1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. “Edebi Pankart, 28 Şubat'ta Eğilip Bükülmedi!”
“Edebi Pankart, 28 Şubatta Eğilip Bükülmedi!”

“Edebi Pankart, 28 Şubat'ta Eğilip Bükülmedi!”

Sitemiz yazarlarından Süleyman Ceran, bir dönem Sivas’ta yayınlanan ve editörü olduğu Edebi Pankart Dergisi’ni anlattı

03 Aralık 2011 Cumartesi 11:45A+A-

Süleyman Ceran:

“28 ŞUBAT SÜRECİNİ YAŞARKEN, DURUŞUMUZU DEĞİŞTİRMEDİK; EĞİLİP BÜKÜLMEDİK!”

Sanatçı-Şair Selçuk Küpçük, “Kapanmış Dergiler Kıraathanesi” dizisinin üçüncü bölümünde, yayınlandığı yıllarda Edebi Pankart Dergisi’nin editörlüğünü yapan sitemiz yazarı Süleyman Ceran ile bir röportaj yaptı. Ayraç Dergisi’nin Kasım 2011 tarihli 25. sayısında yer alan söyleşiyi sizler için iktibas ettik:

suleyman-ceran.jpg

Kapanmış Dergiler Kıraathanesi -3-

Edebi Pankart Dergisi

Selçuk Küpçük: Derginizin 6. sayısında 27 Şubat 1998 günü Beyazıt Meydanı’nda 35 bin kişinin katıldığı direnişte İstanbul Üniversitesi öğrencilerinin okuduğu basın açıklamasından bir bölümü yayınlamıştınız. Hem Edebi Pankart dergisinin çıktığı yıllardaki sosyolojik ve siyasal durumu, hem de bağlamında bu alıntıyı yayınlamaya gerekçenizi konuşarak başlayabilir miyiz?

Süleyman Ceran: Yayın hayatına 1997 yılının Ekim ayında başlamış bir dergi Edebi Pankart. Daha ilk sayımızda, arka kapağımızda İbrahim Suresi’nden iki ayeti yayınlamıştık. Güzel sözle kötü sözü ifade eden bu ayetler bizim için oldukça önemliydi. Ve bir manifesto ile yola çıkmıştık. “Sözün özünü veren vahyin belirleyiciliğidir.” “sanat sarkacının merkezine Müslüman kimliğini oturtmak” ve “şair kimliğini Müslüman kimliği kapsamında işlemek” cümleleri ile tarif edilebilecek bir yola girdik. Bu yola sadık kalmaya dönük çalışmalar içinde olmaya çalıştık. Bu bağlamda bir panel düzenledik. Bu, Sivas’ta bir derginin yaptığı ilk paneldi ve hâlen tek. Oturum başkanlığını benim yaptığım bu programda, A. Said Berşan (Sinan Ceran) ve Tûsem Gün (Yasemin Yıldız) konuşmacı olarak katılmışlardı. Bu panelle birlikte ilk defa bir bayan, erkeklerin çoğunlukta olduğu bir platformda konuşma yapıyordu. Burada “mücadeleci sanat”ı uzun uzun konuştuk. Bu bizim için de, Sivas için de önemli bir gelişmeydi. Türkiye 28 Şubat sürecini yaşarken, duruşumuzu değiştirmedik; eğilip bükülmedik.

edebi-pankart-dergisi_1.jpg

Selçuk Küpçük: Edebi Pankart dergisinin çıkış öyküsü nasıldır ve isminize yüklediğiniz anlam nedir?

Süleyman Ceran: Biz, çok yakın dostluk bağları olan, birlikte hareket etmeye gayret eden, duyarlı, zeki, okumayı bir “eylem” olarak telakki eden bir grup gençtik ve Edebi Pankart da bir arada olmamızın neticesi olarak neşv ü nema buldu. “Edebi Pankart” ismi, dil burçları ile meydanlar arasında bir köprü olmanın, denge kurmanın karşılığıydı bizde. O nedenle daha ilk sayılarımızdan itibaren “Yüzünü Hayata Dönen Kalemler” sloganını üretip, yayın çizgimiz boyunca takipçisi olmaya çalıştık.

Yüzümüzü, toprağa, sokağa, meydanlara dönerken, donanımlı bir bakıştı bu. Bilerek ve isteyerek tercih ettik bu poetik duruşu. Gülden, sümbülden dem vurup sırça köşklerimizde zevkten dört köşe olabilirdik ama biz “F Tipi Edebiyat”ı yazıp, Filistin’i gündemleştirmeyi, 28 Şubat’ın en etkin olduğu yıllarda tavır almayı seçtik. Belki bu nedenle yıllar sonra dahi olsa Edebi Pankart, konuşuluyor hâlâ.

