Eğitim, on yılda on beş milyon genç ‘yarattı' mı?
Kamil Yeşil, Kemalist modernleşmenin eğitim-öğretim programını ve vaat ettiklerini analiz ediyor.
Kamil Yeşil / Açık Görüş
Eğitim, on yılda on beş milyon genç ‘yarattı' mı?
Faruk Nafiz ve Behçet Kemal'in ortaklaşa imzaladıkları Onuncu Yıl Marşı'ndan geçen "On yılda on beş milyon genç yarattık her yaştan' dizesini anlamak için "1923 ile 1933 arasında eğitim ve kültürde ne oldu"ya bakmak lâzım.
Kayıtlar 1927'de yapılan nüfus sayımının 13 milyon civarında olduğunu söylüyor. Buna göre 23'te Türkiye'nin nüfusu 10 milyon civarında olmalıdır. Yılda ortalama üç milyon nüfus artışını esas aldığımıza göre 1933'te 9 milyon artışla 19-20 milyon arası bir nüfusa ulaşıyoruz. Harf inkılabı 1928'de olduğuna; Türkiye'de okullaşma oranı bugünkü hızında olmadığına; yaşayan nüfusun hepsi okullu olmadığına; sadece gençlerden bahsedildiğine; yeni doğan neslin (hesabımıza göre 9 milyon) en az yarısının kız olduğu ve onlardan çoğunun okula gitmediğine, bazı ailelerin de erkek çocuklarını okula göndermediğine göre bu hesap kesinlikle yanlıştır. Bir de 28-33'e baktığımızda on yıldan değil 5 yıldan bahsedebiliriz. Bu da iddiayı çürüten ikinci delildir.
İddia değil hedef
Dikkat ederseniz, "On yılda on beş milyon genç yarattık her yaştan" dizesini CHP zihniyeti ile özdeşik nesil olarak anlıyor ve kabul ediyoruz. Bu dize ile kastedilen insan tipi Batılı, aydınlanmış, laik, bilimci, dini 1945'te yayınlanan TDK Türkçe Sözlük'teki din maddesinin şümulüne giren insan tipidir. (Oraya bakınız.) Bu dize harf inkılabından itibaren değil de 23'ten sonra uygulanan din ve kültür politikasından bahsediyorsa kısmen doğru olabilir. Hilafetin kaldırılması (1924), Tevhid-i Tedrisat Kanunu (1924), Şapka (1925), Medeni Kanun (1926), Takvim, Ölçü ve Tartıların Değiştirilmesi (1925-31), Alfabe (1928), millet mekteplerinin açılışı (1929), Türk Tarih Kurumu, Türk Dil Kurumu(1931), Üniversite Reformu (1933), Türkçe İbadet ve Dini Islah Beyannamesi gibi değişiklikler hemen sahaya yansımadığına göre on milyon gence yine ulaşamıyoruz. Bu dizede söylenenlere zamanın yönetim kademesi de inanmamıştır fakat hoşlarına gittiğinden şüphemiz yok. Çünkü ortaya bir iddiadan ziyade hedef koyuyor şiir.
Şairler bütünü mü kastetti?
Şiir bize bir ideal durumdan bahsediyorsa da bir "proje"den, bir toplum mühendisliğinden de bahsettiğini göz ardı edemeyiz. Hatta sadece gençlik değil, Halk Evlerini, Köy Enstitülerini, medeni kanunu, Cumhuriyet balolarını, güzellik yarışmalarını düşündüğümüzde hedef kitlenin bütün Türk toplumu olduğunu söyleyebiliriz. Şairler bu bütünü kastederek on milyondan bahsetmiş olabilirler (mi?).
Harf inkılabı ile geçmişten bağın koptuğunu, Arap harfli Türkçe ile yazılmış mezar taşlarına, kitabelere varıncaya kadar okunacak bütün dergilerin, kitapların yasaklandığını ve yasağı delmeye çalışanların şiddetle cezalandırıldığını düşünürsek...
Radyoda Türk müziğinin yasaklanmasını, halka Batı müziği ve konserlerin baskıyla dinletildiğini hesaba katarsak...
