Eğitim meselemizi ciddiye alıp çözümler üretmeliyiz...
Ali Osman Aydın, Medeniyet Tasavvuru Okulu'ndan hareketle eğitimde modern formel eğitimi aşacak arayışların tüm zaaflarına rağmen önemli olduğunu vurguluyor.
Ali Osman Aydın / Yeni Akit
Karanlığa küfredeceğine bir mum yak
Eğitim “meselesi" sizin de kafanızı benimki gibi meşgul ediyorsa, eğitim ile alakalı her şeye istemeden de olsa dikkat kesiliyorsunuz.
Geçen akşam Yeni Şafak Gazetesi yazarı Yusuf Kaplan ile bir program vesilesiyle bir araya geldik.
MTO olarak kısaltılan, Medeniyet Tasavvuru Okulu’ndan bahsetti kendisi. Çok yorucu bir gün geçirmişti ama okuldan bahsederken gayet heyecanlıydı.
Kaplan’ın etrafını kuşatan kalabalığın yaş ve kültür çişitliliği çok dikkat çekiciydi açıkçası.
MTO büyük ve güvenilir bir zemin oluşturmuş anlaşılan. İnsanlar birbirlerinin telefonlarını alıyorlardı. Kimileri kitap imzalatıyor, kimileri Kaplan’a sorular soruyorlardı.
Kaplan’dan imza alan iki genç tesettürlü hanımefendi İsviçre Baden’ de ekonomi psikolojisi okuyorlardı mesela. Yanlış hatırlamıyorsam, Karl Marx’ da ilk dönem bu alanda çalışmıştı.
Yusuf Kaplan, MTO’ nun dünyanın her yerinde talebeleri olduğunu söylüyor. Her yer derken, 60 ülkeyi kastediyor. 60 Ülke!
İngiltere için üzerinde güneş batmayan imparatorluk denirdi…
“Üzerinde güneş batmayan” bir öğretim sistemi…
Avustralya’dan Lizbon’a, Zanzibar’dan Alaska’ya aynı kitaplar etrafında toplanmış uçsuz bucaksız bir insan denizi.
Birbiriyle ilişkisiz ve temassız kültürlerin içinde birbirinin dilinden, halinden, mefkuresinden anlayan, öğrenme arzusuyla tutuşmuş “dertli” insanlar.
Hoca okuldan bahsederken, ben hocayı dinlemeyi bırakıp, MTO’nun nasıl bir boşluğu doldurduğunu ve nasıl bir çekim alanı oluşturduğunu düşünüyordum. Ve bu programı bence çok kıymetli kılan şeylerden birini daha belirtmem gerekir.
MTO’da öğrenci ifadesini kullanmıyorlar. MTO’ dakiler kendilerini talebe olarak ifade ediyorlar.
Eğitim ve öğretimin başlı başına kişisel bir tutku alanı olduğuna inanan biri olarak Yusuf Kaplan’ın şu ifadesini çok beğendim: “Talebe hakikatin izini süren bir öznedir. Öğrenci diploma peşindeki bir nesnedir.”
“Özne, nesne.”
Yusuf Kaplan genelde rafine cümlelerle konuşmayı tercih ediyor. Söylediklerinin konsantre şeylere alışkın kişilere kolayca geçmesinin bir nedeni de bu galiba. Ve tabii söylediklerinde haklı da.
Öğrenci pasif bir kitleyi işaret ediyor sanki. Hem de amacı sadece diploma olan bir kitle bu! Talebe ise, adı üzerinde; talep eden, isteyen, bulmaya çalışan, kapıları çalan, arayış halinde olan… Talepkâr olan, talip olduğu şeye ulaşır.
Modern eğitim sistemlerinin temel esprisi talepkar olmayanları da okullara doldurması. Talep etmeyenlerle talep edenler bir araya getirilerek “talep” öldürülüyor maalesef. Ya da talebin gelişip serpileceği ortam yok ediliyor.
Ama MTO’ da sadece talep edenler var. Rektör ile lise talebesini aynı hizada buluşturuyor MTO.
Yusuf Kaplan’ın söylediğine göre, ilk aşama geçildikten sonra “öğretimin ikinci aşamasında usul kitaplarına; üçüncü aşamasında ise tarih, tarih felsefesi, medeniyetler tarihi ve felsefesine odaklanılıyor.
Talebeler, dördüncü aşamayla birlikte düşünce tarihi, İslam düşüncesi, çağdaş düşünce, sanat, edebiyat ve estetik okumaları yapıyor. Okulun beşinci ve sonuncu aşamasında da İslam, Doğu ve Batı medeniyetlerinin klasik metinleri inceleniyor.”
Türkiye eğitim sisteminin problemleri üzerine yapılan analizler, MTO’ yu doğurmuş.
Bana göre eğitim sistemine en iyi muhalefet böyle yapılır. Alternatifini ortaya koyarak.
Kaplan, Batı'daki eğitim sisteminin epistemolojik ve bilgiye dayanan bir sistem olduğuna işaret ediyor. “Batı'daki eğitim sistemi sadece 'nasıl' sorusunun cevabını verir. Ontolojisi olmayan bir epistemoloji, insanlığı felakete sürükler. Araçların kölesi haline getirir.”
