Eğitim en temelde edebin hatırlatılmasıdır!
İsmail Aydoğan, eğitimde Batılılaşmanın nasıl bir insan tipi inşa etmek anlamına geldiğini irdeliyor.
Prof. Dr. İsmail Aydoğan / Maarifin Sesi
Eğitim ve edep
Kuşkusuz 17.yüzyıldan itibaren insanlar ve dünya, batı medeniyetinin etkisiyle ve belirlemesiyle yaşıyor. Batı medeniyetinin dindışı ve kültür dışı tasavvurunda ahlakın ve edebin yeri yok. Bu medeniyetle birlikte Allah’ın koyduğu yaşama ilkeleri demek olan edep ile onun toplum yaşamında tezahürü olan ahlakın dinle bağlantısı koparıldığından insana dair olan başta akıl olmak üzere ne varsa hepsinin de dinle bağlantısı koparılmıştır. Böylelikle insanın dünyaya gelişiyle, dahası insan olmak ve kalmak için, varlığında içkin olan edebin, nefis, ruh ve bedenden oluşan ahengine etkisi ortadan kaldırılmıştır. Bu da eğitimin ortadan kalkması anlamına gelir. Zira terbiye anlamındaki eğitimi, sadece edebin hatırlatılması anlamında kullanabiliriz. Yani eğitim, edeptir.
Şu halde 17.yüzyıldan beri insanı insanlıktan aşağı mertebeye indirme gayretini sürdüren sermayeci Avrupa’nın geleneksizliği öne çıkaran, yeniliği yücelten, insanı edepten yani Allah’ın egemenliğinden ırak tutma tavrının öndegelen nedeni, tanrısızlığı varlık sebebi saymasından geldiği söylenebilir. Bu nedenle eğitimi sermayenin tekeline vermek, dindışılığın kültürünü oluşturma hedefinden gelir.
Tanrısız kültür de demek olan sekülerizmin eğitimden beklentisi dünyevileşmiş insandır. Bu da edebin ve onun toplumdaki karşılığı olan ahlakın sıranın dışına itilmesi anlamına geldi. Böylece insan, sermayenin ikame edilebilirliği yüksek alelade bir dişlisi oldu. Böylelikle Avrupa medeniyetiyle insanın eğitimi nihayetlenmiştir. Onun güdümündeki bizim gibi ülkelerin aklının karışık olmasının nedeni, bu medeniyetin liberalizm, neolibaralizm, demokrasi gibi halkın-bireyin iradesinin sözümona önemli varsayıldığı propagandasının kurbanı olmasından kaynaklanır. Buradan mülhem Batının dışındaki toplumların çıkmazı da, bu kültürdışı ve dindışı medeniyetin içinde kalarak kültürel kimliğini koruyabileceğine hatta geliştirebileceğine inandırılmasıdır. Batıdışı toplumların halkının bu inancının oluşmasında ve beslenmesinde sermayeci Avrupa’nın ilgili ülkelerdeki inanmış işbirlikçilerinin (kompradorlarının) varlığı oldukça önemli olmuştur. İnanmış işbirlikçi ortaklık kurulan işbirlikçiden her zaman evladır.
O halde kültürün eğitimde temel alınması demek, Allah’ın insana yüklediği edebin temel alınması demektir. Edepten oluşacak olan görenek, görenekten oluşan gelenek, gelenekten oluşan ahlak, ahlaktan oluşan hukuk, hukuktan oluşan devlet, devletle oluşan medeniyet ancak böyle mümkün olabilir. Gömleğin ilk düğmesinin yanlış iliklenmesiyle tümünün yanlış olacağı benzetmesinden hareketle edepten neşet etmeyen eğitim, eğitim değildir. Kültürü, yani edebin toplumsal hali demek olan ahlakı, kültürdışı ve dindışı ilkelerle, kurallarla, yasalarla yaşatamazsınız. Ayrıca insanı da toplumu da belirli bir gayeye yönlendiremezsiniz. Çünkü kültürün ve dinin belirlemediği ahlakta, yani seküler ahlakta, insanın sömürülmesi mukadder olduğu gibi sömürülme ahlakının oluşması da mukadderdir. Nitekim batı bu ahlakıyla, Afrika ve Amerika kıtalarında vahşice katliamlar yapabilmiştir.
Eğitimi edebe, edebine kavuşturmalıyız. Kolay olmayacak bir süreç bu elbette. Lakin mesele kolaylık ve zorluk meselesi olmaktan çok bir zorunluluk meselesidir. Bizim ülkemiz için ise hayatmemat meselesidir. Evvelemirde kültür temelli eğitimi bir şahsiyet oluşturma gayesi oluşturma olarak görmek gerek. Böyle görmeyip, mevcut kültürdışı ve dindışı eğitimi geliştirmek, genişletmek, yaygınlaştırmak, çeşitlendirmek hatta muhafazakârlaştırmak Avrupa medeniyetinin gayesini bir adım daha ilerletmek anlamına gelir. Bu da kimliksizliğin bir üst mertebesi olan soysuzlaştırma evresine biraz daha erken ulaşılmasına yol açar. O halde sermayecilerin emirleriyle oluşan seküler kültüre ve eğitime aldanmamak gerek. Dindışı ve kültürdışı iklimle belirlenen iyinin, “daha iyisini” üretmek için değil, edebin, ahlakın ve kültürün peşinden gitmek için eğitim yapmaya odaklanılmalıdır. Zira bilgiye, beceriye hatta yeteneğe kimlik, kişilik veren şeyin kültür olduğu bilinmelidir.
Kısaca edep, ahlak ve kültür, insanın elbisesi, örtüsü mesabesindedir. Kıyafetsiz insan da insandır ama o haliyle ne sokağa çıkabilir ne bir eve alınabilir ne de ciddiye alınabilir. Batı medeniyeti bir çıplaklaştırma medeniyeti olduğu için edebi, ahlakı ve kültürü bilgiden, eğitimden ve öğretimden soyutlamıştır. Bu nedenle kültür temelli eğitimle, eğitim, edebine kavuşturulmalıdır.
HABERE YORUM KAT