Selçuk Küpçük: İlk birkaç sayınızdan sonra dergiye önemli bir şair, yazar akını oldu. Günümüz şiir, öykü ve düşünce dünyasının birçok ismi derginizde ürün yayınladılar. Bu ilgiyi neye bağlıyordunuz?

Süleyman Ceran: Bu ilginin nedeni başlangıçta Ali Emre’dir. Ali Hoca, ilk birkaç sayıdan sonra, dergi ayakları üstünde durmaya başladığını gösterince, bize dâhil oldu. Kendisinin girişiyle birlikte dergide bir dalgalanma olduğunu söylersek abartmış olmayız. İbrahim Tenekeci, Hüseyin Akın, Ozan Ozanoğlu gibi isimler Ali Hoca’nın çekim alanı sayesinde dergiye dâhil oldular. Bunun dışında pek çok isim ilerleyen yıllarda dergimizin çizgisinden kaynaklanan alaka sonrasında çalışmalarını gönderdiler. Dönemin en farklı dergisiydi Edebi Pankart. Kapağından başlayan farklılık, denemelere, şiirlere de sinmişti. Bir başkalık vardı. Sivas’ta çıkan ama yerel olmayan bir mevkuteydi. Çevirilerin, manifestoların yer aldığı bir hareket belki. İlgi ve alakayı bu çizgiye bağlamak gerekli bence.

edebi-pankart-dergisi_13.jpg

Selçuk Küpçük: Derginizin protest bir söylemi vardı. Biraz derginin bu yönünden bahsedebilir misiniz. Ayrıca Türkiye’de bu tür yayın anlayışına yaslanan dergi geleneğini -derginizi de içine katarak- nasıl değerlendirirsiniz?

Süleyman Ceran: “Protest” kelimesini, kuvvetli bir iddia, karşılık verme, itiraz etme anlamlarını yükleyerek kabul ediyoruz. Böyle bir söylemimiz vardı. Aslında bu duruş uzun zamanlardan beri var Türkiye’de. Mavera Dergisi’nin Afganistan duyarlılığı, Aylık Dergi’nin çizgisi ortada. Bundan kırk sene evvelin Hareket Dergilerine bakınız; sanayileşmenin, batılılaşmanın, Sosyalist İslam tartışmalarının, toprak reformlarının, NATO’nun, sendikaların konuşulduğu bir dergidir. Cemaleddin Afgani’ye hakkını teslim ettikleri dosyalarını inceledim ve bunu önemsediğimi belirtmeliyim. Seyyid Kutub çevirileri, Kur’an’la ilgili çalışmaları, dönemleri için öncü. Aynı zamanda döneminin en ciddi edebi metinleri ve şiirleri de bu dergilerde çıktığını da belirtmem gerek. Bunlarla birlikte Anadolucu, Türkçü, milliyetçi, mukaddesatçı, tasavvufi söylemlerin de içinde yer aldığı dergiler bunlar. Bir karışıklık, iç içelik, bir olmamışlık var sanki. Bizim Edebi Pankart tecrübemiz, eksenini Kur’an’ın belirlediği –en azından bizim öyle istediğimiz- bir dergiydi. Pek çok yönden paralellik arz etse de farklılıklar derginin sayfaları çevrildikçe kendini faş eder.

Biz Kosova Savaşı’nı, Filistin’i, F Tipi’ni, Hayata Dönüş Operasyonları’nı, İmam Hatip’leri, Sivas Olayları’nı, devrik diktatör Pinoche’yi gündem ederken, 2008 yılında SHP’nin ‘Laiklik İzleme Masası’ Başkanı Ayla Cömert’in 22 Nisan 2008 günü açıkladığı “Laiklik Karşıtı Eylemler Kataloğu 2008 1. çeyrek” raporunda yer almamız, insan hakları, özgürlükler ve işgal karşıtı pek çok basın açıklamasına imza atmış olmamız aslında bizim yazın dünyasındaki koordinatlarımızı apaçık gösterir diye düşünüyorum.

Selçuk Küpçük: O yıllarda çıkan Anadolu dergilerinin bir özelliği olarak, sayfalarında başkaca dergilerin duyuruları, tanıtımları yapılıyordu. Bu, artık göremediğimiz bir şey. Bir tür dergi dayanışması gibi algılamak gerekli belki bu durumu. Siz bu meseleyi de içine katarak günümüz dergiciliğini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Süleyman Ceran: Şu an tamamen eleştiri boyutuyla devam eden bir durum bu. O yıllarda, internetin olmadığı, reklâmın oldukça sınırlı yapıldığı için dergiler bir refleks geliştirildi. Konuşulmuş bir şey değildir bu. Anadolu’daki her dergi bir diğer dergiyi kısa paragraflarla tanıtarak reklâmını yapıyordu. Biz de çok yaptık. Güzel bir etkinlikti; kaynaştırıcıydı. Şimdilerde bir saflaşma gibi, her dergi kendi uzlet köşesinde, kendi çevresine hitap ediyor. Dergicilik, yayıncılığı da içine katarak, üzerine web dünyasını da dahil edince daha komplike bir yapı haline dönüştü. Bu büyüklük, kendi başınalığı doğurdu ama etkinlik olarak sonuç değişmedi; uzun ömürlü, geniş kadrolu dergiler halen etkinliklerinden bir şey kaybetmeden yayınlarına devam edebiliyorlar.