Bugün tüm dünyada eğitime yönelik itirazlar tam da burada toplanıyor aslında. Batı tipi eğitim sistemi hoşnutluk yaratamıyor çünkü kendisi kapitalist ekonomi modelinin bir simülasyonu. Temel hedefi insanı araç haline getirmek. Bir çark ya da çarkta bir dişliye dönüştürmek…
İnsan dişliye dönüştüğünde nesneleşiyor. Nesneleşen, özne olma özelliğini yitiren insan da tüm ilişkilerini nesne-nesne ilişkisi olarak düzenliyor.
Bu yüzden İsrail askeri çocukları öldürdüğünü zerre pişmanlık duymadan keyifle anlatabiliyor. Aldığı eğitimin bir sonucu olarak kendini de katlettiği çocukları da bir nesne olarak düşünüyor.
Yağmur ormanlarını yağmalayanlar da, hayvan türlerini yok edenler de, fabrika dumanlarıyla gökyüzüne zehir pompalayanlar da tabiatla nesne-nesne ilişkisi kuranlar. Tabiatın, kendisine saygı gösterilmesi gereken canlı bir varlık olduğunu algılayamayanlar!
Yine o rafine ifadeleriyle bu durumu şöyle anlatıyor Kaplan: “Akıl, kalp ve ruhu aynı anda harekete geçirecek bir eğitim metodundan bahsediyorum. O yüzden 'akılla bilirsin, kalple bulursun, ruhla olursun' diyorum. 'Akılla yorulacaksın, kalple yoğrulacaksın dolayısıyla ruhla doğrulacaksın' diyorum.”
MTO’ da talebeler yaklaşık 3 yılda, Türkiye’nin hatırı sayılır hocalarının nezaretinde, özenle seçilmiş 100 kitabı okumuş oluyorlar.
MTO' nun eğitim kadrosunda ise başta Yusuf Kaplan olmak üzere aralarında Prof. Dr. Mehmet Bulut, Dr. Asım Cüneyd Köksal, Dr. Savaş Barkçin, Dr. Hasan Kamil Yılmaz, Prof. Dr. Tahsin Görgün, Sait Mermer, Sadettin Ökten ve Doç. Dr. İbrahim Halil Üçer'in bulunduğu çok sayıda akademisyen var. Bu arada, İbrahim Halil Üçer’de MTO’ nun ilk talebelerindenmiş…
MTO her yıl güz ve bahar olmak üzere iki dönem başvuru alıyormuş. Söylendiğine göre her dönem başvuran sayısı daha da artıyormuş.
MTO’da ders repertuarı da oldukça geniş. Tarih, felsefe, tasavvuf, dil, edebiyat, sosyoloji, din, mimari gibi alanların yanında müzik, sinema gibi sanat alanları da varmış.
Ben özellikle sinema alanının var olmasına ve bu dersi takip eden çok sayıda talebe olmasına çok sevindim. Hatta o an yanımızda bulunan ve yaşı tahminen 60 civarında olan bir talebe de sinema derslerini takip ettiğini söyleyince memnuniyetim daha da arttı.
60 yaş grubunda insanlara bile öğrenme şevki aşılamak ve onlara öğrenebilecekleri ortamlar hazırlamak bence çok kıymetli bir şey.
Yusuf Kaplan binlerce talebeyle eğitim yaptıklarını ve bu binlerce talebenin aynı anda çok farklı alanlarda makaleler yazdıklarını söylüyor. Sivil bir inisiyatif için çok iddialı değil mi?
Bence öyle. İddialı, özgüvenli ve cesur bir girişim MTO.
Bazı ders içeriklerine itiraz edebilir, ilave başlıklar önerebilirsiniz elbette. Bu gayet normal… Ancak birkaç adanmış insanın, oluşturdukları bu güzel ve bereketli halka sizce de takdiri hak etmiyor mu?
Karanlığa taş atmak yerine ışık yakmak gerek. MTO bu sözün sözlük karşılığı gibi duruyor. Tamamen sivil. Gücü burada yatıyor. Özgürlüğünün kaynağı bu.
Siyasal oluşumlar zamana dayalı olarak gelir ve giderler. Ama insanların özgür iradeleriyle, talepleriyle vücuda getirdikleri sivil yapılar, aynı insanlar iradelerini değiştirmedikçe ayakta kalmaya devam ederler.
Yusuf Kaplan’ın dediği gibi MTO tohum ekmek kabilinden bir iş. Meyvelerini hemen vermek zorunda değil. Zaten insan hayatında da, cemiyetlerin hayatında da değişimler hemen olmaz.
14’üncü yüzyılda teşekkül eden Osmanlı müesseseleri yüzyıldan fazla bir zaman geçtikten sonra kaliteli “meyveler” vermeye başladılar. İnsan yetiştirmek yarını biçimlendirmektir ve bu yüzden çok zahmetli ve sabır isteyen bir iştir.
Eğitim sistemimizin kuşaklar üzerinde yarattığı hayal kırıklığı hissini bu nevi sivil oluşumlar tamir edebilir mi emin değilim! Ama sivil inisiyatiflerimizin, en mühim meselemiz olan eğitimi ciddiyetle ele alması bana çok anlamlı geliyor.
HABERE YORUM KAT