Ebu’l-Gayt yine konuştu
Mısır’ın eskiden bir Zeki Bedr’i vardı. İçişleri Bakanlığı görevi yapıyordu. Bizim yazılarımızı takip edenler belki onun adını hatırlayacaklardır. Çok sık olmasa da, işkence uygulamalarından ve küfürbazlığından dolayı ara sıra kendisinden söz ediyorduk. Bu adam en çok küfürbazlığıyla ün salmıştı. Hüsni’nin küfürcüsüydü. Ama bu vasfından dolayı Cumhurbaşkanı Hüsni Mübarek, sonunda onu görevden almak zorunda kaldı. Çünkü ipini uzun tutunca tuzu kaçırmaya başladı. Rivayete göre Zeki Bedr görevden alındığını bir kulüpte oturduğu sırada televizyon haberlerinden öğrenir. İlk işi de o an hatırlayabildiği bütün küfür ve hakaret kelimelerinden yararlanarak Cumhurbaşkanı Hüsni Mübarek’i kalaylamak olur.
Şimdi de bir Dışişleri Bakanı Ahmed Ebu’l-Gayt var. Gerçi Zeki Bedr gibi küfürbaz değil. Çünkü o içeriye dönük konuşuyordu, bu ne de olsa dış politikada yer alıyor. Mısır’ı uluslararası alanda temsil ediyor. Ama bir ona kafa çakıyor, bir buna. Son olarak da Mısır’ın Gazze’ye yönelik ambargoya ortak olmasından, Rafah Sınır Kapısı'nı açmamaktaki ısrarını sürdürmesinden dolayı İran’ın gösterdiği tepki sebebiyle bu ülkeye çattı. İran’ın gerçekte Filistin meselesini istismar ettiği, Filistin halkı yararına bir şey istemediği, kendi çıkarları hesabına bölgede bir hâkimiyet kurmak amacıyla bu meseleden yararlanmaya çalıştığı iddialarında bulundu. Bunların ötesinde muhtelif sert açıklamaları ve ithamları da oldu.
Hani meşhur söz vardır “Dinime ta’n eyleyen bâri Müselman olsa!” diye. Bilvesile bu sözün de bir açıklamasını yapmakta yarar görüyoruz. Çünkü bu söz çoğunlukla “Dinime söven, dinime hakaret eden bari kendisi Müslüman olsa” şeklinde açıklanıyor. Oysa bu izah yanlıştır. Müslüman'ın dinine söven, hakaret eden birinin Müslüman olması beklenmez. Çünkü bu söz, temenni ve arzu anlamında değil, “ne hakla bunu yapıyor!” anlamında söylenmiştir. Burada “dinim” denirken kastedilen dindarlık, dinin hakkını verme, ta’n ile kastedilen de yerme, eleştiridir. Yani: “Benim dindarlığımı eleştiren, kusur ettiğimi söyleyen kişi, bari kendi Müslüman olsa da en azından bunu yapmaya hakkı olsa!”
Mısır yönetimi de kalkmış İran’ın kendine yönelttiği eleştirilere karşı üste çıkabilmek için bu ülkenin Filistin üzerinden menfaat hesapları yaptığı, gerçekte Filistin’in yararını istemediği iddiasında bulunuyor. Böyle bir iddiayı, işgalci Siyonist devletle işbirliği içine giren, Rafah kapısını açmamaktaki ısrarından vazgeçmeyen, bu yüzden Avrupa’dan ve İslâm dünyasından gelen yardım gemilerini denizden dolaşmaya ve işgalci Siyonistlerin savaş botlarıyla karşı karşıya gelmeye zorlayan Mısır’ın gündeme getirmesi, en azından ayıp olmuyor mu? Tabii utanacak yüz kaldıysa Mısır’daki çağdaş Firavun rejiminde!
Aynı Ahmed Ebu’l-Gayt, Gazze’de açlığa mahkûm edilen, tedavi için bile dışarı çıkmaları engellenen Filistinlilerin Rafah kapısını yıkmaları üzerine Olmert’ten daha fazla hiddetlenmiş, ne diyeceğini şaşırmıştı. Rafah kapısının ikinci kez yıkılması ihtimaline karşı aralarında güvenlik alanı bulunan ve eskisinden çok daha sağlam çift duvar yaptırdı. Üstelik Gazzelilerin bu duvarları yeniden yıkmaları durumunda onların bacaklarını kıracağı tehdidinde bulundu.
9 Kasım’da başlayacak Kahire görüşmelerinde, Mahmud Abbas’ın başkanlığının uzatılmasını garantiye almak ve bu işi bir oldu-bittiye getirmek için hazırlattığı sözde “uzlaşma raporu”na Hamas itiraz edince de 26 Kasım’da düzenlenen Arap Birliği Dışişleri Bakanları toplantısında diyalog görüşmelerinin başarısızlığında HAMAS’ı suçlu çıkardı. Suriyeli yetkililer ona kendi suçunu hatırlatınca ve ‘Filistin’de arabuluculuk yapmak istiyorsa her iki tarafa da eşit mesafede durması gerektiğini’ vurgulayınca; “Biz zaten eşit mesafede duruyoruz..” diyerek kendinden büyük yalanı ağzından çıkarmaktan çekinmedi.
İran’da geçtiğimiz Cuma günü Gazze’ye destek için düzenlenen gösterilerde Mısır yönetimine yapılan hatırlatmalar haklı ve yerindedir. Mısır, Gazze’de 1.5 milyon insanın ablukaya alınması ve açlığa mahkûm edilmesi suçuna ortaktır. Tedavilerinin engellenmesi sebebiyle hayatlarını kaybeden küçük çocukların katledilmesi vahşetinde Mısır da suçludur.
Bush’a pabuç atan genç muhabir, ABD Başkanı'nı öldürmeye teşebbüsten 15 yıl hapis cezası talebiyle yargılanacakmış. Bush’un canı bir pabuçla çıkacak kadar zayıf mıydı? Hayret, pabuçla hamam böceğini öldürmek bile mümkün olmuyor. Demek ki o pabuçlardan biri adamın kafasına isabet etseydi, Bağdat’tan Amerika’ya gönderilecek tabutun içinde bu kez cepheye sürülen erlerden biri değil, bizzat başkanın kendisi olacaktı. Fena da olmazdı!
VAKİT
YAZIYA YORUM KAT