edebi-pankart-dergisi_14.jpg

Selçuk Küpçük: Edebi Pankart 7. yılında 4 yıl ara verdikten sonra yeniden 14. sayısı ile yayınlanmaya başlamıştı. Hem bu uzun arayı hem de 4 yıl sonra hangi gerekçeler ile yeniden yayın dünyasına dönmenizi konuşabilir miyiz.

Süleyman Ceran: Elbette. 2000 yılının güz ayında 13. sayımızı çıkarmıştık. Kapağında Hakan Albayrak’ın “Ebuzer” adlı eserindeki motosikletli Ebuzer figürünü koymuştuk. Hüseyin Akın, Kadri Can Mendi, Abdurrahman Çeliker, Ömer Mahir Alper, Gökhan Akçiçek, Mehmet Aycı, Nihat Ağacıkoğlu ve Bülent Ata gibi isimlerin konuk olduğu bir sayıydı. Ali Değirmenci, “Şairleri Haykırmayan Bir Millet” yazısını bu sayıda yayımlamıştı. Müthiş bir sayıydı. Zaten ekonomik sıkıntılardan her bir sayının arasının açıldığı vakitlerdi. 13’ten sonrasını çıkarmaya ne yazık ki, gücümüz de cürmümüz de yetmedi. Anadolu’da pek çok kitapevinden alacaklarımız vardı, dönmedi. Kendi kendimize yetecek ekonomik sirkülâsyonu bir türlü gerçekleştirememiştik; çoğumuz öğrenciydik çünkü. Derginin yayınlanmadığı yıllar boyunca Edebi Pankart hep gündemimizdeydi. Hakkımızda çıkan onlarca haber, köşe yazıları önümüzdeydi. Kanal 7’de Çınaraltı’nda, Samanyolu’nda Kırkambar’da konuşulmuştuk. Kendi yolunu kendi yapan bir grup gençtik ve artık revan olabileceğimiz bir yolumuz vardı ve derya-dil arkadaşlıklarımız. Ama paramız yoktu. 2004 yılında ben ve abim öğretmendik artık. Hoca, Ankara’ya taşınmıştı. Paramız vardı artık. Derginin tüm safhalarını çalıştığım köyde hazırlamıştım; baskı hariç tüm işleri, bir köyde, okul lojmanında yapılmıştı. 14. sayıyla 7. yılımızda, yeni kapağımızla yola koyulalım istedik. Yıllarca kullandığımız grafit kapağı bırakıp, beyazın saflığına yeşilin ahengine sığındık. Kendimizi, kapağımızın serin sularına bıraktık. Güzel bir sayıydı. Veda sayımız olduğunu hiç birimiz tahmin edemezdik.

Selçuk Küpçük: Edebi Pankart hangi gerekçeler ile kapanmıştı?

Süleyman Ceran: 2004 yılının Haziran ayında çıkardık 14. ve son sayımızı. Dolu bir sayıydı. Çevirilerin, denemelerin, şiirlerin, incelemelerin yoğun olduğu bir mevkuteydi. Dergimizin çıktığı ayın 24. gününde “Basın Yasası” yayınlandı. Erkan Mumcu Kültür Bakanı iken yürürlüğe giren bu yasa ile basın ve yayın işlerinin takibi emniyetten alınıp cumhuriyet savcılarına teslim edildi. Yasanın yürürlüğe girmesini takip eden otuz gün içinde dergilerin türünü, sahiplerini, yazı işleri müdürlerini ve adreslerini başsavcılığa bildirmeleri istenmiş. Tüm bu süreçten haberimiz olmadı; bizim gibi onlarca derginin de. Bu yükümlülüklerini yerine getirmeyen dergilere o dönemin para karşılığı 500 milyon lira 20 milyar lira arasında ceza kesildi. Tüm bu süreçten ve aldığımız para cezasından adresimize gelen ceza tebligatıyla haberimiz oldu. Bizimle birlikte E, Vivo, Edebiyat ve Eleştiri, Ada, Güney, Lika, Viranşehir, Kardelen ve Aralık gibi dergiler ya kapandı ya da kapanma noktasına geldi.  Medyada gündem olmadı bunlar. Edebi Pankart, mücadeleci sanat anlayışını gündemleştiren, Gazze’yi Sivas’tan ayrı tutmayan, yüzünü hayata, sokağa, meydanlara dönen bu dergi, işte böyle bir hikâye ile yayın hayatına son verdi.

HABERE YORUM KAT

9 Yorum