Yeni harflerle basılan mevkutelerin, ders kitaplarının eskiyi kötüleyip yeniyi övdüğünü düşünürsek...
Yeni zihniyetin aydınlanmacı, rasyonalist, realist, materyalist, Hristiyani olduğunu gözden uzak tutmazsak...
Türk tarih tezi ve güneş dil teorisinin ders kitaplarında yeni nesle bilim olarak okutulduğunu göz önünde bulundurursak...
Hesapların tutması lâzımdı.
(On yılda yetişen on milyon genç de çocuklarını kendileri gibi yetiştireceklerdi. Dedeler, nineler zaten bu arada ortalıktan çekilmiş, kendi dünyalarına dalmış veya ölmüş olacaklardı. Ölmeyenler de pıstırılmıştı.)
Bu projenin tutması için kızlar mutlaka okutulmalı idi.
Hesaplar böyle yapıldı.
İrfanına kurban olduğum Anadolu bütün bu hesapları nasıl ters yüz etti acaba? Şöyle:
Hurafe karışmış olsa da dinini, hikaye ve menkıbelerle çocuklarına öğrettiler. Sure ve duaları ağızdan tekrar ettirerek ezberlettiler.
Çocuğum doğdu, sünnet ettireceğim, yakınım öldü, üç gün hayrı, kırkıncı ve elli ikinci gün hayrı yapacağım diyerek (bugünün bazı ilahiyatçılarının hurafe, bid'at olarak gördüğü) toplantılar düzenleyip mevlid ve Kur'an okutarak, dua ederek hissiyatı diri tuttu. Köyünden yöresinden Halk evlerine, köy enstitülerine gönderilen gençlere neler öğretiliyor diye kulak kabarttı. Baktı ki öğretilenler dini ve imanı ile zıt şeyler. Çocuklarını oralardan uzak tuttu.
Bu arada yeni zihniyet boş durmadı. Hemşire, doktor ve öğretmeni aydınlanmanın ileri karakolu olarak köylere ve kasabalara gönderdi. Öğretmenler halkı küçük gördü, halk da onları "kendinden" görmedi.
Tehdit ve tecziye
Ancak iktidar sahipleri teşvik ve takdir yöntemlerinin yanı sıra tehdit ve tecziye yöntemlerini de devreye soktu.
Herkes tek tip okullarda, aynı dersler vasıtasıyla Batı'ya iman ettirilerek yetiştirildi veya yetiştirilmek istendi.
Askeri darbelerden sonra o zihniyeti taşıyan siyasilerin ülke sathında okuma-yazma seferberliği düzenlemesinin altında yatan yegane sebep budur. (Herkes okuyacaktı. Nasıl olsa okunacak kitapları, gazeteleri, dergileri onlar veya o zihniyettekiler neşrediyordu. Herkes devlet radyosu dinleyecek ve devlet televizyonu izleyecekti. Nasıl olsa bütün yayınlar, o yeni nesil insanı "yaratmak" gayesine matuf idi. Bu ara eskiden, dinden, imandan bahsedenlerin akıbetleri de hatırlatılıyor sıkı sık.)
Bütün bu hesapların tutması lâzımdı.
Tutmadı. Milletimiz, o "cahil kitle", okuma-yazma bilmeyen ! kız çocuklarını cahil bırakan ! o sevad-ı azam bu ithamlara karşı yeni stratejiler geliştirdi. Bazıları çocuklarını okula gönderdi fakat okul ile yetinmedi. Akşamları ne öğrendiklerini test etti. Materyalist, Hristiyani öğeler duyduğunda dilinin döndüğü kadar "öyle değil böyle" diyerek tashih etti. Bazı veliler, okullar tatil olunca çocuğunu camiye gönderdi. Bazıları hurafe karışmış olsa da dinî bilgiler aktardı.
Bu direniş görülmemiş olamaz.
