ülkesinde özellikle 1990’lı yıllardan itibaren tartışılmış ve birçok pedagog karma eğitimin yanlış olduğunu belirtmiştir. Ancak bizim toplumumuzda olaylara bakarken referansımız ideoloji olduğu için bu konuya da ideolojik yaklaşarak karma eğitime karşı olanlar çağdışı olmakla veya yobaz olmakla hep suçlanmışlardır. Oysa bana göre eğitim modellerinde olduğu gibi bunda da kız ve erkeklerin ayrı eğitim görebilecekleri okulların insanlara imkân olarak sunulması gerekir. Vatandaşlara ille de çocuklarınızı karma eğitime alacaksınız demek dayatmadan başka bir şey değildir.

Yeni düzenlemeyle beraber İmam-Hatip Liselerinin önü açılırken ayrıca İHL’lerin Ortaokul bölümü de açıldı. Mesleki-teknik Liselerin Ortaokulu neden açılmadı? Açılmalı mı? İki çeşit ortaokulun anlamı nedir?

Din Eğitimi Sivil Topluma Bırakılmalı

Daha önce şunu belirtmiştim; Hükümetin 4+4+4’ü getirmesindeki temel amaç aslında İmam-Hatiplerin orta kısmını açmaktı. Gerisi çok da önemli değildi. 28 Şubatçıların temel amacı neydi? İmam-Hatipleri kapatmaktı. Gerisi çok da önemli değildi. Zira bu amaç yüzünden tüm meslek liseleri büyük bir darbe almışlardı. İmam-Hatip okulları devletin din eğitimini kayıt altına alarak kendi müslümanını kendisinin yetiştirmesi amacıyla açılan okullardır. Devlet hiçbir zaman batıdaki kilise eğitimi gibi sivil toplumun dinî eğitimine müsaade etmediği için vatandaşlar da hiç yoktan iyidir diyerek yıllarca iyi niyetle çocuklarını din eğitimi alması amacıyla bu okullara gönderdiler. Elbette ki Laik bir devlette eğitim-öğretim faaliyetlerini tekeline alan bir devlette vatandaşların din eğitimlerini en azından İmam-Hatip okulları sayesinde karşılamaları bir haktır. Bu açıdan bu okulların açılmış olması çok iyi olmuştur. Ancak biz talep edilmesi gerekenin bunun da ötesinde olan din eğitimi özgürlüğünün sivil topluma bırakılması olduğunu düşünüyoruz.

Yüksek öğrenimde kaldırılması öngörülen harç uygulamasıyla ilgili olarak da kamuoyunda serzenişler var.  Özellikle de uygulamanın birinci öğretim ile sınırlı olup ikinci öğretime yansımaması eleştiri konusu yapılmaktadır. Bu uygulamayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Elimizi vicdanımıza koymamız lazım. Hükümetin birinci öğretimlerdeki harçları kaldırması çok büyük bir olay ve büyük bir başarıdır. Ben şahsım adına bir vatandaş olarak Hükümete bu uygulamasından dolayı teşekkür etmek istiyorum. Gönül ister ki ikinci öğretimdeki de kalksın. Ancak bununla ilgili henüz bir gelişme yok. Üniversitelerdeki harçlar büyük bir zulümdü. Birçok öğrenci bu harçları ödemekte oldukça zorlanıyordu. İkinci öğretimdekiler için de tamamen kaldırılmasa bile oranların düşürülmesi gerektiğini düşünüyorum.

HABERE YORUM KAT

1 Yorum