Yayınlarını bu direnişin beklentisine göre yapan az sayıda gazete ve dergilerin hizmetlerini zikretmeliyiz burada. Radyoda yokuz fakat salonlar, kahveler, evler bizimdir, formülü idi devreye giren. Daha sonraları teyp kasetleri, videolar da dahil edildi.
Bir de siyasetini bu direniş üzerine kuran siyasiler göz ardı edilemez.
CHP hep iktidar olurdu...
Velhasıl "on yılda on beş milyon genç yarattık" diyenler kuruluş sürecinde (23-33) değil; daha sonraları askerî müdahale ve darbeleri de arkalarına alarak bu sayıya yaklaşmış olabilirler idi. Fakat hâlâ on beş milyon olamadılar. Hesap açık: Eğer 15 milyon gençleri olsaydı, onlar da çocuklarını kendileri gibi yetiştirseydi CHP'nin iktidardan hiç gitmemesi lazımdı, DP'nin on yıl peş peşe iktidar olamaması gerekirdi. 27 Mayıs'tan sonra da CHP'nin tek başına iktidar olması gerekirdi.
CHP'nin 2019 yerel seçimlerde aldığı toplam oy 13. 980 bin imiş. Eğer on yılda 15 milyon genç yarattılarsa; bu CHP zihniyeti 89 yılda üç milyon mu arttı? Hâlâ 15 milyon olamamışlar.
Bu makaleye girerken sözün buraya geleceğini hiç hesap etmedim. Ben aslında eğitim sistemi ile "yaratılan" on beş milyon genç arasındaki ilişkiyi anlamak/anlatmak istiyordum. Toparlarsam CHP zihniyeti şöyle düşünüyordu. On yılda on beş milyon genç yarattığımıza göre, Türkiye'de din, iman, Müslümanlık artık arkeolojik malzeme olur. Yeni nesil bizim eserimiz olarak onlar da kendi nesillerini bizim istediğimiz ilkelere göre yetiştirirler. Böylece bütün ülke "bizim" olur.
Bunun böyle olmadığını görünce bu kez Anadolu insanının çocuklarını ellerinden alma planını devreye aldılar. Parasız yatılı, kredi, garanti iş gibi vaatler devreye girdi. Öncelikle kız çocuklarının okutulması -tezgahtan geçirilmesi- hedeflendi. Çünkü onlar da biliyorlar ki çocuğu şekillendiren kişi annedir. Anneler ve kızları el ele verecek; yeni bir toplum meydana gelecekti. Askeri yönetimler ve onların takipçileri memleket sathında okuma-yazma seferberliğini bu saikle başlattı.
"Haydi kızlar okula!"
"Haydi dedeler, nineler okula!"
Onlar anlamadılar ki Anadolu insanı okumaya, ilme, bilime karşı değildir. Anadolu insanı dinden soyutlanmış, din ve imanın yerine geçemeye çalışan bilime ve zihniyete karşıdır.
Hülasa bütün hesaplar alt üst oldu.
Kadınlarımız da okudu kızlarımız da.
Okul birincileri oldular.
Fakülteleri birincilikle bitirdiler. Akademisyen, doktor, vali, kaymakam, savcı, hakim, milletvekili, büyükelçi oldular. Hem de tesettürlü, dindar...
Son tespitim şöyle: CHP başta olmak üzere, askeri yönetimler ve aynı zihniyete sahip olanlar bilselerdi, bilebilselerdi 'okuyun, cahil kalmayın, bilim, teknoloji, yabancı dil öğrenin' diye seferber oldukları kadınlarımız, kızlarımız (ve dahi erkeklerimiz) onlar gibi inanıp yaşamayacak, onların partilerine destek vermeyecek; kızlarımızın, kadınlarımızın, erkeklerimizin tahsiline engel olurlar hatta yasaklarlardı. Ancak milletin irfanı, Allah'ın yardımı ve takdiri bütün proje ve planları bozdu.
Özetim şudur: CHP, statüko, modernleş(tir)menin rantını yiyememiştir. Bundan böyle de yiyemeyecektir.
Bunun sebebine girmeyeceğim.
Çünkü bunun ayrıca tartışılması lâzım.
HABERE YORUM KAT